Bınavê Xwedayê Sübhan u Dıluvan
Sani’i Hakim bütün mevcudatı ilim ve hikmet esası üzerine yaratmıştır. Bütün varlıklar, değişim ve tahavvülat kanununa tabidir. Sürekli bir değişim, yenilenme ve tekâmül metodu cari olmaktadır. Bu her şey için geçerlidir. Değişim ve yenilenme bu dünyada gerçekleşmektedir. Ancak kusursuz bir tekâmülü (mükemmeliyeti) göremiyoruz. Eşyanın fıtratı, tekâmüle meyillidir. Demek ki, böyle bir mertebe vardır. Akıl ve mantık bunu gerektirdiği gibi fizik kanunları da bunu ispatlamaktadır. Bilinen tarih ve yaşanılan hayat, değişim ve yenilenme kanununun nasıl işlediğini pratik olarak da gözler önüne sermektedir. Asıl meramımızdan uzaklaşmamak için meselenin bu tarafından sarf ı nazar ediyoruz.
Konu edindiğim değişim ve yenilenme; gelişen ve değişen ortam ve şartlar karşısında kişi veya kuruluşların gerekli olan adaptasyonu sağlayabilmesi için ihtiyaç duyulan adımları atması ve icraatları gerçekleştirmesidir.
Değişim ve yenilenmeyi, siyasi, sosyal, ekonomik, güvenlik, teknolojik, stratejik, taktik… kısaca hayata taalluk eden bütün alanlara, düşünce, fikir, teori ve pratiğe teşmil edebiliriz.
Her ne kadar “değişim ve yenilenme” ilke olarak evrensel bir kanun olup, her şeyi ve herkesi kapsıyorsa da konuyu yalın ve mücerred bir şekilde ele almak yerine meseleye hak ile batıl, İslam ile küfrün mücadele ekseninde yaklaşmaya çalışacağım.
“Yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar” cihad yapılması, marufun emr, münkerin nehyedilmesi ve bunun icrası için cemaat olunması, güç ve kuvvet toplanması, kainatın ve insanların yaratılış gayesi hususundaki Allah-u Teala’nın emir ve fermanları, Resûlullah (S.A.V.)'in sünneti, pratiği ve bu anlamda Müslümanların mükellefiyeti hakkında hemen hemen şuurlu, idrak sahibi her Müslüman’ın az çok bilgisi vardır.
Hak-batıl mücadelesinde her iki taifenin de özellikleri ve müşahhasatları bellidir. Bu mücadele her iki taraf için de temel olarak belli gayeler ve maksatlar üzerinden yapılmaktadır. Batıl’ın gayesi ve hedefi bellidir. Aynı şekilde Hakk’ın da gaye ve hedefleri belidir. Bunlar, Kur’an ı Kerimde muhkem ayetler bünyesinde şekillenmiştir. Müteşabih ayetler ise; zamana, zemine ve maslahatlara binaen yorumlanabileceği gibi değişim ve yenilenmenin de önünü açık bırakmaktadır.
Değişim ve yenilenmeyi; düşünsel, fikirsel, kişisel, yapısal ve strateji açısından ele alırsak gayemize daha çabuk ulaşmış olacağız. Gayemiz; kaçınılmaz olan değişim ve yenilenmeyi, algılama, yorumlama, benimseme ve bünyeye hazmettirmeyi doğru bir anlayış temeli üzerinden yapmaktır. Zira, çok hassas ve tehlikeli olan bu virajlardan geçerken yapılacak bir yanlışlık, kaymalara, sapmalara sebep olacağı gibi kişi ve kuruluşların istikbalini de önemli ölçüde etkileyecektir.
“…… Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam'ı seçip-beğendim…..” (Maide 3) Ayeti kerimenin hükmü ile yukarıda bahsettiğimiz alanlarda temel esaslarımız bellidir. Bu din, insanın hayatını her yönüyle ve bütün kapsamıyla kuşatan bir şeriattır. Bu şeriatın her şeyi ayrıntılarıyla açıklanmış, hayatın zaman ve mekan değişkenlerine bağlı ve dönemsel olarak ortaya çıkan sorunları için genel prensipler ve temel kurallar koymuştur. Zaman ve mekân faktörleriyle değişmeyen ve sürekliliğini koruyan sorunların her biri için ayrı ve ayrıntılı kurallar getirmiştir. Genel prensipleri ve ayrıntılı bölümleri sayesinde bu din, kıyamete değin bu merkez etrafında ve bu çerçeve içerisinde gelişip değişmesi ve yenilenmesi için "insan ha-yatı"nın ihtiyaç duyacağı bütün kuralları, hükümleri ve nizamnameleri içermektedir.
Önemli olan İslam’ın kapsayıcılığını ve kuşatıcılığını her zaman ve ortama teşmil ederek pratize etmektir. Burada iş Müslüman davetçinin tasarrufuna girmektedir. Onun için öncelikle Müslüman davetçinin, İslam’ı bilme ve anlama biçiminde sağlam bir altyapısının oluşması gerekir. Davetçi İslam’ı; kapsayıcı ve kuşatıcı bütün yönleriyle, asıl kaynağından, vasat ve mutedil bir çizgide, ifrat ve tefritten uzak, taassup ve hurafelerden arı, akıl ve mantık yoluyla derk ederek kalbe intikal ettirip orada kökleşmesini sağlayarak bütün beşeri, nefsani düşünce ve fikirlere karşı koyabilmelidir. İslam’ı, zamanın ve ortamın yeniliklerine karşı aslından saptırmadan düşünce ve fikir olarak güncelleştirmesini bilmelidir.
Zamanın ve gelişmelerin akışına paralel olarak İslam düşmanları, bilimsel ve felsefi saldırılarının dozunu da yükseltmektedirler. Bu değişikliklere karşı Müslümanlar, gerekli hamleleri yaparak, İslam’ı bütün yönleriyle felsefik olarak ikna; bilimsel olarak, ispat etmelidirler. Müslümanlar hüşyar, basiret ve feraset sahibi olmalıdırlar. Düşmanın hile ve oyunlarına gelip tuzaklarına düşmemelidirler. İslam düşmanları sinsice ve şeytanca takip ettikleri bir metodla bilim, felsefe, teknoloji ve gelişmişliklerini övünç ve iftihar makamına oturtarak İslam’ı; gericilik, çağdışı, teknolojiden ve bilimsellikten uzak, felsefeden yoksun ve devri geçmiş bir kalıba sokmak istiyorlar. Buna mukabil Müslümanların, İslam’ı antitez durumuna düşürmemeleri gerekir. Düşünce ve fikir alanında İs-lam’ın en mükemmel hayat nizamı ve yönetim sistemi olduğunu pratize ederek ulaşmak istediği adalet, hürriyet, insan hakları, huzur ve refah seviyesini en mükemmel bir üslupla ortaya koymalıdırlar. Değişim ve yenilenmeyi düşünce ve fikir alanında en mükemmel bir şekilde aslından saptırmadan, zamanın ve ortamın sorunlarına cevap verecek şekilde, istikbal için gereken hazırlıkların yapılmasında en ideal hedefleri ortaya koyacak biçimde gerçekleştirmelidirler.
Yapısal olarak değişim ve yenilenmeyi en ideal bir biçimde gerçekleştirmek için öncelikle gerekli olan düşünce ve fikirler; İslam’ın özüne uygun biçimde ortaya konulmalıdır. Ondan sonra bu çağdaş düşünce ve fikirler doğrultusunda yapısal olarak gereken yenilikler yapılmalıdır. Hızla değişen ve gelişen dünyada, var olan yapılanma biçimleri (siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, teşkilati, idari) ya çok çabuk değişmektedir yada yeni gelişmelere göre revizyona ihtiyaç duymaktadır. Özelikle İslam düşmanları, kendi gelecekleri, rahatları ve emniyetleri için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Kendi gelecekleri açısından en tehlikeli unsur olarak İslam’ı gördüklerinden dolayı bütün hesaplarını İslam ve Müslümanlar üzerine yapmaktadırlar. Hiçbir zaman çağdaş, modern, teknolojide ileri ve sağlam bir güç halindeki İslam’a razı olmayacaklar. Bu gün İslam düşmanlarının İslam coğrafyasında ve dünya üzerinde gerçekleştirmek istedikleri ve kendi geleceklerini güvence altına alan projeleri ortadadır.
Anlayış olarak; Müslümanların düşünce, fikir, yapılanma ve stratejik alanlarda çağa uygun gerekli değişim ve yenilenmeyi İslam’ın özüne uygun bir biçimde gerçekleştirmeleri gerekir. İslam sadece kaynak kitaplarımızda var olandır ondan başkasını bilmeyiz ya da kabul etmeyiz demek yanlıştır. İslam; özü itibariyle en modern, en çağdaş ve en ideal bir sistemdir. Müslümanlar bunu ortaya koymakla yükümlüdürler.
Selam ve dua ile….
M. Zeki GÜNEY |