Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Gözleri horluktan asagi düsmüs bir halde kendilerini zillet bürür. Halbuki onlar, sapasaglam iken de secdeye davet ediliyorlardi (fakat yine secde etmiyorlardi). Kalem/43

Bir Hadis:
Müslüman, dilinden ve elinden diğer müslümanların güvende olduğu, mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir. (Tirmizi, İman 12)
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

ŞEHADETİNİN 18. Y...

BULUŞMA

Biz çocukken kırlar bize aitti. Mevsimlerin içinden sıyrılır, atlarımızın sırtında memleket memleket dolaşırdık. Tatlı ve hoş bir pınar gördüğümüzde çadırlarımızı kurar, serpilirdik tabiata… Büyüklerimizin ellerinde sazları, her gece bir çadırın dibinde tellerine dokundukça aynı zamanda ruhumuza dokunurlardı. En güzel sepetleri ören kadınlarımız etraftaki köylere dağılır kısa sürede hepsini tüketirlerdi. Cıvıl cıvıl çingene çocuklarıydık. Selamımızı alır, bize saygı gösterirlerdi.

Babalarımızın çaldığı sazlara bir türkü tutturduk mu, coştururduk insanları. Düğünlerde meydanlara iner, en güzel oyunlarımızı oynar herkesi eğlendirirdik. Cömertçe davranır, bize bolca para verirlerdi.

Kırları yasakladılar bize. Ellerimizden aldılar özgürlüğümüzü. Şehirlere indik. Yeni yuvalar kurduk. Kişneyen vefakâr atlarımızın yerine demirden arabalar edindik. Epeyce uğraştığımız halde şehirleşemedik. Ruhumuza uymuyordu şehir. Kırlardaki özgürlüğümüzü yitirince saygınlığımızı da yitirdik. Sepet örmez oldu kadınlarımız. Sazlar sadece para için çalındı. Kumar girdi ocaklarımıza. Şehrin kâbus gibi çöktüğü çingene evlerinin ışıkları içki sofraları için yakıldı. Bizim payımıza şehrin öfke ve kin duyguları düştü. Eğitim ve sağlıktan mahrum kaldık. Özgür ruhlarımız şehrin tutsaklaştıran dayatmasıyla karşısında esir alınmıştı. Çocuk ve kadınlarımız hırçınlaşmıştı. Hakaret işittikleri insanlardan intikam almak için savaş meydanlarında kılıç sallayan kahramanlar gibi kavga veriyorlardı. Erkekler ise özgürlüklerini yitirip kafese kurban edilen keklikler gibi hayata kırgın yaşıyorlardı.

Çaresizdik. Eskiden saygı ve hürmet gördüğümüz insanların öfke ve nefretli bakışları zehirli ok gibi ruhumuza batıyordu. Kaderimize boyun eğip toprağa uymaya çalışıyorduk. İçki ve kumarla yoğrulmuş gecelerimizde müzik tek eğlence kaynağımızdı.

Son zamanlarda gecelerimize katılmayan kardeşim Murat eşini de göndermiyordu. Bizim taifeden birkaç kişiyle sıkı bir arkadaşlığı vardı. Bir şeyler çevirdikleri gözlerden kaçmıyordu. Ancak ser verip sır vermiyorlardı.

Düğünlerde saz çalarak geçiniyorduk. Pahalı arabalara biniyorduk. Ancak kendimizi kuşatılmış hissediyorduk. Bizden olmayanların etrafımızda oluşturduğu kalın duvarlar arasında çocuklarımız hırçın ve huysuz büyüyordu. Okul yüzü görmemişlerdi. Zaten okullar bizim için değildi. Aklımıza takıldığı halde çocuklarımızı kabul etmeyeceklerinden korkuyorduk.

Karşımızda her zaman polisi ve copunu gördük. Devletin bize dönük yüzü her zaman tehdit ve şiddet doluydu. Bu soğukluk ve katılık bizi ürkütüyordu.

Bir müddet uzak duran Murat son günlerde sıkça uğramaya başlamıştı. İlişkileri her zamandan daha sıcaktı. Çocuklarla candan arkadaşlık kuruyordu. Hareketleri biraz kuşkuluydu. Ancak ne yapmaya çalıştığını bilmiyordum.

Oturup samimice konuştuk. Kadınların içki alemine katılmaları ve oynamalarının kötü bir şey olduğunu söyledi. Kimseye karışmamasını, herkesin keyfince eğlenmesinin hakkı olduğunu söyledim. Görüşümde ısrarcılığımı görünce kalkıp evine gitti. Aynı teklifi babama da yapmış, ondan da karşılık bulamamıştı.

Birkaç gün sonra bir akşamüstü evime geldi. Neşeli, bir o kadar da heyecanlıydı. “Abi!” dedi. “Bu Pazar mahallemizde Peygamberimizin kutlu doğumunu kutlayacağız. Hepiniz davetlisiniz”

Şaşırmıştım!

–Ne peygamberi, ne kutlu doğumu? dedim. Bunun üzerine:

–Bizim bir peygamberimiz yok mu? dedi.

–Bilmem! Hiç düşünmedim…

–Bu hafta Peygamberimizin doğumunun yıldönümü! Sadece bizim taifeye has bir kutlama yapacağız.

–Bu şeylerden vazgeç Murat! Bize ne bu şeylerden?

–Abi! Pazar günü çocuklarınla birlikte gel. Benim için gel. Bir kereliğine gelirsin, hoşuna gitmezse bir daha gelmezsin, deyip çıktı.

Bütün akrabalar, hatta bütün taife davet edilmişti. Herkes neler olacağını merak ediyordu. Ne Peygamberin kim olduğu biliyor ne de kutlu doğumdan haberleri vardı…

Beklenen zaman gelip çatmıştı. Murat’ın isteği üzerine kadın ve kızlar Peygamber (sav)’in hatırına ilk defa başlarını düzgünce örttüler. Babamla birlikte Murat’ın davet ettiği meydana gidip ayrılan sandalyelere oturduk. Davetliler bizim taifeden olduğundan hepsini tanıyorduk. Kadınların erkeklerden ayrı oturması ilginç gelmişti. Karşıda ise programın icra edileceği büyükçe bir platform göze çarpıyordu.

Bütün Çingene milleti meydandaydı. Gürültü patırtıdan kimse kimseyi duymuyordu. Birkaç dakika sonra üzerinde beyaz gömlek 18 yaşlarındaki bir genç mikrofonu eline alıp Kur’an okumaya başladı. Bütün nefesler tutulmuştu. Kimseden çıt çıkmıyordu. İlk defa doğrudan Kur’an dinliyordum. Herkes benim gibiydi. Okundukça ruhumu harekete geçirip beni kanatlandıran bu muhteşem şey bedenimde titremelere yol açıyordu. Hiçbir şey anlamadığım halde o ağırlık ve derinlik bütün vücudumu sarsıyordu. Kafamı kaldırıp etrafıma baktım. Saç ve sakalları karışmış babamın gözlerinden yaşların boşaldığını fark ettim. Bu görkemli şey ne müziğe benziyordu, ne saza! Dalgalandırdığı ruhumu kanatlandırıp göklere çıkarıyordu. Bu atmosfere kilitlenirken orta yaşlı biri mikrofonu eline alıp Hz. Peygamber (sav)’in hayatını anlatmaya başladı. Kırkın üzerinde olduğum halde bunları daha önce duymamıştım. İlk defa benim de bir peygamberimin olduğunu hissediyordum. Ardından sırtlarında beyaz gömlekleri başlarında Arapça yazılı yeşil bandajlarıyla sokaklarda akşamlayan mahalle çocuklarının platforma çıkmalarıyla bütün dikkatler oraya yöneltmişti. Peygamber (sav)’le ilgili söyledikleri güzel marşlarla şaşkınlıkları arttırmış, heyecanları zirveye çıkartmışlardı. Marşlar okundukça meydandaki herkes coşuyordu. Kadınlar bölümünde daha büyük bir coşku vardı. Platformdaki görevlinin teşvikiyle hayatımda ilk defa tekbir getirmek için çabalarken babamın ağlama seslerinin tekbirlere karışıp göğe doğru halkalandığını fark ettim. Ara sıra platformda görünen Murat marş söyleyen çocuklarla ilgileniyordu. Arka tarafta ise 17–18 yaşlarındaki birkaç genç def çalıyordu.

Çocuklardan sonra sahneye çıkan bir gencin Peygamber (sav)’le ilgili hareketli parçalar söylemesi coşkuyu zirveye çıkarmıştı. Kimse yerinde duramıyordu. Murat’ın teşvik etmesi üzerine herkes bir ağızdan tekbir getiriyordu.

Marşların tamamlaması üzerine müzik sustu! Def çalanlar sanatçıyla birlikte platformdan ayrıldılar. Sadece Murat kalmıştı. Bütün gözler ona yönelmişti. Cebinden büyükçe bir kâğıt çıkardı. Okul yüzü görmediği halde takılmadan okumaya başladı. Çingeneler adına Hz. Peygamber (sav)e yazdığı mektubu okuyordu. İçimizden geçenleri ve duygularımızı nefesinde toplayıp harf ve kelimelere dökerek Peygamberimize hitap ediyordu. Muhteşem bir sahneydi. Sanki karşımızda Peygamberimiz duruyor, sevgi ve muhabbetimizi doğrudan kendisine iletiyorduk. O’na seslendikçe duygularımız biraz daha inceliyor gözlerimizden yaşlar boşalıyordu. Peygamberimizin yumuşacık elleriyle gönüllerimize dokunduğunu ve ruhumuzu okşadığını hissediyorduk.

Hayatımızda ilk defa bizi kuşatıp derinden sarsan bir atmosfer yaşıyorduk. Müslüman olarak kimliğimizi keşfediyorduk. Bize yol gösteren Peygamberimizden haberdar oluyorduk.

Dualar okunup program sona erdiği halde hiçbirimiz yerlerimizden kalkmadık. Ruhlarımızı göğe yükselten duygularımız bizi sandalyelere kilitlemişti.

Bir müddet sonra etraftakiler ağır adımlarla alanı terk etmeye başladılar. Teker teker misafirlerin elini tutan Murat, babama yaklaştı. Yaşlı ve zayıflaşmış gözlerinden boşalan yaşların bıyık ve sakalını ıslattığını fark etti. Yerinden doğrulup hayatında ilk defa büyük bir hasret ve muhabbetle Murat’ın boynuna sarıldı. Büyük bir samimiyetle bağrına bastı. Birkaç saniye kalakaldı. Elektrik çarpmış canlıların şok halini yaşaması gibi babam tek kelime söylemedi. Benim de dilim kilitlenmişti. Derinliklerime yönelmeyi, kimseyle tek bir kelime konuşmayı istemiyordum. Sıra bana gelmişti. Murat’ın bana elini uzatması üzerine boynuna sıkıca sarıldım. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Murat’ta hüngür hüngür ağlıyordu.

Bir ömür yitirdiğimiz sevdamızla buluşmanın verdiği sevincin çırpınan kanatlarından dökülen heyecan dalgaları arasında, ıslak gözelerimizle ağzımızdan çıt çıkmadan eve doğru yola koyulduk.

Abdullah ŞAFAK
 

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git