Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah'in izni olmaksizin hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanirsa, Allah onun kalbini dogruya götürür. Allah her seyi bilendir. Tegabün/11

Bir Hadis:
Biat etmeyerek ölen kimse cahiliyet zamanında ölmüş gibi olur. Müslimin diğer bir rivayetinde; Cemaatten ayrılarak ölen kimse cahiliyet zamanında ölmüş gibi olur.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...

Hayatının en zor geçesini geçirmişti. Bedenindeki tarifsiz acı şekilsiz bir nesne gibi içinde gezinirken, ölümün yaklaştığına iyiden iyiye inanmaya başlamıştı. Oysa ölümün hep başkaları için olduğunu düşünürdü. Birileri öldüğü zaman, alaylı bir bakış yöneltir, "Sen de ayrıl dünyamızdan!" dercesine arkasına bakmadan yürürdü. En son beş yıl önce eşini kaybettiğinde ölümün yakınlarına kadar geldiği düşüncesi bir an için zihninde canlanmış, derin düşüncelere sürüklenmesine sebep olmuş ancak kısa sürede bunları zihninden temizlemeyi başarmıştı. Ancak dünyanın en meşhur doktorlarının bile çare bulmada aciz kaldığı hastalığın avuçlarına düşmesi Fabrikatör Fermani Bey'i ilk defa bu derece çaresizliğin çözüm bulunamayan gerçekliğiyle yüzleştiriyordu. Paranın sonsuz gücünün iflasını, yılbaşı kumarında her şeyini yitiren bir kumarcı gibi bizzat yaşayarak görüyordu.

Her gün büyük bir iş adamı edasıyla düzenli uğrayıp teftiş ettiği fabrikalarına bu kez çaresi bulunmayan bir hastalığın esiri olarak bedenini taşımakta zorlanan dizlerle uğramak zorunda kalıyordu. Onlarca yılını harcayarak inşa ettiği koca fabrikaların bacalarının onsuz tüteceği düşüncesi içindeki yangını daha fazla körüklüyordu? O da mı terk edecekti "bizim" dediği dünyayı... Nereye gidecekti? Yok oluş karanlığına mı? Yoksa başka hayatın olduğunu söyleyenlerin dünyasına mı?

Ağrıkesiciler de olmazsa bir an bile dayanamayacaktı en küçük merhamet gösterisinden yoksun acılara. Ölümden fazlaca korktuğunu daya iyi anlamaya başlamıştı. Hayatında hiç hesaba katmadığı ölüm düşüncesi zihnini kurcaladıkça, bunun ruhunu sıkan bir işkence aleti gibi her geçen gün daha fazla eziyet ettiğini hissediyordu. Son günlerde fabrikalarına uğramaz olmuştu. Derin ve korkunç düşünceler sara nöbeti ardı ardına zihnini işgal ediyordu. Ev, sokak, fabrika, her yer sıkıntı veriyordu.

Saat 10 civarıydı. Koca köşkte özel zevkine göre yetiştirdiği gül, çiçek ve ağaçlardan müteşekkil envai türlerin bitkilerin bulunduğu bahçeye çıktı. Havuzun kenarındaki sandalyede oturdu. Zihnini kurcalayan düşünceler bastırınca dışarı çıktı. Kaldırımları bir müddet adımladı. Köşebaşındaki evin önünde ölüler için hazırlanmış çelenkler duruyordu. Duvarda ölenin resmi vardı. Uzaklardan tanıştığı Melih Bey’in resmiydi bu. Kendisi kadar olmazsa da şehrin zenginlerinden sayılırdı. Ağır bir yutkunmanın ardından geri dönüp hızlı adımlarla uzaklaştı. "Demek sıra zenginlerde" dedi.

“Bu ölüm nereye götürüyor insanları?” sorusu fazla da düşünmeden dudaklarından döküldü. Arabasına bindi. Kol ve bacaklarının halsizliği ve ağrılarının şiddeti sürmesine izin vermedi. Şoförünü çağırttı. Şehrin dışına doğru sürmesini istedi. Kafasını kurcalayan düşünceler bir kabus gibi yeniden belirmişti. Bunca zenginliğin arasında Nazi kurbanları gibi ölümünü beklemek zorunda kalışına nasıl tahammül edeceğini bilemiyordu. Bir kurtuluş yolunun kalmadığına inanmıştı. Her geçen gün hücrelerinin daha fazlasına sirayet eden hastalığın zamanını daralttığını hissediyordu. Ölümün ötesini anlamlandırmaya çalışıyordu. En azından bir yok olmama yolunu bulabileceğini düşünüyordu. Bunu kimden öğrenebilirdi. Ya da yok olmamak için neler yapabilirdi? Parayla olsaydı bütün varını dökmeye hazırdı.

Sıkıntı kalbini sıkarken iki yıl önce işten kovduğu İbrahim Efendi geldi aklına. Fabrikasında bekçiyken, "Namaza dalıp görevini ihmal ediyorsun" diyerek defalarca adamı azarlamış, namazı terk etmesi için baskı yapmış, hakaretlerde bulunmuş, başarılı olmayınca da işten kovmuştu. Kendisine yapılanlara tahammül edemeyen İbrahim Efendi “Bu işin bir de öbür tarafı var. Hesap gününde hakkımı senden alırım!” deyip ayrılmıştı. İbrahim Efendinin tepkisine karşın “Ha ha ha, hangi hesap günü? Bu saçma şeylere senin gibi enayilerden başkasının inanacağını mı sanıyorsun?” deyip dalga geçmişti. İbrahim Efendi’ye şiddetle ihtiyaç duyduğunu hissetti. “Bu işin tılsımı İbrahim Efendi’de olabilir” diye düşündü. Sürücüden, şehrin en uzağındaki fabrikaya gitmesini istedi. Bekçi kulübesinin önünde durdu. Bekçiyi çağırttı. İbrahim Efendi’nin nerelerde olabileceğini sordu. Tahmin ettiği gibi bekçinin haberi vardı. Birkaç kilometre ötede bir un fabrikasında bekçilik yaptığını öğrendi. Arabayı oraya doğru yönlendirdi.

İbrahim Efendi bekçi kulübesinde oturuyordu. Elinde 99’luk tespihi, başında siyah renkli takkesi hareket halindeki dudaklarından ibadetle meşgul olduğu anlaşılıyordu. Gözü İbrahim Efendi’ye iliştiğinde bir insana karşı yaptıklarından dolayı ilk defa acı hissetti içinde. Eski patronunu karşısında gören İbrahim Efendi şaşırmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi yanına yaklaşıp;

-Hoş geldiniz efendim! Geçmiş olsun! Hasta olduğunuzu duydum.

-Sağ ol İbrahim Efendi! Eksik olma!

-Patronu arıyorsanız, az önce geldi. Odasında olmalı. İsterseniz haber vereyim.

-Hayır, İbrahim Efendi! Seni sormak için geldim. Başka da bir işim yok.

-Beni mi?

-Evet seni!

-İçeri buyurun! Bir çayımı için!

-Hayır İbrahim Efendi! İşlerim var, gitmem gerek deyip ayrıldı.

Kibirli ve acımasız patronun bu derece yumuşak davranışlarda bulunması, makamı ve parası olmayanlara değer vermeyen karakterindeki değişiklik İbrahim Efendi’de şok etkisi yapmıştı. “Allah’ım sen nerelere kadirsin!” dedi.

Ölüm düşüncesinin patronu bu derece kuşatması bir sinek kadar değer vermediği insanlara saygıya yöneltmişti. İbrahim Efendiyle karşılaştığında yumuşak tavrına rağmen içindeki benine boyun eğdiremedi. Henüz yıkmayı başaramadığı kibir, kafasını kurcalayan soruları sormasına müsaade etmedi. Ölümden korkuyor düşüncesinin muhatapta oluşacağı endişeler konuşmasını engelledi. Çaresizce ayrıldı İbrahim Efendi’den. Ruhunu sıkıp ölüm korkusunu kâbusa dönüştüren köşke yöneldi. İtinayla inşa ettirdiği fabrikaların önünden geçerken her zamanki böbürlenme yerini kin ve nefrete terk etmişti. Her karışını şaheseri görüp ölümsüzlüğüne inanan Fermani Bey, kurucusu ölüm korkusuyla boğuşurken beton yığınlarının bir anlam taşımadığına ilk defa inanmıştı.

Beden ağrıları gittikçe şiddetleniyordu. Eve zorla attı kendini. Hizmetçilerin yardımıyla odasına geçti. Hastalık bütün acımasızlığıyla yüklenmişti. Doktorunu çağırdılar. Ağır ilaçlarla sakinleştirildi. Bir daha evden ayrılmaması gerektiğini ısrarla vurguladı.

İlerlemiş hastalık bedenini tamamen avucuna almıştı. Ayaklarında en küçük bir takatten bile yoksundu. Bunun sonrasında acılara fazla da aldırdığı yoktu. Kafasını kurcalayan ve acı veren tek şey ölümdü. Ölümden sonrasını düşünüyordu. Cenaze arabasında mezarlığa doğru götürülmeyi hayal ediyordu. Cesedinin üstü toprakla örtündükten sonra herkes evine dönüyor, Fabrikatör Fermani Bey, toprağın altında karanlığa terk ediliyordu. Bu, şu anda zihinsel bir eylem de olsa kabus gibi sıkmaya başlamıştı. Kapalı gözleriyle toprağın altındaki karanlıkta aydınlık bir nokta arıyordu. Karanlığın arasında dolaşırken doktorun “Artık ruhunu teslim ediyor” sözleriyle irkildi. Gözünü açmak istedi, başaramadı. Bağırmak istedi, kilitlenmiş dili izin vermedi. Tamamıyla karanlığa gömüldü. Artık her şey için çok geçti.

Abdullah ŞAFAK
 

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git