Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir. Bakara 74 Ateş, barut ve kan kokuları hayatımızın ritmini avuçlayarak bizi anlamsız bir atmosfere sürüklüyor. Etrafımızı kuşatan koca makinelerin nefesleri arasında ölümün en koyu yorganına sarılmış, bitmek tükenmek bilmeyen uyuşukluğun, boş vermişliğin, korkunun ve teslimiyetin dalgalarına kendimizi kaptırıp kendimizce belirsiz sayılan bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Oysa insanlık, ümitsizlik ve çaresizlik bozkırlarında yönünü kaybetmiş sürüler gibi ilerlerken ona ümit olan, elinden tutup hidayetin merhamet kanatlarının altına çağıran, derbeder sürüler gibi yabanilik saçan sürüleri dönüştürerek yepyeni bir medeniyetle insanlığa öncüler yapan biz değil miydik? Böyle mi sona erecekti acıklı şarkımız? Böyle mi olacaktı dağların başına indirilince onları paramparça edecek kadar yüce olan kitabı sırtlayanların şerefli hikayesi? Seçkinlik, ideallik, yetkinlik ve mükemmellikte en zirveleri avuçlayan rahmet dinine inananların üç asır boyunca ölüm uykularında ağır ağır nefes çekişlerinin tarifi yeryüzünün hangi alfabelerinde yazılı? İnsanlığın hayatının son gününe kadar karşılaşacağı bütün problemlere en mükemmel kılavuz yordamıyla en uygun cevabı veren kitaba sahipken, ölü bedenler gibi sadece metne yapışıp, kendimizi kitabın hayat sunan ruhunun kollarına kaptırmadan, onu yudum yudum içip idrak ederek hayatımızın bütün cephelerinde yaşamadan şaşkın rüzgârların önünde sağa sola serpilen benliğimizi nasıl selamete erdirebiliriz? Heyhat! Heyhat! Koca dünya sarayını karanlıkların en koyu katmanları arasından çekip çıkaran ve aydınlığa kavuşturan rahmetin, muhabbetin ve sevginin peygamberinin istikametini kaybeden biçare ümmet! Sonu uyanmayla noktalanmayan hangi uykulara yakalandın? Dirilmesi muhal hangi ölümlere tutuldun? Kurtulması mümkün olmayan hangi çaresizliklere giriftar oldun? Oysa yerinde taşlar olsaydı derin uykuları yarar, gümbür gümbür harekete geçerlerdi. O kuru taşlardan bazılarının içlerinden ırmaklar fışkırır, yarılarak içlerinden sular akar da Allah korkusundan aşağılara yuvarlanırlar. Yeter artık! Ölüm uykularını yarıp, gövdenin üzerinde çelikten katmanlara dönüşen bağları birer birer sökerek kendine gelmelisin! Senin yokluğun, zalimlerin, hayâsızların, tiranların, müstekbirlerin, iffet düşmanlarının ve hainlerin başlarımıza vura vura ruhlarımıza kadar hükmetmelerine ve her gün bizi diri diri gömmelerine yol açıyor. Ey koca ümmet! Yeryüzü ve gökyüzünün iyilerinin yüzü suyu hürmetine, yırt üzerindeki çelikten kefenleri! Silkelen ki, sarsılsın zorbaların, iffetsizlerin ve zalimlerin saltanatı. Silkelen ki, gırtlağımıza kadar dayanan çirkef hayatların, kokuşmuş medeniyetlerin ve çılgın cümbüşlerin imparatorluğu sona ersin. Ölüm uykularının sarmalında geçen üç yüz yıllık şiddetli ve acı çöküşün, cansız bedenlere dönüşen ve yontularak pazarlara sürülen kölelere dönüştürdü hayatımızı. Kuran’i ve Muhammed’i (sav) ruhla dirilip, yeniden ayağa kalkmalısın. Bu yüce ruha tutunarak yattığın yerden doğrulmalı, büyük dirilişi yakalamalısın. Dirilişin; iyilerin, erdemlilerin ve kalbinde bir kırıntı rahmet taşıyan herkesin dirilişi olacak. Yerinde fırtınalar esen mekânına acı acı bakıp gözyaşları dökerek kalpleri yaralı kuşlar gibi inleyen evlatlarının boğazlarında düğümlenen çığlıkların hürmetine, rahmani gölgelerde nurani bir hayatı yaşama uğruna dünyaya gözlerini açan masum bebeklerin kulaklarına okunan ezanların hürmetine, günah fırtınalarının vahşi istilalarından kaçıp sığınacak rahmani bir liman arayan gencecik delikanlıların tevhid kokan nefeslerinin hürmetine, uyan, silkin, ayağa kalk ey İslam Ümmeti! Abdullah Şafak |