İnsanlar hayat keşmekeşi içerisinde bazen sevinçli mutlu, bazen de sıkıntılı ve meşakkatli anlar yaşar. Sıkıntılı ve meşakkatli anlarını yad etmek istemediği gibi onları unutmak ve uzaklaşmak ister. Ancak sevindiği, mutlu olduğu anları da daima yad etmek, tekrarlamak ve devamını ister. Bunlar bu dünyada muvakkat ve geçici olmakla beraber aslında sevince, mutluluğa, lezzete olan namütenahi arzu ve isteklere bu dünyada birer numune ve bunların kamilen var olduğu bir yerin gerçeğini de akıl sahiplerine göstermektedir. “…O cennetlerdeki bir meyveden kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir...” (Bakara 25) Bu, insan fıtratında var olan bir arzudur. Bu nedenle insanlar ferdi bazda yaptıkları gibi toplumsal olarak da doğum günleri, zafer günleri ve buna benzer sergüzeştlerinde önemli gördükleri günleri yad eder ve kutlamalar gerçekleştirirler.
İslam, geldiğinde veya yeni bir belde İslamla şereflendiğinde orada var olan güzel ve faydalı örf, adet ve gelenekleri reddetmemiş, kaldırmamış bilakis onları devam ettirmiş ve eğer bir eksiklikleri veya fazlalıkları varsa ıslah etmiştir.
Farklı dinlere ve ideolojilere mensup toplumlar ve cemiyetler, kendi önderlerinin ve ideologlarının yolundan gitmeye ve onları takip etmeye çalışır. Biz Müslümanların da peygamberi, önderi, rehberi ve idol’u; Allah'ın rasulü Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’dir.
Rasulullah (sav)'in viladetini kutlamak şer’i bir vecibe veya fıkhi bir kaide olmasa da alemlere rahmet olarak gönderilen, gelişiyle zulmet ve cehalet karanlığını dağıtan, insanları zalim ve tağutlara kölelikten kurtarıp bir olan Allah'a kul olmaya yönlendiren, mazlum ve mustazaflara, ezilen ve hakları gaspedilenlere kurtuluş yolunu gösteren… biz insanlara yüce Allah'ın bir rahmeti olan O(sav)’in mübarek viladetini kutlamak ve onu bir bayram havasında karşılamak gerekmez mi!?
O (sav), kurtuluşun, adaletin, hürriyetin, insan haklarının, şeref, namus ve izzetin en yüce timsalidir. Mazlum ve mustazafları kurtaran vesile, yollarını sapıtan ve şaşıranlara hidayet yolunu gösterendir. Ve o en yüce örnek “usvetun hasene” dir.
İslam düşmanları sürekli Müslümanları Rasulullah (sav)' tan uzaklaştırmak, onun önderlik, rehberlik, kılavuzluk, komutanlık, devlet başkanlığı…., gibi vasıflarından ayırmak için her türlü yola başvurmuşlardır. Ve en önemlisi de O’nun nebevi hareket metodunu saptırmaya, takip edilmesi mümkün olmayan bir pozisyona sokmaya çalışmışlardır. Çünkü onlar biliyorlar ki; eğer mazlum ve mustazaf halklar O’nun önderliği ve kılavuzluğunda, O’nun mücadele metodu olan “nebevi hareket metodu’nu takip ederlerse kurtuluşa ve zafere ulaşacaklardır. O’nun nebevi hareket metodunun uygulandığı yerde zalim, tağut ve müstekbirlere yer yoktur.
Dünya istikbarı ve onların yerli temsilcileri olan laikler ve mülhidler, halkımızın Rasulullah (sav)' kurtuluş vesilesi olan nebevi metodunu değiştirmek için çok derin çalışmalar yapmış ve halen de yapmaktadır. “Cihad” ve “Şahadet” ruhunu yok etmek için Kur’an-ı Kerimi yeniden tefsir etmek, hadisleri yeniden yorumlamak için hem İslam alemi içerisindeki işbirlikçilerini hem de özel yetiştirdikleri misyonerleri vasıtasıyla sürekli bir gayret içerisindedirler. Ilımlı (layt) İslam, hoşgörü, medeniyetler kaynaşması, içi boşaltılmış tasavvuf bu cümleden projelerdir.
Ancak artık Müslümanlar uyanmış, müstekbirlerin bu hile ve tuzaklarını deşifre etmişlerdir. Bu projelerin artık işe yaramayacağını anlayan dünya istikbarı bu sefer İslam'ı İslam ile vurmak, Müslümanlar içerisinde radikal görünümde ifrat ve tefrite kaçan oluşumlar üretip desteklemek, terörizme başvurarak İslam'ı terör ile bağdaştırmak, Müslümanlar arasında mezhep ve meşrep tefrikası, fitnesi ve çatışması çıkarma yollarına başvurmaktadır. Yeniden nebevi harekete yönelen Müslümanları bu şekilde yoldan saptırarak bu metodun aslında ütopik olduğunu ispatlamaya çalışmaktadırlar.
Nebevi metoda yönelen ve bunu Rasulullah (sav)' in kutlu viladetini aşk ve şevk ile kutlayarak gösteren Müslüman halkımızın bu teveccühünü kırmak için laikler ve mülhidler yaygaralar çıkararak sabote etmek ve engellemek istemektedirler. Bu cümleden istihbarat raporları hazırlayıp yayınlamak, saptırmaya yönelik olarak da televizyon programları yapmak ve yerel bazda yoğun propagandalar yaparak bu yönelişi durdurmaya çalışmaktadırlar.
Bu durumda Rasulullah (sav)' in kutlu viladetini kutlamak, bu kapsamda yapılan etkinliklere iştirak etmek ve İslam düşmanlarının hile ve tuzaklarına karşı bir bilinç oluşturmanın bir görev olduğuna inanıyorum.
İlahi kelamın hitabıyla “Onlar ağızlarıyla Allah'ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır” (Saff 8)
Selam, dua ve salavat ile….
M. ZEKİ GÜNEY |