Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Sarı, kırmızı ve mor çiçeklerle doldurmuştu küçücük ellerini. Altın renkli saçları baharın çiçeklerinden biri yapmıştı Kürdistan’ı. İkizi Gülistan’da bahar gülüydü adeta. Onun da ellerinde rengârenk çiçekler vardı. Baharın en güzel çiçeklerini anneleri için topluyordu güzelliklerini ayın on dördünden alan baharın güzel çocukları.
Evin dışına adım attıklarında karşıda bulunan karakola bakmamak için gözlerini başka yöne kaydırırlardı. Her köylü gibi onlar da karakoldan korkuyorlardı.
Köylünün zihninde karakol devletin öfkeli yüzüydü, dayaktı, işkenceydi. Karakol çocukların da küçücük kalplerini hoplatıyordu. Korku hikâyelerini dinleyerek büyüyorlardı. Onların gözünde karakol korkunun kaynayan kazanıydı.
Güneş öğlene doğru meylederken pencereye çıkan anne bahar çiçeklerinin arasında kaybolmuş kızlarına Boti Kürdçesiyle seslendi.
- Kürdistan, Gülistan verın malé!
Birkaç kez tekrarladıktan sonra eve yöneldi Kürdistan ile Gülistan... Karakol komutanının köye gelişinin üçüncü günüydü. “Kürdistan” lafzını duyunca şiddetlice irkildi. Neye uğradığını şaşırmıştı. Heyecanlı nidayla askerlere seslendi:
- Çocuklar! Teröristler bastı. Acele harekete geçin!
Gündüzün orta yerinde harekete geçen askerler mevzilere yoğunlaştılar. Oysa ortalıkta olağandışı hiçbir şey görünmüyordu. Birkaç dakikalık heyecanlı bekleyişten sonra baskından haber olmadığı anlaşılınca işlerinin başına döndüler. Bölücü slogana kafayı takan komutan, köylülerin isyanına bağladı bunu. Hesabı mutlaka sorulmalıydı diye düşündü.
Korkuyla nefes çeken, korkuyla günlerini geçiren köylüler karanlık basmadan evlerinin yolunu tutarlardı. Çocukların oyundan eve dönüşleri çok daha erken başlardı.
Aynı gün akşama doğru kaymaya başlamıştı saatler. Çocukları baharın kucağından eve çağırmanın zamanıydı. İkizlerin 12 yaşındaki ağabeyleri pencereye dayanıp:
- Kürdistan, Gülistan verın malé! dedi. Çocuklar cevap verene kadar çağrıyı birkaç kez tekrarladı.
“Kürdistan” kelimesiyle yeniden irkilen komutan dışarı fırladı. Sese doğru yöneldi. Karşıdaki evde 12 yaşındaki çocuğun pencereden o tehlikeli kelimeyi söylediğini fark etti. Göz göze geldi çocukla. Korkuya kapılan çocuk ani bir manevrayla pencereden uzaklaştı. Öfkeyle kabaran komutan kızgın adımlarla karakola geri döndü.
İki asker istetti. Karşı evden ev sahibini getirmelerini istedi askerlerden.
On dakika geçmeden başında beyaz külahı siyah sakalıyla askerlerin arasındaki köylü karakol komutanının huzuruna getiriliverdi. Öfkesini üzerinden atamayan komutan, dudaklarını ısıra ısıra köylüyü inceledi.
- Adın ne senin? - Mıstefa! - Neden bölücü sloganlar atıyorsunuz? - Bız bır şey yapmadığ komtamın! Ma bız ne demışığ? - Sabahleyin evinizde bir kadın bölücü sloganlar attı! Az önce de aynı sloganları bir çocuk attı. Ben bölücülük yapanların alnını karışlarım lan!
Komutanın neyi kastettiğini köylü anlayamamıştı. Komutanın ağzına şaşkın şaşkın bakıyordu. Gittikçe sesini yükselten komutan kolay pes edecek görünmüyordu. İşin gittikçe çetrefilleştiğini gören çavuş komutana yaklaşıp;
- Komutanım ne tür sloganlar atıldı? - Bu adamın evinden hem sabah ve hem de akşam saatlerinde defalarca “Kürdistan” sloganı atıldı.
Meseleyi anlayan köylü derhal konuşmaya girdi; - Komtanım! Kürdistan benım kızimin adıdır. - Kızın kaç yaşında? - 6 yaşındadir.
- Oğlum! Koyacak başka isim bulamadın mı? Türkistan, Arabistan, Pakistan koyabilirdin ismini. Neden bölücü ismi tercih ettin? Seni uyarıyorum! İsmini değiştir! Bir daha o isim tekrarlansa evini yakarım. Bir daha duyarsam seni ellerimle öldürürüm!
Ağır tehditler ve hakaretlerden sonra evine gönderdi Mustafa’yı. Yaşadıklarının şaşkınlığı içindeydi köylü Mustafa! Altın sarısı saçlarıyla bahar çiçeği gibi açılan Kürdistan başlarına bela getirmişti. Aileyi topladı. Komutanın tehditlerini bir bir sıraladı. Bundan böyle Kürdistan’ın ismini değiştirmeleri gerektiğini, aksi takdirde komutanın başlarına bela getireceğini söyledi. Aile bireylerinin sıraladığı birkaç isimden sonra “Nuran” isminde karar kılındı. Yakın akrabalara haber gönderilip “Kürdistan” isminin “Nuran” olarak değiştirildiği duyuruldu.
Tehlikenin farkındaki anne ve baba “Kürdistan” yerine “Nuran” ismini kullanırken, köyün çocukları büyüklerinin uyarılarına rağmen “Kürdistan” ismini kullanmaya devam ettiler. Olanlardan habersiz Kürdistan, dayatılan Nuran isminden hoşlanmamıştı. İkiziyle her şeyi benzerlik taşıdığından Kürdistan ismi de Gülistan’la benzerlik taşıyordu. Ve o bundan hoşlanıyordu.
Baharın omuzlarında yükselen tabiat güzelliklerini fışkırdıkça çocuklar daha fazla tabiata yöneliyordu. En sevdikleri iklim bahardı onların. İkizler sabahın erken saatlerinde baharın kucağına bırakıyorlardı kendilerini. Pencereden çocuklarına seslenen anne, Nuran ismiyle hitap etmeye başlamıştı. Oysa çocuklardan hiçbiri “Nuran” ismini kullanmak istemiyordu. Bütün çabalara rağmen onlar yine “Kürdistan” diyordu.
Çocukların dudaklarında beliren “Kürdistan” kelimesi komutanın kulağına ulaşınca çılgına dönüyordu. Bunun kasten yapıldığını, köylülerin bölücü olduğunu, hiçbirisinin yaşamaması gerektiğini karakolun içinde haykırarak dile getiriyordu.
Tahammül sınırlarını aşınca yanına iki asker alıp “Kürdistan” seslerinin geldiği yere hareket etti. Yaşları birbirlerine yakın altı çocuk yemyeşil çimenlerin arasında oyunla meşguldü. Askerleri gören çocukların yüzleri sapsarı kesildi. Çocukları yanlarına alıp karakola götürdüler. Komutanın sorularına hiçbiri cevap veremedi. Türkçe bilmiyorlardı çünkü. Bu tablo öfkesini daha da kabartmıştı;
- Bunların hepsi terörist! Çocuklarına Türkçe öğretmiyorlar. Çocuklarını şimdiden terörist yetiştiriyorlar.
Kürtçe bilen askerlerden birini çağırtıp çocukların ismini teker teker sordurdu. Sıra Kürdistan’a gelince, “Kürdistan! Birkaç gündür annem ve babam Nuran diyor” dedi.
Çocukların bir daha “Kürdistan” kelimesini kullanmamasını, “Nuran” ismiyle çağırmalarını, aksi taktirde komutanın hepsini döveceği söylendi. Birkaç dakikalık tehditten sonra evlerine gönderildi çocuklar.
Tehditlerden sonra büyük sorundan kurtulacağını zannetmişti komutan. Çocukları yakın izlemeye aldı. Ancak hiçbiri “Nuran” ismini kullanmıyordu. Köy çocukları altın saçlı güzel kızı “Kürdistan” ismiyle çağırmayı seviyorlardı.
İsmi her duyduğunda çılgınlara dönüyordu. Ruhunda işkenceye dönüşüyordu bu isim. Bir daha ebediyen tekrarlanmamasını istemiyordu bu tehlikeli kelimenin.
Kızın babasını bir kere daha karakola çağırttı. Tehditlerde bulundu. Bu ismi en küçük çocuktan bile duymak istemediğini, tekrarlanması durumunda babayı elleriyle boğacağını söyledi.
Bıkmıştı baba. Çocuğunun ismini değiştirdiği halde komutandan kurtulamıyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Allah’a tevekkülün dışında hiçbir yolunun kalmadığını düşünüyordu.
Her şeye rağmen “Kürdistan” isminden vazgeçmiyordu çocuklar. Komutanı en derin yerinden vuruyordu bu kelime. Ne yapması gerektiğini çavuşla istişare etti. Şehirden oyuncak getirtip çocuklara dağıtması, onlara güzel ve yumuşak dille nasihat etmesi durumunda vazgeçeceklerini söyledi çavuş.
Çok sayıda oyuncak getirtti komutan. Köyün küçük çocuklarını toplayıp oyuncakları dağıttı. Kürdistan ismini bir daha kullanmamalarını, bunun kötü bir şey olduğunu söyledi.
Oyuncaklarını alıp giden çocuklardan hiçbiri “Nuran” ismini kullanmadı. Yoğun alışkanlığın dürtüsüyle herkes “Kürdistan” diyordu altın renkli saçları olan küçük çocuğa.
Köyden bu tehlikeyi kaldırmanın öncelikli vazifesi olduğuna inanıyordu. Terör ve ayrılıkçı problemi çözme vatani bir görevdi. Aksi taktirde vatan elden gidebilirdi. Bütün kozlar kullanılmış, tehlike bertaraf edilememişti. İşi kökten halledecek en son adımı atacaktı.
Küçük Kürdistan’ın evini gözetlemeye başladı. Üç dört gün geçtiği halde çocuğu yalnız başına görme imkânı olmamıştı. Bir Çarşamba günü öğle saatlerinde Kürdistan’ın tek başına evin önünde dolaştığını fark etti. Önceden hazırladığı silahı doğrultup çocuğa nişan aldı. Tek kurşunla yere devirdi altın renkli saçları olan küçük Kürdistan’ı. Komutanın eylemine askerlerden bazıları tanık olmuştu. Hiç kimseye bir şey söylememelerini, aksi taktirde kendilerinin de sonunun o kız gibi olacağını söyledi.
Kafasından boşalan kanlarla yere devrilen Kürdistan’ın son kez hareket eden bedeniyle karşılaştı annesi. Kendisine hakim olamadı. Küçük çocuğu kucağına alıp var gücüyle bağrına bastı. Birkaç saniye sonra kucağında altın saçlı küçük kızın cansız bedeni vardı.
Altın saçlı kızın ölümü köylülerin damarına dokunmuştu. Cinayeti karakol komutanının işlediğini herkes biliyordu. Göstermelik tahkik ve keyfe göre hazırladığı raporla savcı, cinayeti faili meçhuller sınıfına aktardı. Büyük bir tehlikeyi ortadan kaldırdığına inanan komutan zafer çığlıkları atıyordu. Vatanı bölünmekten kurtarmıştı çünkü.
Kürdistan’ın ölümünden sonra köyde doğan bütün kız çocuklarına Kürdistan ismi verildi o yıl. Aynı yıl altın renkli saçları olan Kürdistan’ın annesi köydeki yedinci kız çocuğunu doğurunca ona da Kürdistan ismi verildi. Tehlikeyi ortadan kaldırdığını zanneden komutan, yeni doğan kızlara Kürdistan isminin verildiğini duyunca yeniden ölüm terleri dökmeye başladı. Yeniden tehlike kuşatmıştı vatanı. Bir tehlikeyi ortadan kaldırmış, birçok tehlikenin tuzağına düşmüştü vatan.