Bınavê Xuda - Muhalif ülkelere karşı “cephe ülke” konumuyla askeri maliyetin düşürülmesi BOP çerçevesinde kapsama alınan bölgenin muhtelif ülkelerinde projeye karşı çıkan ülkeler ve güçler olacaktır. Bu ülke ve güçlerin teslim olması için çeşitli yollar denenecek ve netice alınmazsa savaş ve askeri yöntemlere başvurulacaktır. ABD’nin tek başına ve sadece askeri gücü ile bu geniş bölgede istenen başarıyı sağlaması mümkün değildir. Afganistan ve Irak pratiği ortadadır. Bu pratik göstermiştir ki ABD’nin kendi öz güçleri ile direkt bir cephe açması başarısız ve aleyhine olduğu gibi maliyeti de tahmin edilenin çok üstünde olmuştur. Bu pratik denemelerden de anlaşılabileceği gibi hem başarısız hem de mali yönden çok büyük bir yük getiren bu yöntemin değiştirilmesi veya başka alternatiflerle desteklenmesi gerekir. Bu bakımdan başta Türkiye olmak üzere, NATO’ya üye ülkeler ve bölgedeki müttefiklerden hem askeri hem de lojistik anlamda istifade edilmesi hem mali yükü hafifletecek hem de kayıpları azaltacaktır. Bu çerçevede Türkiye “Cephe Ülke” konumuyla öncelikli istifade edilecek ülkelerin başında gelmektedir. Projenin öncelikli hedefi olan İran İslam Cumhuriyeti ve Suriye’ye yönelik bir girişimin olması durumunda Türkiye’nin konumu daha da bir önem kazanmaktadır. Özellikle ABD ve İsrail’in İran İslam Cumhuriyeti ve Suriye’ye yönelik siyasi ve askeri planlarının başarılı olabilmesinde Türkiye’nin büyük bir rolü olacaktır. ABD ve İsrail’in bu projelerinden vazgeçmeyeceği düşünüldüğünde bilfiil savaşa girme noktasında Türkiye’yi razı etmese de; saldırı, lojistik, izolasyon….gibi diğer bütün yönlerden istifade edecektir. Bu bakımdan değerlendirildiğinde Türkiye’de iktidara gelen güçler bunun hesabını yapmak zorunda olacakları gibi; karşı çıkmaları durumunda iktidarda kalmayacakları da kesindir. “BOP kapsamında İran, Suriye ve Irak üzerine yapılacak askeri zorlamalarda, bu ülkelerin komşusu Türkiye’den yararlanmak maliyet ve etkinlik açısından en uygun yol olarak görüldüğünden; gerek ikili (Türk-Amerikan) gerekse NATO kapsamlı müdahaleler için TSK’dan ortak askeri harekat ve/veya destek talepleri olabilecektir.” (26) TÜRKİYE’NİN BOP’A YAKLAŞIMI Türkiye, BOP karşısında bir ikilem içerisinde kalmıştır. ABD ile olan uzun bir geçmişe dayalı ilişkileri ve müttefikliği nedeniyle bir nevi bağımlı durumda olmasının getirdiği zorunlu bir ittifak, öte yandan 11 Eylül Saldırılarından sonra ABD’nin ilan ettiği “ya bizimle olacaksınız ya da karşımızda” tavrı nedeniyle güç bir pozisyona düşmesi, güneyinde ABD kontrolünde bir Kürd devletinin vücuda gelmesi durumunda Türkiye’ye olan etkileri, PKK unsuru ve Ortadoğu’da ABD’nin sebep olduğu karışıklıklar ve değişimlerin Türkiye’nin menfaatleri ile ne kadar örtüşeceği durumları karşısında belirsiz bir ortamın içine sürüklenmektedir. Bu durumlar karşısında ABD’den yana olması ile karşısında olmasının hem avantajları hem de dezavantajları vardır. Her iki durumda da dezavantajlarının daha çok olduğu kessin olmakla beraber, en az zararla çıkmanın yolu ABD tarafında yer almakla mümkündür. Bu zorunlu şartlardan dolayı Türkiye, BOP’a desteğini ilan etmiştir. Ancak zorunlu olan bu birliktelikten dolayı hem kamuoyunu razı etmek hem de daha fazla imtiyaz elde etmek için jeopolitik ve jeostratejik konumundan istifade ederek kendini güçlü göstermeye çalışmaktadır. Aslında fazla bir seçeneği de bulunmayan Türkiye, BOP’a desteğini belirtmekte fazla gecikmemiştir. Abdullah Gül’ün başında bulunduğu Dışişleri Bakanlığı resmî “bilgi notu”nda, “Genel hedefleri bakımından BOP, Türkiye’nin bölge için arzuladığı değişim süreciyle örtüşmektedir. ‘Büyük Ortadoğu’ olarak adlandırılan coğrafyanın, değiştirilip dönüştürülmesi ve refah ile beşerî kalkınma düzeyinin geliştirilmesi, ülkemizin de paylaşacağı hedeflerdir” denilerek projeye olan destek ilan edilmiştir. Bu arada Başbakan Erdoğan’ın, daha baştan “Arzu edilen hedef, bizim Ortadoğu vizyonumuzla da uyumludur” deyip “yeni BOP”ta rol alma niyetini izhâr etmesi dikkat çekici… Daha önce Türkiye adına, “BOP’ta ABD’nin ortağıyız” diyen ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan da Türkiye’nin pozisyonunu netleştirmiştir. Başbakan Erdoğan’ın, Ocak 2004 tarihinde ABD’ye yaptığı resmi ziyaretin ana gündemini oluşturan konulardan biri de BOP olmuştur. Bu konuda bir değerlendirme yapan Erdoğan, “stratejik bir vizyon” üzerinde mutabık kaldıklarını, Türkiye’yi İslam kültürü ile demokrasi kültürünü bir arada sunabilmesi açısından model ülke olarak tanımlamış… ve Türkiye üzerinden atılacak adımların olumlu neticeler getireceğini ifade etmiştir. (27) AKP HÜKÜMETİNİN BOP’A YAKLAŞIMI “Milli Görüş” gibi İslamcı bir gelenekten gelen AKP, her ne kadar bu geleneği terk ettiğini, İslami hedeflerinin olmadığını defalarca kamuoyuna deklare edip gerçekten de bu yeni vizyonunda samimi ise de bu yeni vizyonu, katı bir Laik-Kemalist anlayışa sahip rejimin asıl sahiplerini rahatlatmamıştır. Türkiye’yi avuçlarına alan Kemalist elit tabakanın bütün engellemelerine rağmen iktidara gelen AKP bu güne kadarki bütün icraatlarında Laikliğe ve Kemalist düzene aykırı adımlar atmamasına rağmen yine de AKP’nin daha da büyüyeceği hesaplanarak ileride baş edilemeyecek bir noktaya gelmemesi için sürekli zorluklarla karşı karşıya bırakılmıştır. İktidarına ise geçici bir süre için ihtiyaç olduğundan müsaade edilmiştir. AKP de bunu bildiğinden konumunu ve iktidarını iç dinamiklerle sağlamlaştırmak yerine Avrupa Birliğinin desteğini almaya ve ABD’nin güvenini kazanmaya ağırlık vermiştir. Kendisini istemeyen elit kesimin ve TSK’nın etkinliğini de AB’ye uyum yasaları çerçevesinde düşürmeye çalışmaktadır. Bunu ne kadar başarabileceği ise çok düşük bir ihtimal olarak karşımıza çıkmaktadır. AKP hükümetinin son dönemlerde yürütmeye çalıştığı politikalar göz önüne alındığında ABD’nin BOP’u ile örtüştüğü gözükmektedir. ABD BOP’u ortaya attıktan hemen sonra Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Ortadoğu Birliği’nin kurulmasını önermiştir. Mantıklı bir şekilde düşünüldüğünde Gül’ün kurulmasını istediği Ortadoğu Birliği, ABD’nin BOP’una alternatif olmaz, çünkü Türkiye’nin bu tür bir projeyi uygulaması için ekonomik, siyasi ve askeri gücü yoktur. Dolayısıyla da teklif edilen bu birlik BOP’un daha yumuşak bir ifade ile Arap ülkelerine anlatılmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Gül bu açıklamanın ardından Kuveyt’e yaptığı resmi bir ziyaretinde “Bölgemizde yeni bir güvenlik şemsiyesi oluşturalım. Artık kendi bölgemize sahip çıkma cesaretini göstermemiz gerekiyor. Ortadoğu’nun güvenlik ve refahını Akdeniz ve Güney Avrasya’ya bağlama konusunda önemli bir rol oynayabiliriz. Kendimizi tüm bölgemizde güven sağlayacak yeni adımlar atmaya hazırlamalıyız…” (28) şeklinde konuşması AKP’nin peşinen BOP’un önceliğini kabul ettiğini göstermektedir. AKP, ABD’nin önderliğinde Ortadoğu’da etkin olmayı hedeflemektedir. Ancak unutulmaması gereken bir şey varsa, ABD ne kadar istiyor veya izin veriyorsa, Türkiye’nin BOP’un uygulanması aşamasında o kadar başarılı olacağıdır. Bu konuda AKP hükümeti vizyonunu çok geniş tutmasına rağmen ilerideki aşamalarda ciddi hayal kırıklığı yaşayabilir. Hükümet BOP’da Türkiye’ye nasıl bir rol verileceği kesinleşmeden sözlü olarak taahhüt altın girmektedir. Bundan başka BOP’a sıcak bakmayan Arap devletlerini de ikna etmeye çalışmaktadır ki, bu da ileride Türkiye’nin model ülke gösterilmesi açısından etkinliğini zayıflatabilir. Arap devletlerini BOP konusunda Türkiye değil, projeyi uygulamaya çalışan ABD ve siyasi, ekonomik ve askeri açıdan çıkarları olan başka ülkeler ikna etmelidir. (29) -Bitti- Selam ve dua ile… M. Zeki Güney KAYNAKÇA 26- Hatem Cabbarlı. Azsam Başkanı 27- S. Ergin, Türkiye Büyük Ortadoğu Sahnesine Çıkarken 28- Ebubekir Gülüm, “AKP’den ABD’nin ‘Büyük Ortadoğu! Planına Açık Destek” Milli Gazete, 17 Şubat 2004. 29- Hatem Cabbarlı. Azsam Başkanı
|