Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

YAŞLI GENERAL

Her şeyleri ona aitti. Ellerindekiler yıllar süren çabalarının ürünüydü. Onun kazandıklarıyla yaşadıkları halde bir köpek kadar değer vermediklerini gördükçe kendisini yiyip bitiriyordu. Birkaç gün önce huzurevine göndermek isteklerini aralarında konuştuklarına tanık olmuş büyük bir şok yaşamıştı. Ancak her ay aldığı emeklilik maaşına olan ihtiyaçlarının böyle bir tercihe engel olduğunu duyunca rahat bir nefes almıştı.

Yaşlıda olsa o bir generaldi. Ülkenin koca ordusuna uzun yıllar komutanlık yapmıştı. Vatanı terörün pençesinden kurtardığını düşündükçe koltukları kabarıyordu. Darbe yapmasalardı kim bilir ülke hangi dış mihrakların elinde can çekişiyor olacaktı. Geçmişiyle büyük bir saygıyı hak ettiğini düşünüyordu. Herkesin minnettarlık göstermesini ve saygı duymasını bekliyordu. Ancak oğlu, kızı, damadı ve gelini kendisini küçük düşürmek için adeta yarışıyorlardı. Konuştuğunda azarlıyor, işlerine karışmaya çalıştığında ağır laflarla hakaretlerde bulunuyorlardı. Zevkine göre yaptırdığı Bodrum’daki muhteşem villa, bindikleri lüks arabalar, hatta giydikleri elbiseler bile onun ürünüydü. O olmasaydı bunları rüyalarında bile göremeyeceklerdi. Her şeyini aldıkları halde bir sinek kadar değeri yoktu. Belki de öyle düşünüyordu. Ancak yalnızlık ve çaresizlik hissine kapıldıkça her geçen gün etraftakilere daha fazla yabancılaşıyordu.

Bu gidişi bir yerinden durdurmalıydı. Evdekilerin oluşturduğu korku çemberi, farklı hareketlerde bulunmasını engelliyordu. Uzaklara, çok uzaklara, saygı gördüğü yerlere gitmeliydi. “Kurtuluşuna vesile olduğum halk beni yalnız bırakmayacak!” dedi. Çekilmez hayata son noktayı koyma zamanının geldiğine inanıyordu. Herkesin iş için evden çıkışını fırsat bilip ayrılacaktı.

İyice hazırlanmıştı. Evdekilerin heyecan ve paniği içinde evin dışına çıkmak için harekete geçti. Yıllardır sakladığı askeri elbiseleri giydi. Aynanın karşısına geçti. O güne kadar elde ettiği rütbe ve madalyaları yerleştirmeye başladı. Elleri titrediği halde her birini itinayla yerine koydu. Sakladığı bir miktar parayı üzerine aldı. Ajanstan çağırttığı taksiyle otogara gitti. Yolda cep telefonunu kapattı. Hareket etmek üzere bekleyen otobüse binip İstanbul’un yolunu tuttu. Koca şehre vardığında saatler epey ilerlemişti. Orta sınıf bir otel bulup yerleşti.

Üzerindeki rütbe ve sembollere kimsenin aldırış etmemesi sıkmaya başlamıştı. Eskiden olduğu gibi görenlerin ceket düğmelerini kapatıp kıvırtarak ve sırıtarak eğilip saygıda bulunmamalarına bir anlam veremiyordu. Üstelik yılların çabaların dayanan emektar rütbelere rağmen görevlinin saygısızca davranıp otel parasını son kuruşuna kadar alması, üstelik alaylı bir şekilde sırıtması epeyce dokunmuştu. Eski bir paşa olarak yüzünü ekşitip sert bir bakış fırlattı. Bütün bunları yeni nesillerin budalalığına yordu. “Bu edepsizlerin yerine babaları olsaydı ayaklarıma kapanacaklardı” dedi kimsenin duymayacağı bir edayla.

Güneşin pencereden içeriye uzanıp ortalığı aydınlatmasıyla yerinden doğruldu. Üniformasını giydi. Rütbelerini bir bir kontrol etti. Cadde üzerindeki bir lokantada kahvaltısını yaptıktan sonra bir zamanlar ellerinin üstünde tutan zenginlerin bulunduğu semte gitmeye karar verdi. Her zaman görmeyi arzuladığı sevenleriyle buluşmak için sabırsızlanıyordu.

Muhteşem çarşıları ve dev mağazaları görünce heyecanlanmıştı. “Beni adam yerine koymayan çocuklarım keşke görselerdi!” dedi. Arabadan inip büyük mağazalara yöneldi. Yıllarca alışveriş yaptığı dev bir mağazanın önünde durup çevreye kısa bir göz attı. Önce tereddüt etti. Böyle bir duygunun oluşmasından dolayı kendisini ayıpladı. Yedi düveli bozguna uğratmış komutan edasıyla mağazaya daldı. Çoğunu gençlerin oluşturduğu yabancı çehrelerle karşılaştı. İnce ince göz gezdirdiği halde tanıdık kimseler görünmüyordu. Kasadaki bayana yaklaşıp;

-Hanımefendi! Burası Yaşar Bey’in mağazası mı?

-Evet! Bir şey mi istediniz?

-Kendisiyle görüşmek istiyordum?

-Yaşar Bey buralara uğramaz. Oğlu üst kattaki odasında bulunuyor. İsterseniz kendisiyle görüşebilirsiniz.

-Tabii ki görüşmek isterim!

Ağır adımlarla merdivenleri çıkan general emin adımlarla üst kattaki odaya girdi. Yaşar Beyin oğlu:

-Buyurun! Bir şey mi istediniz!

-İyi günler efendim! Benim adım General Sertaç. Eski bir Genelkurmay başkanı! Babanız Yaşar Bey’in dostu!

-Size nasıl yardımcı olabilirim?

-Yaşar Bey’le görüşmek istiyordum!

-Onunla görüşmezsiniz! Kimseyle görüşecek durumda değil!

-Nasıl yani! Görüşmenin ne sakıncası var?

-Olmaz dedim babalık! Ne yapacaksın onu! Şu anda kendisine faydası yok, sana mı olacak? Bu üzerindeki nergarenk yıldızları bir müzeye bıraksan insanlara antika zevkini tattırırsın!

Gencin dalga geçmesi canı sıkılmıştı. Bu saygısız gencin cevabını vermeliydi;

-Edepli ol! Karşında genelkurmaylık yapmış bir komutan var!

-Haydi başka kapıya babalık! Artık bu ayaklar sökmüyor!

Ağır yenilgi almış bir komutan edasıyla hiçbir şey söylemeden dışarı çıktı. Kendisine yapılan saygısızlık canını sıkmıştı. Kaldırımda birkaç dakika dolaştıktan sonra aradığını bulacağına inanarak dev bir mağazadan içine girdi. Görevliye;

-Evladım! Burası Ümit beyin mağazası mı?

-Hayır efendim! Ümit Bey bu mağazayı epey zaman önce sattı!

Derin bir iç çeken yaşlı general hiçbir şey söylemeden dışarı çıktı. Birkaç adım ötedeki Avni Bey’in mağazasının tabelası bile eskisi gibi duruyordu. İçten görünen ve her uğradığında generale bir şeyler hediye eden Avni Bey’in hepsinden farklı olduğunu düşündü. İçeri dalıp Avni Bey’in sürekli oturduğu yere yöneldi. Ancak onun köşesi bomboştu. Kasadaki bayana;

-Avni Bey’le görüşmek istiyordum! dedi.

-Avni Bey mi? Öleli yıllar oldu.

-Burayı çocukları mı işletiyor?

-Avni Bey’in ölümünden sonra çocuklarının arasında miras kavgası başladı. Burayı başkasına sattılar.

Kendisini daha fazla yalnız hisseden general üniformanın da, rütbelerin de gücünün kalmadığına inanmaya başlamıştı.

İstanbul sokaklarında kimsesizler gibi avare avare dolaşmaya başladı. Bir zamanlar herkesin esas duruşa geçtiği İstanbul’da yüzüne bakacak kimsecikler kalmamıştı. Şaşkındı! Ne yapacağını bilmiyordu! Eve dönmek de istemiyordu. Nereye gittiği, neden gittiği sorularını başına patlatıp hesap soracaklarından korkuyordu. Yeryüzü dar gelmişti. O debdebeli günleri hatırlarken çaresizliğin ezici yükü altında daha fazla ezildiğini hissetti.

Yürümeye başladı! Hedefsizce adımlıyordu İstanbul kaldırımlarını! Yürüdükçe yaşanan büyük değişimi ve İstanbul’un kabuğunun modern çehresine yakından tanık oluyordu. Yaşlanmış olsa da üniformasıyla kendisini genç bir general kadar dinç hissetmek istiyordu.

Dizlerinde takat kalmadığını hissettiğinde, sabah işe giderken ününden geçtiği dincilere ait mağazaların önüne vardığını fark etti. Generalliğinin parlak günlerinde bu insanlara verdiği sıkıntılar film şeridi gibi gözlerinin önünde canlandı. Yeni neslin kendisini tanıyamayacağını düşünerek içinde büyüyen korkuyu bastırmaya çalıştı. Mağaza sahiplerinin akıbetinden duyduğu merak mağazalara yönlendirdi. En büyüğüne daldı. Hiç olmazsa üç yaşındaki torununa uygun bir elbiseye almak istiyordu. Mağazaya adımını atar atmaz gözaltında günlerce işkence ettirdiği Hacı Hasan’la karşılaştı. Tasavvur etmediği bir şeydi! Korku dalgaları başından aşğıya kadar bütün bedenini dolaştı. Elleri ayakları titredi. Dikkat çekmemek için geri dönemedi. Gözlerini elbiselere dikti. Oturduğu yerden kalkan Hacı Hasan generale doğru hareket etti. Ayak sesleri yaklaştıkça generalin kalbi ayarı bozuk saat gibi dengesizce atıyordu. İyice yaklaşan Hacı Hasan:

-Sertaç Bey!

Generalin kalp atışlara daha da hızlanmıştı. Mağazaya girmekle aptallık ettiğini düşündü. Hiçbir suçu olmadığı halde sudan bahanelerle işkence ettirdiği bir şahısla yıllar sonra karşılaşmak ne kadar da kötüydü. Üstelik yanına iyice yaklaşan kurban adıyla hitap ediyordu. Adamın geçmiş günlerin hesabını soracağı düşüncesi zihin duvarlarına çarptıkça sırat köprüsünden cehenneme düşmek üzere uçuruma yaklaşan günahkârların panik halini yaşıyordu. Şaşkın haldeydi. Aynı çağrı bir kez daha kulak perdelerinde yankılandı:

-Sertaç Bey! General!

Zayıf yüzün engebelerindeki renklerin içinde sarı renk şaşırtıcı derecede öne çıkmıştı. Hiçbir şey duymamış gibi hızlı adımlarla mağazanın kapısına yöneldi. Generalin paniklediğini gören Hc. Hasan;

-Nereye Sertaç Bey! Bir çayımı içseydin! dedi.

Bunun bir tuzak olduğunu düşündü. Dışarı çıkıp hızla adımlarla ilerledi. Birkaç metre ötede bir dükkânın önünde sandalyeye kurulmuş orta yaşlı biriyle yüz yüze gelince yeni bir şok daha yaşadı. Elleriyle işkence ettiği bıyıkları terlememiş bir gençken, saçlarının bir kısmı ağarmış İhsan’ı tanımıştı. Bu inatçı çocuğun kendisini lime lime edeceğini düşünen yaşlı generalin kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Olduğu yere yıkıldı. Bu ani gelişmeye şaşıran İhsan, yerdeki adamın üzerine yürüdü. Kalp mesajı yapmak için üzerine eğildi. Bu arada Hacı Hasan’da yetişmişti. Gelenlerin linç edeceği korkusu ağırlaşan kalbi tamamen işlevsiz kılmıştı. Hacı Hasan:

-Ne oldu Sertaç Bey? deyince İhsan, yerde yatanın General Sertaç olduğunu anlamıştı. Kalp mesajı yaptı. Her müdahaleye aksi tepki veren generalin bedeni, İhsan’ın elleri arasında son canlılığını da kaybetti. En yakın hastahaneye kaldırdılar. Ancak her şey çok geçti…

Abdullah ŞAFAK
 

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git