Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

VEDA VAKTİ

Yedi babadan gelme öksüzler gibi boynu büküktü. Babasını sadece annesinin ara sıra sandığından çıkarıp gösterdiği birkaç fotoğraftan tanıyordu. Annesinin ümit dolu sözleri arasında sonu gelmez bir intizar güzergâhında ilerliyordu. Her namazdan sonra küçücük ellerini açıp Allah’tan sadece bir şey istiyordu. Babasını sağ salim göndermesini.

Henüz iki ay önce sekizine basmıştı. Beş yıldır eve uğramamıştı babası. Babasından söz açıldığında babaannesinin gözyaşlarını tutamaması küçücük yüreğinde ölçüsünü kestiremediği derin acılara yol açıyordu.

Akşam karanlığıyla birlikte babaların evlerine dönüşleri, hafta sonları çocuklarıyla parklara veya marketlere gidişleri, neşeli bayramları hep birlikte kutlamalarına tanık olduğunda yalnızlığın ve babasızlığın en zor çehresi yüreğinin dibine oturuyordu. Ne yapabilirdi ki! Ne babasından bir telefon vardı, ne bir mektup. Nerede olduğunu, neler yaptığını hiç kimse bilmiyordu.

“Babamı görseydim, bir daha bizi asla terk etmemesini isteyecektim!” diyordu kendi kendine. Ama nafile! Babadan hiçbir haber yoktu!

Baharın yavaş yavaş yazın kollarına teslim olduğu günlerden bir Çarşamba akşamıydı. Annenin mutfakta bulaşıkları yıkamasını fırsat bilerek topa dalmıştı. Güzel bir manevrayla muhteşem bir şut çekeyim derken, babasının evlilik günlerinde annesine hediye ettiği vazoya topun çarpmasıyla yere yuvarlanan vazo paramparça olmuştu. Gürültü üzerine odaya koşan Fatıma Hanım çok sevdiği vazonun parçalarıyla karşılaştı. Öfkesine yenik düşüp Hasan’a bir tokat attı. Hayatında oğluna attığı ilk tokattı bu. Babasızlığın verdiği acılar altında ezilen Hasan’ın yürek yakan ağlamasıyla pişman olmuştu anne. Ancak yapacak bir şeyi yoktu. Kısa bir ağlama faslından sonra annesinin karşısına çıkıp;

- Babam gelse beraberinde gideceğim. Senin yanında kalmak istemiyorum! dedi. Pişmanlığı yüreğinde heykelleşen anne hiçbir cevap vermedi.

Karanlığın şehrin üzerine iyice çöktüğü, gece sessizliğinin yavaş yavaş her tarafı sardığı beklenmedik bir anda evin kapısı çalındı. Her zaman olduğu gibi dış kapıya koştu Hasan. Babaannesinin geldiğini zannediyordu. Karşısında tanımadığı bir adamı görünce kısa bir şaşkınlık yaşadı. Adam;

- Hasan! Oğlum, ben geldim, dedi.

Bu sese cevap veremeyen ve hiçbir anlam yükleyemeyen Hasan geri çekildi. Kapının önünde beklemek istemeyen İhsan bir solukta içeri daldı.

- Anneni çağır oğlum! dedi.

Şaşkınlığı üzerinden atamayan Hasan’dan çıt çıkmamıştı. Tam beş yıldır beklediği kocasını sağ salim karşısında gören Fatıma Hanım şok olmuştu. Gözlerinden sevinç yaşları boşalmaya başladı. Söyleyeceği her şeyini gözleri söylüyordu. Dili tutulmuştu. Aynı duyguları yaşayan İhsan’ın da boğazı dolmuştu. O da konuşamıyordu.

Şaşkınlık duygularını yavaş yavaş üzerinden atan Hasan, “Babacığım, babacığım!” deyip İhsan’ın kucağına atladı.

İhsan ve eşinin yaptıkları ilk şey yeniden kavuşturan Allah’a şükretmekti.

Babasını görmenin şokundan tamamen sıyrılamayan Hasan, içinde sıkıntıya dönüşen sorusunu babasına yöneltti.

- Baba bir daha bizi yalnız bırakmayacaksın değil mi?

- Merak etme oğlum! Gitsem de çabuk döneceğim. Bir daha böyle uzun süre kalmayacağım! dedi.

Eve dönüş yolculuğunda çok ciddi bir sorunla karşılaşmıştı. Karanlık sokaklardan sıyrılırken mahallenin bakkalı Ahmet Amca ile sokak başında yüz yüze gelmesi endişelenmesine sebep olmuştu. Endişelerini duyan Fatıma Hanım, Ahmet Amcanın zarar verecek kadar kötü bir insan olmadığını söyledi. Ancak İhsan rahat değildi. İnsanoğlunun işlerine akıl erdirilemeyeceğini, kocaman adamların bazen çok kötü işler yapabileceklerini ileri sürdü.

İşi tesadüfe bırakmamak için bir an önce evden ayrılmayı düşündü. Ancak, yıllardır gözleri eşikte intizarını çeken Fatıma Hanım ile Hasan’ın mazlumane bakışlarına yenik düştü. Akla değil duygulara teslim olup gecenin son saatlerinde evi terk etmeye karar verdi. İşi tesadüflere bırakmayacak Hasan’ın uyumasıyla sessizce evi terk edecekti.

Fatıma Hanım, beklenmeyen misafire yemek hazırlamak için mutfağa yöneldi. Ancak Hasan, kendisi için dünyanın en büyük kahramanlardan daha büyük olan babasına mıknatıs gibi yapışmıştı. İntizar yıllarının tadını doya doya çıkaracaktı. Gittiği okulu, sınıfını, öğretmenini, arkadaşlarını, kitaplarını teker teker anlatıyordu. Ezberlediği sureleri birer birer okudu. Babasına anlatması gereken her şeyi anlattıktan sonra küçücük zihnini meşgul eden soruları yöneltmeye başladı. Babasının neden eve gelmediğini, bazen kapıya dayanan polislerin babasını neden aradıklarını, merhametli yürekli babasının hangi suçtan dolayı arandığını sordu.

Hasan’ın boyunu aşan sorulardı bunlar. Oğlunu ikna edecek cevaplar vermenin zor olduğunu biliyordu. Başka da çaresi yoktu. Başladı anlatmaya. Devletin Müslümanlara zulmettiğini, kendisinin zulme boyun eğmediğini, karşı çıktığını, bu tavrından hoşlanmayan zalimlerin uzun yıllar zindanın dört duvarı arasında tutmak için kendisini aradıklarını, bundan dolayı eve gelemediğini söyledi.

Babasının anlattıklarından çoğunu anlayamamıştı. Ancak cümleler arasındaki bir kelime kafasına takılmıştı.

- Zulüm nedir baba?

- Oğlum! Zulüm insanların haklarını ellerinden almaktır. Biz Müslüman bir toplumuz. Allah bize peygamberi vasıtasıyla kitap göndermiş.

- Hangi kitabı?

- Kur’an’ı göndermiş. Gönderdiği kitapta nasıl yaşamamız gerektiğini yazmış. Bizi yönetenler Allah’ın istediği gibi yaşamamıza izin vermiyorlar. Müslüman’ca yaşamamızı engelliyorlar. Oysa biz Allah’ın istediği gibi yaşamak istiyoruz. Onların istediklerini yerine getirmediğimizde bize saldırıyorlar. Hapishanelere atıyorlar. Allah’ın istediği gibi yaşamayı düşünmekten vazgeçmemizi, kendilerinin istediği gibi yaşamamızı istiyorlar. İşte baban onların istediğini kabul etmeyince hapishaneye atmak için arıyorlar…

Babasının uzunca izahatından sonra bir şeyler anlamıştı. Yemek hazırlamakla meşgul anne, oğlu ile kocasına çay ve çerez getirdi. Biraz meşgul olmaları durumunda yemeğin hazır olacağını söyledi. Bu arada ayağa kalkan Hasan;

- Baba! Dedeme ve neneme haber vermek istiyorum. Çok sevinecekler!

- Yemeğimizi yiyelim, sonra haber veririz, dedi.

Yıllar sonra ailece ilk defa birlikte sofraya oturdular. Anne ve babayla yemek yemenin zevkini ilk defa tadıyordu. Bir taraftan sevinirken, diğer taraftan babanın bir daha gideceği endişesi küçücük yüreğini adeta iğneliyordu.

Yemek bitmiş, Fatıma hanım sofrayı toplamaya başlamıştı. Beklenmedik şekilde kapı çalındı. Aile bireylerinin yüzündeki tebessüm yerini sınırları belirsiz şaşkınlığa terk etmişti. Kapıyı açmak için harekete geçen Hasan’ın kolundan tutan İhsan, gitmesini engelledi. Dış kapıya yaklaşan Fatıma Hanım, kim olduğunu sordu. “Polis” ifadesini duyan Fatıma hanımın rengi atmış, olduğu yerde donakalmıştı.

Oysa İhsan’ın eve gelişini yaşlı Ahmet Amcanın dışında kimsecikler görmemişti. Bunun bir ihbar olabileceğine düşündü İhsan. Yine de mutmain değildi.

Kapıdaki polis evi aramak istediklerini birkaç kez tekrarladığı halde, Fatıma Hanım kapıyı açmamakta ısrar ediyordu. Evde yalnızca yaşayan bir kadın olduğunu, gecenin bu saatinde kapıyı açamayacağını, gündüz gelmeleri durumunda kapıyı açacağını söyledi. Bütün ısrarlara rağmen polis vazgeçecek gibi görünmüyordu. Fatıma Hanımı ikna edemeyen polis, İhsan’ın evde olduğunu bildiklerini, teslim olmasını, aksi takdirde kapıyı kırıp içeri gireceklerini söyledi. Fatıma Hanımın inkarı hiçbir sonuç vermemişti.

İhsan ve Fatıma Hanım şaşkın bakışlarla birbirlerinin gözlerinin derinliğine daldılar. Teslim olmanın dışında yapılacak bir şeyin kalmadığını söyledi Fatıma Hanım. Ancak teslim olmak istemiyordu İhsan. Derinişin sonunun ölüm olduğunu hem o ve hem de eşi biliyordu. Fatıma Hanımın ısrarları üzerine;

- Bu zalimler Müslümanları canlı yakaladıklarında çocuklarının gözü önünde kafalarına kurşun sıkıp infaz etmekten zevk alıyorlar. Geçen yıl aynı şeyi Abdullah’ın başına getirdiler. Polisin evini kuşatması üzerine Abdullah direnmemiş, teslim olmuştu. Abdullah’ı canlı yakalayan polis, eşi ve iki çocuğunun önünde kafasına kurşun sıkıp infaz etmişlerdi. Bunlar, öldürdükleri insanlar karşılığında ödül alıyorlar. Bizi canlı yakaladıklarında hiçbir şey kazanamayacaklar. Cesetlerimize karşılık bol miktarda para alacaklar. Zaten öldürecekler beni. En iyisi kahramanca direnmeliyim! dedi.

Polis kapıyı açmakla meşgulken, İhsan’ın içeriden ateş etmesiyle çatışma başladı. Ev, ağır silahlı polisler tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. İhsan’ın elinde sadece tabanca ve birkaç mermi vardı. Eşinin ve oğlunun zarar görmemesi için arka odaya gitmelerini istedi. Yarım saat devam eden çatışmadan sonra göğsünden yediği kurşunla yere yuvarlandı. Eşinin yuvarlandığını gören Fatıma Hanım, kurşun yağmuru altında çığlık atarak eşinin yanına koştu. Annesinin ardına veren Hasan, kanlar içinde yerde uzanmış babasını görünce ağlamaya başladı. Her ikisinin elinden tutan İhsan, ağlamamalarını, Allah için mücadele ettiklerini, şehit olması durumunda kendilerini Allah’a emanet ettiğini söyledi. Hasan’ın alnından öpüp;

- Bir şehid çocuğu olarak başın dik ve alnın açık olsun. Veda vakti geldi. Benden sonra da mücadele devam edecek. Gün gelecek zalimlerin zulmü sona erecek. Bundan sonra bu evin erkeği sensin. Anneni dinle, onun izni olmadan bir şey yapma. İslami dava uğruna yürüttüğüm mücadeleden dolayı size sahip çıkamadım. Bütün sermayemizin İslam olduğunu bilin! Ben gitmemle dava yükü sizin sırtınızda olacak. Vazifenizi en iyi şekilde yerine getirin. Güçlü olun ve İslam uğruna bütün gücünüzle çalışın ki gözlerim arkada kalmasın!

İhsan’ın vurulduğunu anlayan polis kapıyı kırarak içeri girdi. Fatıma Hanım ve Hasan’ın başka odaya gitmesini istediler. Fatıma Hanım karşı koyunca silahını kafasına dayayan bir polis Hasan’la birlikte arka odaya götürdü. Yaralı yatan İhsan’a silahını doğrultan polislerden biri kafasına son kurşunu sıktı.

Evi didik didik arayan polis, tutanak tutup polise karşılık veren İhsan’ın çatışmada öldürüldüğünü kayıt düştü. Fatıma Hanım’ın ifadesinden sonra İhsan’ın cesedi ve silahını yanına alan polis evi terk etti.

Yaşadığı büyük şok karşısında dili tutulmuştu. Sekiz yıllık ömrünün bir araya toplanmış en can alıcı şoklarını yaşıyordu bugün. Bu Çarşamba akşamı rüyayla mı yoksa gerçek hayatla mı yüz yüzeydi bir türlü anlam veremiyordu. Ancak bildiği tek şey yıllardır beklediği babasının bu akşam çıkıp gelmesi ve doya doya sarılarak öpmesiydi. İkinci şey, yıllardır intizarını çektiği en büyük kahramanının kanlar içinde uzanan cesediydi. Yaşadığı şok, duyguları gibi dilini kilitlerken, ne yapacağını bilmeyecek kadar şaşkındı. Sadece annesi ağladığı için ağlıyordu. Karmakarışık duygular âleminde ne için ağladığını bile bilmiyordu.

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git