Soğuk bir kışın kederli sabahında Kızıl hicranlar akıyordu nehirlerden Karakış dökülüyordu şehrin tepelerine Kabuğundan sıyrıldı ıssızlığın yavrusu gece Eridi boğuk rüzgârın acımasız bakışlarında Gün, ıslak bedeniyle gaflet duvarına çarptı Enkaza dönmüş melül gözlerim Bir ömrün en çelimsiz baharında, Koptu yârin sıcak gönlünden! Soğuk bir kışın kederli sabahında Buz tuttu kâinatın mahzun çehresi Çocuk yüzlerdeki tatlı tebessüm Yenik düştü donuk acılara Dumanlı bir hava yükseldi kâinatın orta yerinden Sarsıldı asi şehrin eğilmeyen gövdesi Soğuk bir kışın kederli sabahında Üzerime üşüştü kepaze ruhlar Korku bulutları sardı geçitleri Ağır bir ürperti duyuldu derinlerden Bitkin şehrin hantal gövdesi Sallandı ölüm sesinin gümbürtüsünde Asude çehremin tepelerine Devrildi zamana direnen sabır ağacı Soğuk bir kışın kederli sabahında Şefkat kalesine dadandı zaptiyeler Soysuzlar geçidine dönüştü devran Üzerime çullandı çılgın bakışlar Ruhumun masum tepelerine Bir ok gibi saplandı acı ayrılık Soğuk bir kışın kederli sabahında Kör bir kurşunla vuruldu gönlüm Acı bir darbenin gümbürtüsünde Koptu yüreğimin masum köşesi Kalbimin nezih tepesine yıkıldı şehir Döküldü umutlarımın üstüne Çağa başkaldıran sevda çınarı Soğuk bir kışın kederli sabahında Ağıtlar söylesin vefakâr analar Gülünü yitiren kederli bülbül İnletsin ruhumu hüzünlü nağmelerle Matemin altında ezilen şehir Simsiyah renge boyansın İhanet ruhundan sıyrılsın, İstanbul’a bürünsün şehir Tatlı rüyalardaki gibi Hep İstanbul olsun Hep İstanbul kalsın Hep İstanbul yaşasın Umut zırhını kuşansın Yeni baharın dilberi olsun İyilerin vatanı Doğruların anası olsun…
Abdullah ŞAFAK |