Bınavê Xuda Kamuoyu ve medyada sıkça dile getirilen bir itham veya soru işareti şeklinde ifade edilen “PKK’nın bölgede güçlendiği, yer yer inisiyatifi eline geçirdiği bir dönemde Hizbullah ortaya çıktı” hezeyanı üzerinde durmak gerekir. Bu itham ve hezeyanı ilk olarak PKK ortaya attı. 1990’dan itibaren PKK Hizbullahi cemaate yöneldiğinde bu argümanı kullanmaya başladı. Elindeki kitle iletişim araçlarından istifade ederek bu itham ve hezeyanını yaymaya çalıştı. Elinde hiçbir delil olmadan bu ve buna benzer her gün bir iftira ve ithamı piyasaya sürüyordu. “Deliliniz nedir? Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?” denildiğinde ise, “niye başka zamanda değil de PKK’nın güçlendiği bir dönemde ortaya çıkıyorsunuz?” gibi saçma gerekçeler ileri sürüyorlardı. Eğer Hizbullah cemaati meşru müdafaasını yapmayıp teslim olsaydı zaten mesele kapanacaktı ve kimse bu meseleler üzerinde konuşmayacak ve yorumlar yapmayacaktı. Ne zaman ki, Hizbullah cemaati kendisine dayatılan ve tahmil edilen çatışma karşısında meşru müdafaasını yaparak baş eğmeden direnip muzaffer oldu ise, siyasi yapılar ve basın bu önemli olay ve gelişme üzerinde durmaya, yazıp-çizmeye başladılar. PKK, daha önce Hizbullah’ı yok etmek için bahane ve gerekçe olarak ortaya attığı bu itham ve hezeyanına bu sefer; kendi yenilgisini ve yanlışının kılıfı ve sebepleri olarak sarılmaya ve bunu işlemeye başladı. Karmakarışık derin ve karanlık ilişkilerle dolu ülkenin yakın tarihi, insanlara doğru teşhis ve değerlendirme yapma imkan ve olanağını bırakmamaktadır. Bunun yarattığı atmosferin etkisi altında olan yazar-çizer, gazeteci, akademisyen ve siyasiler de bu yeni gelişme karşısında PKK’nın ortaya attığı ve imkanlarını seferber ederek işlediği hezeyanı dile getirmeye başladılar. Yıllarca bölgemizde JİTEM ile çalışan ve sonra ayrılan bir kişi (A. Kadir Aygan) dahi kendisine yöneltilen bir soruda “ben Hizbullah’ın devlet ile bir ilişkisini tespit edemedim ancak PKK’nın yer yer inisiyatifi eline geçirdiği bir dönemde ortaya çıkması beni düşündürüyor” demesi de böyle bir sakat anlayıştan kaynaklanmaktadır. Halbuki önyargısız ve objektif bir değerlendirme yapıldığında, olaylar reel ve somut kıstaslara göre ele alınır. Buna göre böyle bir itham ve hezeyan karşısında öncelikle Hizbullah’ın kuruluşu ve tarihçesi masaya yatırılmalı ve bunun üzerinden değerlendirme ve yorumlar yapılmalıdır. Bu da açıktır. Hizbullah'ın kuruluşu ve tarihçesi ile ilgili birinci elden vesika niteliğinde yazılan kitap ve yayınlar ortadadır. 1979 yılına kadar dernek, vakıf… eksenli hizmet veren İslami kesim, artık bu yöntemlerle mücadele verilemeyeceğinin bilincine ulaşmış ve “Nebevi Metod”un esas alınarak hizmet verilmesi gerektiğine karar vererek Hizbullahi cemaatin temellerini atmışlardır. Bundan sonra 1990 yılına gelinceye kadar davet ve tebliğ ekseni üzerinde Kürdistan’da gidilebilecek en ücra köy ve mezralara gidilerek davet götürülmüş, cami ve medreselerin ilim ve tedrisat hizmetleri canlandırılmış ve bölge bir kültür panayırına dönüştürülmüştür. 1990 yılına gelindiğinde binlerce insan bu davete icabet etmiş ve bu cemaatle tanışmıştır. Bu cemaat, mücadele ve hizmetini davet ve tebliğ ekseni üzerinde sürdürüyordu. Eğer PKK silahlı çatışmayı dayatıp şiddete başvurmasaydı bu cemaatin silaha başvurması gibi bir planı yoktu. Bölgemizdeki İslami kesim ve mütedeyyin halk, cemaatin bu faaliyetlerinden ve hizmetlerinden haberdar olduğu gibi bu işe emek veren insanları da çok iyi tanıyorlar. Materyalist karaktere sahip sol zihniyeti taşıyan örgüt ve kesimler ise, felsefeleri gereği İslam'dan ve İslami camiadan uzak durup onlara hep düşman gözü ile bakıyorlardı. Bu nedenle küçümsedikleri, kale almadıkları İslami camiadan ve faaliyet gösteren cemaatten yeteri kadar haberdar olmamaları normaldir. Ne zamanki cemaatin PKK’nın silahlı saldırılarına karşı kendini savunmak zorunda kalarak 91’in Aralık ayında Mixo’yu vurmasıyla ve sonraki süreçte iş ciddileşti ve silahlı bir boyuta kavuştu, o zaman işin ehemmiyetine ve cemaatin gücünün farkına vardılar. Cemaatin PKK’nın güçlendiği bir dönemde ortaya çıktığı itham ve hezeyanını ortaya atanları iki kategoride tanımlamak mümkündür; birincisi PKK ve ondan etkilenenlerdir. Ki, yukarıda da belirttiğim gibi önce bu iddialarını cemaatin üzerine gitmek için bahane olarak ortaya attılar; hezimete uğradıklarında ise bu hezimetlerini örtmek için gündemde tutuyorlar. İkincisi; olayları yorumlarken önyargısız ve objektif kıstaslar yerine kendi kafalarında var olan hezeyanlardan yola çıkarak, yorumlayan ve değerlendirenlerdir. Bunların en belirgin basitlikleri ise, bilgiye, kaynağa ve delile dayanmamalarıdır. Hizbullah cemaati resmen 1979 yılında kurulmuş, 1990 yılına kadar davet ve tebliğ ekseni üzerinde faaliyet göstermiş, binlerce elemanı ve onbinlerce ifade edilebilecek bir potansiyele ulaşmıştır. 90 yılında PKK’nın dayattığı haksız bir çatışma karşısında meşru müdafaa hakkını kullanarak kendini savunmuş ve istemediği bu çatışmadan Allah'ın yardımı, Müslümanların samimi ve ihlaslı gayretleri ve verdiği yüzlerce şehidin akan kanlarının bereketiyle muvaffak olmuştur. Ondan sonra önüne çıkarılan badireleri de atlatmış, rejimin kendisine karşı derinden verdiği çetin mücadelede 2000 yılına gelindiğinde en azizlerini ve rehberini şehid vermiştir. İkibin yılı ile başlayan yeni süreçte cemaat mensubu diye onbinden fazla Müslüman gözaltından geçirilerek zindanlar doldurulmuş, zulüm, işkence ve baskıların her türlüsüne maruz bırakılmıştır. Büyük bir bedel ödenerek günümüzde yüzbinlerle ifade edilebilecek bir potansiyele ulaşmış bir harekettir. Bütün bu gerçekler açık gün gibi ortada iken, halen bunu göremeyenler kendilerini kandırmaktadırlar. Deve kuşu misali başlarını kuma gömmektedirler. Bu ithamları, sadece bir hezeyan, bir yanılgı, gerçekleri gizlemek için kullandıkları bir kalkan ve bir saplantıdır. Selam ve dua ile… Said Gabari |