Bu günlerde yüzde doksandokuzu Müslüman olan Türkiye’de başörtüsü yasağını konuşuyor ve tartışıyoruz. Bilindiği gibi inancı gereği başını örtenler, gerek okul ve üniversitelere girme gerekse devlet dairelerinde çalışma haklarından mahrumdurlar. Son zamanlarda bazı üniversitelerde başörtüsüne göz yumuluyorsa da çalışma hayatında, ilköğretim ve liselerde henüz keyfi yasak sürmektedir. Gündeme oturan ve yoğun olarak tartışılmaya başlanan başörtüsü konusu kimi çevrelerin “efendim üniversitelerde serbest bırakılırsa yarın diğer alanlarda da bu serbestiyi isteyecekler, bu hukuk devleti ilkelerine aykırıdır, Türkiye’nin çağdaş görüntüsüne yakışmaz, İslam’da örtünme farziyeti yoktur…” gibi cahilane, onur kırıcı, ayırımcı ve sübjektif çıkış ve tavırlarıyla karşılaşıyoruz. Laik Kemalistlerden bu beklenir ancak, sözüm ona İslami inanç ve hassasiyetleri bulunanların bu hususta tuzağa düşmeleri veya bilerek yanlış olacak bazı girişimlerde bulunmaları ve yersiz bazı çıkışlar yapmaları hoş karşılanacak ve kabul edilecek bir durum değildir. Öncelikle bazı kavramları yerli yerinde kullanmak gerekiyor. Eğer bunlar dini kavramlar ise her isteyen bunu kendi kafasına göre yorumlayamaz. Bu konuda Kur’an ve onun uygulaması olan Peygamberimizin sünnetinde net olarak açıklanmıştır. Başörtüsünün sınırları ayet ve hadislerle çizilmiştir. Müslümanların bu islami emir ve kuralları tartışmaları veya buna müsamaha göstermeleri doğru değildir. Örtünme ile ilgili emir ve kuralların ayrıntısına girmeyi gerekli görmüyorum. Zaten gerek Kur’an’da, gerek sünnette ve gerekse ilmihallerde bunun farziyeti, şekli ve uygulaması ile ilgili gerekli izahatlar mevcuttur. Bunu tartışma konusu bile yapmamamız ve buna mahal vermememiz gerekir. Öbür yandan konuya din ve vicdan hürriyeti, insani temel hak ve özgürlükler temelinde yaklaşıldığında da bu zulme ve yasaklara mantıklı bir gerekçe bulunamaz. Bu yasaklar ve engellemeler bir zulümdür, bir hak gaspıdır ve bunun haklı bir dayanak ve gerekçesi olamaz. Eğer bunu devlet yapıyorsa o devlet zalimdir, eğer kanunlarla kısıtlanıyorsa bu kanunlar yanlıştır. Devlet millet için değil midir? Eğer millet dini vecibelerinin gereklerini yerine getirmek istiyorsa ve bu onun temel haklarından ise devletin bunu herhangi bir şekilde engellemesi ne ile izah edilebilir? Eğer bu güne kadar bu sorun çözülmemişse bu bir eksikliktir. İnsan haklarından, din ve vicdan hürriyetinden, bilim, çağdaşlık ve medeniyetten dem vurulan günümüz dünyasında böyle ayırımcı, mantıksız ve çelişkilerle dolu bir yasak insanlara dayatılıyorsa bu utanç vericidir. Bu gün itibariyle iktidarda bulunan AKP’nin arkasına sığınacağı bir gerekçesi ve bahanesi kalmamıştır. Yıllarca konsensüs, toplumsal uzlaşma ve şartların oluşması bahaneleri arkasına sığındınız. İki dönemdir bu Müslüman halk sizleri (AKP) tek başına iktidara taşımaktadır. Son yapılan referandumda da büyük bir destek vermiştir. Daha ne istiyorsunuz? Bu hususta toplumsal uzlaşma yoktur diyemezsiniz. Sizler de biliyorsunuz ki, başını örtmeyenler dahi bu zulmün ortadan kalkmasından yanadırlar. Siz neyi bekliyorsunuz? Eğer bir avuç CHP’liyi ikna etme, onların rızayetini alma peşindeyseniz bu bir hayaldir. Onların hatırı için Müslüman halkımızın inancına zulmeden, temel hak ve özgürlüklerini ellerinden alan bu rezil yasakları ne zamana kadar devam ettireceksiniz? Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli noktalar vardır. Görüldüğü kadarıyla AKP’liler bu çok önemli olan hususlarda bir yanılgı içerisindedirler. Başörtüsünü üniversitelere has kılmaya çalışıyorlar. Bu yanlıştır. Örtünme, hicap büluğ yaşından itibaren Müslüman bayanlara farzdır. Bunu siyasiler veya başkaları kendi kafalarına göre belirleyemezler. Bu ister ilköğretim çağında olsun ister liselerde olsun ve isterse üniversite ve iş hayatında olsun fark etmez. Örtünme dini bir farziyettir ve teklif yaşından itibaren her yerde geçerlidir. Buna bir kısıtlama getirilemez. Ak Parti Hükümeti böyle bir yanlışa alet olmamalıdır. Burada değinmek istediğim önemli başka bir husus da; 2009’da başlayan ve bu yeni eğitim ve öğretim yılının başından itibaren yoğunlaşan İslami hassasiyetleri olan bazı STK’ların platformlar oluşturarak okullarda başörtüsü zulmüne dikkat çekmeleri ve bu hususta Müslüman halkımıza yardımcı olmalarıdır. Bilindiği gibi özellikle ilköğretim de kız çocuklarımızın başını örtmelerine engel bir kanun yoktur. Ayrıca sekiz yıllık ilköğretim zorunluluğu da mevcuttur. Bu durumda Müslüman olan bizlerin kız çocukları bu dönemde büluğ çağına ulaşmış olup dinen mükellef sayılırlar. Dolayısıyla örtünme vecibesini de yerine getirmeleri gerekir. Bu vecibeyi yerine getirmek isteyenler için kısıtlayıcı bir kanun söz konusu değildir. Yasak herhangi yasal bir dayanağı olmayan bir zulümden ibarettir. Bunu kabul etmemek gerekir. Bu hususta İslami STK’ların yaptıkları faaliyetler takdire şayandır ve bu eğitim, öğretim yılının başından beri bu alanda attıkları adımlar çok yerinde olan gelişmelerdir. Bu STK’ları ve olmayan bir kanuna rağmen fiili olarak dayatılan yasaklara karşı mücadele veren Müslümanları provokatörlükle suçlamak insafsızca yapılan bir ithamdır. Hele hele bunu AKP yetkililerinin ve İslamcı diye tanınan bazı gazeteci ve yazarların yapması çok daha talihsiz bir durumdur. Zamanlamaya dikkat çekip bu suçlamalarda bulunanları içine düştükleri tuzağa dikkat etmeyi ve dini bir vecibe olan örtüyü üniversitelerle tahdid etme gafletinden uyanmaya davet ediyorum. Böyle çirkin ve anlamsız suçlamalarda bulunacaklarına İslam’ın bu husustaki ölçü ve farziyetine dikkat çekmeleri ve konuyu bir bütün olarak gündeme getirip savunmaları gerekir. Fesat grubunun böyle bir endişesinin olmadığını ve daha önce örtü meselesinde takındıkları tavırlarını hepimiz biliyoruz. Ancak, hepimizin İslami meselelerde ve İslam’ın temel ilkelerini hedef alan hiçbir girişime karşı sessiz kalmamamız gerekir. Bu, İslami sorumluluğumuzun gereğidir. Selam ve dua ile.. M. Zeki GÜNEY
|