Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

KUDÜS / ABDULLAH ŞAFAK

Kudüs, son dört bin yıl boyunca yer küresinin en fazla maceralara sahne olan şehirlerinden biridir. Kudüs’ün şöhreti, Hz. Musa’nın (as) bu şehri Tevhid dininin merkezi haline getirmek için diktatörlerin elinden almaya çalıştığı zamanlara kadar uzanır. İmanları zayıf İsrailoğulları’nın Hz. Musa’nın emrine uymamalarıyla Kudüs’ün fethi gerçekleşememişti. Hz. Musa’nın ilk halifesi Yuşa’ bin Nun, kâmil iman sahibi küçük bir grup Mü’minle Kudüs’ü fethetti. Bu tarihten sonra Kudüs, uzun süre Tevhid dininin merkezi oldu. İsrailoğulları’nın Allah’ın hükümlerini tahrif etmeleri ve fesada bulaşmaları üzerine milattan önce 560 yılında Kudüs’ün üzerine yürüyen Babil kralı, şehir halkından on binlercesini kılıçtan geçirdi. Geri kalanları köle olarak beraberinde Babil’e götürdü. Babil’de köle hayatı yaşayan Yahudiler, uzun yıllar sonra Fars kralının Babil’i ele geçirmesiyle Kudüs’e geri döndüler. Geri dönen Yahudiler, harap edilmiş Süleyman tapınağını yeniden yaptırdılar.

Hz. İsa’nın (as) peygamber olarak gönderilmesi üzerine Romalılarla el ele veren Yahudiler Allah’ın peygamberine karşı şiddetli tepki gösterdiler. Putperestlerle birlikte hareket edip Hz. İsa’ya iman eden müminlere karşı terör estiriyorlardı. Hz. İsa’nın (as) risaletinin ilk iki asrında, Allah’a iman edenlere karşı, cinayet, fesat, bozgunculukla karşı koydular. Miladi 250 yılında Rum kralının Hıristiyanlığı kabul etmesi üzerine yeni dini kabul eden kralla safları ayrılan Yahudiler, ciddi bir direniş gösteremeden Kudüs şehrini terk etmek zorunda kaldılar. Miladi 250’den 636’ye kadar Hıristiyanların elinde bulunan Kudüs’e Yahudilerin girişleri yasaklanmıştı.

Aşkın, tevhidin ve rahmetin peygamberi Hz. Muhammed (sav)’in risaletiyle yeryüzü İslam’ın nuruyla aydınlanmış, zalimlerin zulmü altında zor günler geçiren ezilenler akın akın İslam’a koşmaya başlamışlardı. İslam’ın yayılması Hulefa-i Raşidin zamanında devam etmiş, İslam’ın hâkimiyeti pek çok alana yayılmıştı. Sıra Tevhid dininin beşiği olan peygamberler şehri Kudüs’e gelmişti. Hz. Ömer’in (ra) halifeliği zamanında İslam ordusu Kudüs şehrini kuşattı. Şehrin savunması zayıf olduğu halde kuşatma bir müddet devam etmişti. Halife, kan dökülmeden şehrin ele geçirilmesini istediğinden, İslam ordusu doğrudan bir saldırıya girişmek istemiyordu. O güne kadar on altı kez katliamdan geçirilen Kudüs halkının bir kez daha kılıçtan geçirilmesi ve halkının acı çekmesi istenmiyordu. Ordu komutanı halifeye mektup yazıp kan dökülmeden Kudüs’ün fethinin mümkün olamayacağını bildirdi. Bunun üzerine halife Kudüs’e doğru harekete geçti. Beyt’ul Mukaddes’te bulunan Rum büyükleri, Müslümanların halifesinin Kudüs’ün fethi için gelmekte olduğunu duyunca korkuya kapıldılar. Ciddi bir direniş göstermeden şehrin kapılarını açtılar. Hz. Ömer, şehrin ileri gelenleriyle müzakerelerde bulundu. Müzakereler üzerine önemli bazı maddeleri aşağıda zikredilen anlaşmaya vardılar:

1- Müslümanlar, Hıristiyanların kilise, İncil ve haçlarının emniyette olduğuna taahhüt edecekler. Burada emniyet içerisinde yaşayan Hıristiyanlar Müslümanlara her yıl cizye ödeyecekler.

2- Kudüs’te kalmak istemeyen Hıristiyanlar, mal varlıklarından istediklerini beraberlerine alıp istedikleri yerlere gitme hakkına sahiptirler.

3- Maddelerden ilginci ise, Hıristiyanların ricası üzerine Müslümanların, Yahudilerin Beyt’ul Mukaddes’e ikamelerini yasaklamalarıydı. Hıristiyanlar, Yahudilerin İslam’ın lütfünden ve merhametinden istifade ederek Kudüs’e dönüp fitne ve fesat çıkaracaklarından korkuyorlardı.

Kudüs’ün kapılarının açılmasıyla şehirde dolaşmaya başlayan halife ikindi namazının vakti girdiğini fark eder. Yanındakilerle birlikte namaz kılmak için içinde bulunduğu kiliseden dışarı çıkar. Durumu müşahede eden kilise görevlileri: “Ey Müslümanların halifesi! Hepimiz bir olan Allah’a inanıyoruz. Burası da Allah’a ibadet yeridir. Burada namaz kılabilirsiniz” dediler. Bu teklifi kabul etmeyen Hz. Ömer (ra) namazını kilisenin dışındaki boş bir arazide kıldı. Yeniden kiliseye dönünce keşişlerin bu hareketinden hoşlanmadığını fark etti. Onlara seslenip: “Anlaşmada kilisenizin sağlam kalacağını yazmıştık. Burada namaz kılsaydım, bu kilise halifenin namaz kıldığı yer olacaktı. Gelecek Müslüman nesiller, halife burada namaz kıldığı için kiliseyi harap edeceklerdi. Sizin kilisenizin temellerinin yıkılmasını imzalamak istemedim” dedi.

Burada namaz kılan halifenin hatırına Beyt’ul Mukaddes’ten elli metre uzaklıkta, Kıyamet kilisesinin yanında Hz. Ömer mescidi inşa edildi. Bu mescidi tahrip etmek isteyen Yahudiler 20 yıl önce yangın çıkarıp mescidin bir bölümünü yaktılar.

Hicri beşinci asırda büyük papanın fetvasıyla İtalya, Fransa ve İngiltere ordularından müteşekkil Haçlı ordusu Müslümanlara savaş açtı. Deniz yoluyla Lazkiye limanına gelen Haçlılar burayı ele geçirdiler. Ardından Hayfa limanını işgal edip Kudüs’ü kuşattılar. 1099 yılında Mescidi Aksa’yı kuşatıp şehir sakinlerini kılıçtan geçirdiler. Müslümanların birbirleriyle uğraştığı, ümmetin ihtilaflardan dolayı zayıf düştüğü bu dönemde Kudüs’ü düşmanın elinden kurtaracak ciddi bir girişim olmadı. Kudüs, bu günkü gibi bir asrını zalimlerin paslı kılıçları altında inleyerek geçirdi.

Kürdistan’ın tanınmış ailelerinden Nurettin Mahmut Zengi, kabileleri dolaşıp Mü’min ve muttaki insanlardan küçük bir ordu oluşturdu. Etrafında topladığı silahlı gücüyle Şam’ın üzerine yürüyen Nurettin Mahmut, burayı ele geçirdi. Ardından Fatımilerin üzerine yürüyüp Mısır’ı fethetti. Tahtını kardeşinin oğlu Selahattin Yusuf bin Eyyub’a terk eden Nurettin Mahmut Zengi, bir müddet sonra hayata veda etti. Kudüs’ün esareti Selahattin’i yürekten yakıyordu. Ne pahasına olursa olsun bu İslam şehrinin kurtarılması gerektiğini düşünen Selahattin, Mısır ve Şam’da topladığı orduyla Kudüs’ün üzerine yürüdü. Kudüs’ü özgürleştirip burada hutbe okutmak için tahtadan yaptırdığı minberi de beraberinde götürdü. Ordusundan minberi beraberinde getirmelerini isterken; “Kudüs’te bu minberin üzerinde hutbe okumaya yemin içtim” diyerek kararlılığını ifade ediyordu. İslam ordusu Kudüs’ü kuşatınca, şehrin yöneticilerinden birinin Selahattin’e gönderdiği mektupta; “Kudüs’ü hiçbir zaman ele geçiremezsin. Aksine seni yenip rezil ve rüsva edeceğiz. Seni Medine’ye kadar takip edip, Medine’yi de elimize geçireceğiz. Muhammed Peygamberi kabrinden dışarı çıkarıp kemiklerini yakacak, Muhammed’in cesediyle neler neler yapacağız” şeklinde ağır tehdit ve hakaretler yazılıydı.

Mektubu okuyan Selahattin’in tüyleri diken diken olmuştu. Gözlerinden harıl harıl yaşlar akıyordu. “Allah’ın salat ve selamı senin üzerine olsun ey Allah’ın Resulü! Kimseyi öldürmemeye ve kimsenin kanını akıtmamaya karar vermiştim. Allah’a yemin olsun ki bu mektubu yazanı mutlaka öldürmeli, kafasını koparmalıyım” dedi. Selahattin’in ordusu ciddi bir şekilde yüklenince Kudüs’ü savunanlar fazla direniş gösteremeden teslim oldular. İleri gelenlerle barış anlaşması imzalayan Selahattin, Allah’ın Resulü’ne (sav) hakaretler yapan şahsın dışındakilerin hepsini affetti. Üzerine haç yerleştirilen Mescid-i Aksa’nın ve Kubbetus-Sahra’nın temizlenmesini istedi. Sarığını başından çıkarıp, mescidin içindeki çöpleri sarığıyla dışarı attı. Mescit temizlendikten sonra Müslümanlara namaz kıldıran Selahattin, daha önce Kudüs’te hutbe okutmak yaptırdığı minbere çıkıp hutbesini okudu. Selahattin’in hutbesi, bu günkü gibi yüz yirmi yıl zalim nefeslerin kokuşmuşluğu altında esaret hayatı yaşayan kutsal şehirde okunan ilk hutbeydi. Allah’ın verdiği zafere, uzun süre mazlum kalmış şehre ve kutsallara kavuşmanın şükrünün eda edildiği hutbeden sonra şehrin eski ileri gelenlerine seslenen Selahattin, değerlerine hakaretler yağdıran o çirkin mektubu yazan şahsın getirilmesini istedi. Mektubu yazan şahıs getirilince: “Muhammed’in Allah’ına yemin ederim ki hiç kimsenin kanını dökmek istemiyordum. Ancak senin mektubun o kadar utanç vericiydi ki onun cezası olamayacak derecede hafif olan ölüme çarptırılman gerekiyor” dedi. Bu tarihten sonra Kudüs, 1917 yılına kadar Müslümanların elinde kaldı.

Birinci dünya savaşından son İslam dünyası yeryüzün şeytanları olan büyük güçlerin önünde teslim bayrağı çekince Yahudiler, bir kere daha Filistin’i gasp ettiler. Bu seferki işgal eski ve derinlerden gelen arzunun gerçekleşmesine yönelikti. Sömürgelerin kitabını yazan ve şeytanlığıyla şeytanlara pabuçlarını ters giydiren İngiltere, Avrupa’nın başına bela olmuş Yahudileri uzaklaştırmak amacıyla işgal altında tuttuğu Filistin’i 1917 ile 1948 yılları arasında Yahudilere vatan olarak hazırlamaya çalıştı. Hazırlıkların tamamlanmasıyla işgalci ve gasıp Siyonist devlet ilan edildi. Beyt’ül Mukaddes’in bulunduğu Mescidi Aksa’yı da kapsayan eski Kudüs Ürdün’ün kontrolünde bulunurken, devlet daireleri ile yeni inşa edilen yerleri içine alan Yeni Kudüs ise Yahudilere peşkeş çekildi. Nihayetinde 1967 yılında Kudüs’ün tümü Yahudiler tarafından işgal edildi.

Dünya haber kaynaklarının Kudüs’ün işgali sırasında görüntüsünü verdikleri Yahudi bir pilotun davranışları düşündürücüdür. Fantom uçağından inen pilot cebinden Tevrat’ı çıkarıp öpüyor ve tekrar cebine koyuyor, İbranice diliyle şunları dile getiriyordu: “Allah’ım! 2000 yıl sonra bizi vaat edilmiş topraklara döndürdüğün için sana şükrediyorum”

Siyonist rejimin bütün çabası ezmek, yok etmek ve tamamıyla inkâr etmektir. Bu rejimin eski dışişleri bakanlarından Gold Mayır Birleşmiş Milletlerde bulunduğu sırada büyük bir topluluk içerisinde kendisinden “Filistin ve Filistinliler hakkında ne tür projeleriniz var? Filistin’’de yerleşik bulunan Arap’ların hukuku hakkında ne düşünüyorsunuz? Yahudi kadın bakan sorulara sinirlenip; “Topraklarımızda Filistin isminde bir yer yok. Siz bulunmayan bir ülkeden ve insanlarından bahsediyorsunuz. Ülkemiz kutsal İsrail’de Arap olarak bilinen kimse yaşamıyor. Biz halis olarak Yahudi’yiz” diye cevapladı.

Milattan önce 333 yılında Filistin’i ele geçiren İskender’den sonra Yahudilerin bu topraklardaki hâkimiyetine rastlamak mümkün değil. Yunanlılardan sonra Mısır’ın, onlardan sonra da milattan önce 63 yılında Rumların eline geçen Kudüs, 636 yılında Müslümanların kontrolüne geçti. 2500 yıldır bu topraklarda hiçbir hâkimiyetleri olmayan Yahudiler “Vaat edilmiş topraklar” safsatasıyla yüzlerce yıldır Müslüman Filistin halkının elinde bulunan toprakları zorla işgal etmiş, bu toprakların sahiplerinin büyük bir kısmını silah zoruyla ülkelerinden sürmüş, diğerlerini de 60 yıldır en şiddetli zulümlerle yüz yüze bırakmıştır.

Kudüs, yeryüzü Müslümanlarının yeniden meydanlara inip direniş saflarına katılmalarının ve yüzlerce yıllık çürümüşlüğe son veren “Lebbeyk” feryadını haykırmalarının adıdır. Kudüs, günümüzün Hüseyinlerinin Kerbela kıyamıdır. Kudüs, ümmetin diriliş destanları yazmaya başladığı, insanlığın yüzlerce yıldır arzusuyla kavrulduğu İslam medeniyetini yeniden inşa merkezidir. Ramazan’ın son cuması Dünya Kudüs günü, aynı zamanda dünya mazlumlarının zalim ve diktatörlere karşı kıyama durmalarının ve ayağa kalkışlarının bütün tarihe ve bütün zamana haykırılmasıdır. Kudüs günü, cihada çıkışın, kutsal kavgaya tutuşmanın, onurluca yaşamanın adıdır. Kudüs, imanla yoğrulmuş gönüllerin, millet, mezhep ve meşrep parçalanmışlığından sıyrılarak tevhid bayrağı altında bir araya gelmesinin, vahdete bürünerek kaybedilmiş kalelere yürümenin, tevhid bayrağını bütün kalelere, bütün saraylara ve bütün yeryüzü coğrafyasına dikip bütün cihanı Allah’ın rengiyle boyamanın sırrıdır. Kudüs, yeryüzü insanlığına insanca yaşamayı öğreten Muhammed (sav) ümmetinin namusudur. Bu kutsal kentin, yani ümmetin izzet, şeref ve namusunun kurtarılacağı gün gelmiştir. Bugün gayretli Müslümanların meydanlara yürüyeceği ve yiğitliğin ortaya konacağı gündür. Bugün İslam ümmetinin günü, yani Kudüs günüdür…

Yüreği Kudüs’le çarpan ve bu kutsal şehrin özgürlüğü için fedakârlıklarda bulunanlara selam olsu

Abdullah Şafak

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git