İnsanlar hür doğarlar analarından. Masum ve günahsızca! Analar ve babalar Firavun zindanlarının veya Guantanamo’nun acımasız işkencecileri de olsalar çocuklar süt gibi temiz ve kitap gibi masumdurlar. Güzel dünyalarında büyümeye ve gelişmeye başlarlar. Her şey cennet kadar güzeldir onların hayatında. Dünyaları sevgi ve muhabbetle örülmüştür. Kanın, gözyaşın ve zulmün yeri yoktur sevgi fışkıran hayatlarında. Akıllarından bile geçmez bu tür entrikalar. Ancak babalarının kurduğu dünyadan yayılan kokuşmuş dalgalar çocukların küçük dünyasına dokununca acı çekerler. Büyüyünce yavaş yavaş karışırlar babalarının karanlık dünyasına… Merhamet yürekli masumlar birer ölüm makinesine dönüşürler.
Teknoloji geliştikçe, insanlığın hayatını kolaylaştıran yeni yeni buluşlar ortaya çıktıkça, insanoğlu yeni yeni şeylere sahip oldukça içinde sonu gelmeyen derin doyumsuzluklar oluşmakta, insan ruhunu yitiren canavara dönüşmektedir. Başka âlemden bahsetmiyorum. Ütopya denizinde de yüzmüyorum. Etrafımızda, çok yakınlarımızda bunların sayısız örnekleri var.
Güneş, ay, yıldızlar, toprak, su, hava, ateş ve insanlığın hizmetine sunulan bütün yeryüzüyle, temiz, mutlu ve erdemli bir hayatın oluşması amaçlanmıştı. İnsanoğlundan tertemiz bir hayat ve tertemiz bir dünya isteniyordu. Çocukların dünyası gibi bir dünya! İçinde acının ve zulmün bulunmadığı, herkesin mutluca yaşadığı, paylaştığı, el ele, gönül gönüle kardeşçe yaşadığı erdemliler kenti… Oysa vahşi damarından beslenen insanoğlunun sonu gelmez hırsı ve doyumsuzluğu, sınırlı dünya hayatını ebedi olarak algılama yanlışlığına düşmesi büyük felaketleri beraberinde getirdi.
Aslında insanlığın başına getirilen her şey hayatı tersten okuyan Batı tarafından getirildi. Musibetler anatomisinin kitabı Batı tarafından yazıldı. Yüzlerce yıldır insanlığa musibetten ve acıdan başka bir şey sunmadı. Geliştirdiği teknolojik dünyanın insan hayatına verdiği zarar karından çok daha fazla oldu. Güzel güzel makineler üretip hayatı kolaylaştırma varken, ruhunda kötülük yuvalanan Batı, insanlık hayatını birkaç kez sonlandırabilecek ölümcül silahlar üretti. Eskiden kılıçla insanları öldürürken bugün oturduğu yerden ateşlediği tonluk füzelerle kitlelerin hayatına son verebilmektedir. Eskiden çok nadirce gelişen savaşlarla insanlık acı çekerken bugün insanlığın bütün günleri acı ile doldurulmuştur. Ekonomi ve siyaset gibi insanlığın hayatını ilgilendiren şeyler ölümcül silaha dönüşmüş. Ölüm tuzakları arasında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan insanın hayatı korku ve kâbusun esaretine terkedilmiş!
Batı bunu yaparken, en büyük acıyı kendi insanına tattırdı. Başka milletlerin hayatını karartmayı tasarlarken, en korkunç mezarı kendisi için açtı. Örneğin insanlığın karşı karşıya bulunduğu ekonomik kriz, Batının maharetlerinin ürünü olup en fazla Batı’yı tehdit etmektedir. Krizin yakınlarda şiddetli bir gürültüyle infilak etmesiyle Batının çöküşü fiilen başlayacak. Bu korkunç sonun ipuçları, gerilimle doldurulmuş insan hayatını ölümcül kâbuslara esir etmektedir.
Başka güçlerin müdahalesine gerek kalmayacak. Kurduğu karanlık dünya Batı için büyük bir mezarlığa dönüşecek. Sermayeleri yutan ekonomik krizler, doyumsuzluk dalgaları arasında yüzen Batı insanını yoklukla yüz yüze getirince, hiç beklemediği, bilmediği, nefesini bile koklamadığı hayatın zorlukları karşısında tutunamayacak. İnsanlığa acı çektiren uygarlığın mimarları kıyımlar ve intiharlarla hayatlarına son verecekler. Bunlar birer hayal değil. Hakikatlerin üzerine çekilen kalın perdelere rağmen Batının çöküşüne engel olunamayacak. Dünya feci sona doğru hızlıca ilerlemektedir. Cilveleri farklı şekillerde yansıyan sancılar, ömrünü tamamlayan Batı medeniyetinin şiddetli sonunun arefesinin habercisidir.
Bundan sonra insanlığa barış ve kardeşlik üzerine yükselen tertemiz bir dünya vaad eden İslam’ın çağı doğacak. İslam’ın çağı, ölüm ve yıkım yerine insanlığa hayat bahşedecek. Çocukların dünyası gibi sevgi ve muhabbet üzerine kurulmuş yepyeni bir dünyayla insanlığın huzuruna açılacak. Allah ömür verirse uzak olmayan bir gelecekte buna hepimiz tanık olacağız.
Selam ve dua ile…
ABDULAH ŞAFAK |