17 Ocak, Hizbullahi hareket ve Müslümanlar için önemli bir günün tarihi ve
sembolüdür.
Birincisi; Cumhuriyetin kuruluşundan beri kamil anlamda siyasi ve Teşkilati bir
yapıdan mahrum kalan Müslümanlar için, karanlık ve zulmet dolu bir zamanda her
türlü beşeri-ilhadi ideoloji, örgüt ve yapıların zirvede olduğu, İslam’a ve
Müslümanlara her türlü zulüm ve baskıların reva görüldüğü, İslami değer ve
mukaddesatların ayaklar altına alındığı, …. ve genel anlamda Müslümanların
vahdet ve bütünlüğünü sağlayacak kapsayıcı ve kuşatıcı bir hareketin olmadığı
bir dönemde samimiyet, ihlas ve cesaret sahibi dava arkadaşları ile birlikte
Allah (cc)' ın yardımı ile Müslümanların kötü talihini değiştirecek, onları
beşeri-ilhadi örgüt ve rejimlerin esaretinden kurtaracak, onları asli kimlik ve
hüviyetlerine, nebevi bir metot ile özgürlük ve hürriyetlerine kavuşturacak bir
hareketi başlatıp cemaatleşme sürecini bin bir meşakkatle büyük ölçüde
tamamlayarak bereketli bir ömrün ahirinde, 48 yaşında, verdiği mücadelenin
şanına ve şerefine yakışır, Kemalist düzenin güçlerine teslim olmayarak
Müslümanların onur ve haysiyetlerini koruyup, mücadelesini kanıyla imzaladığı ve
şahadet mertebesine kavuştuğu bir önderin, bir rehberin,…. Şehid Rehber Hüseyin
VELİOĞLU’nun şahadet günüdür.
İkincisi; dağdağalı ve fırtınalı bir dönemde yanlış metotlarla verilen İslami
mücadelelerin başarılı olmadıkları, bu nedenle Müslümanların arasında ayrışma ve
dağılmaların meydana geldiği bir dönemde cemaatsiz mücadele verilemeyeceğini ve
bunun doğru yolu olan nebevi bir metotla olabileceğine inanarak yola çıkan,
gizli örgütlenme ve gizli davet, yerine göre gizli örgütlenme ve açık davet ve
tebliğ yoluyla tüm Türkiye’de ve özelde Kürdistan’da halkın her kesimini
kapsayan yoğun faaliyetlerle her geçen gün daha büyüyen, takip ettiği doğru
metot sayesinde yapılan darbe ve ihtilallerden en az zararla çıkarak gizli
cemaatleşmesini hızla sürdürerek büyük bir güç haline gelen ve İslam düşmanları
için tehlike arz etmeye başladığı için hedefleri haline geldiği bu nedenle büyük
baskı, dayatma, çatışma ve imha kampanyalarına maruz kaldığı bir merhaleden
yepyeni bir merhaleye geçişin günüdür.
17 Ocak 2000 günü İstanbul’un Beykoz semtinde tağuti rejim güçleriyle saatlerce
süren bir çatışmadan sonra aziz rehberin şahadetiyle neticelenen bu olayı rejim,
elindeki tüm medya ve kitle iletişim imkanlarını kullanarak ülkeyi baştan başa
şoke eden ve hayretler içerisinde bırakan bir çapta kendi menfaatleri
çerçevesinde, yalan ve iftiralarla dolu bir karalama kampanyasıyla halkı yanlış
yönlendirip benzeri görülmemiş bir şekilde saptırdı. Bütün gerçekleri gizleyerek
ortaya çıkması durumunda ahlaksızlığını, hukuksuzluğunu, baş vurduğu gayri
insani metotlarını, insanın onur ve haysiyetini yerle bir eden yöntemlerini,
tıyneti bozulmamış hiçbir akıl ve mantığın kabul edemeyeceği derin ve kirli
faaliyetlerinin üstünü örterek özünde var olan İslam’a düşmanlığını açıkça
ortaya koydu. Var gücüyle Müslümanların üzerine gidip hiçbir hukuki sınır
tanımadan binlerce kişiyi tutuklayıp istediğini aylarca gözaltında tutarak akla
gelebilecek her türlü işkenceleri uygulayıp binlerce aileyi mağdur eden, sadece
ve sadece Kur’an dersi almak için camiye giden çocukları yaşlarına bakılmaksızın
gruplar halinde yakalayıp nezarethanelere tıkayan, 10 binden fazla Müslüman’ı
gözaltından geçirerek türlü iftiralarla binlercesini zindanlara atıp, onlarca
yiğit müslümanın evini basarak en ağır silahlarla saldırarak zalimce şehit etti.
Mezar evleri, domuz bağı, torbalarda cesetler teşhir edilerek dehşet verici bir
atmosfer oluşturularak gerçekler saptırılıp bambaşka bir şekilde kamuoyuna
sunuldu. Nasılsa bütün medya organları ve kitle iletişim araçları ellerinde….
Sanki Kürdistan’da binlerce insanımızı sorgusuz sualsiz katleden binlercesini
vahşice işkencelerden geçiren yüz binlerce insanı köyünden yurdundan süren,
yurtlarını ateşe veren, bölgedeki kuyuları cesetlerle dolduran, kurdukları
çeteler vasıtasıyla zengin fakir ayırımı yapmadan insanlarımızı haraca bağlayan,
kurdurttukları fuhuş ve hırsızlık çeteleri vasıtasıyla halkımızın mal ve
namusuna el uzatan binlerce insanımızı baskı, işkence, şantaj ve tuzağa
düşürerek ajanlaştıran ve bütün insani değerlerden uzaklaştırarak hayvanlardan
daha aşağı bir seviyeye düşürdükleri bu ajanları vasıtasıyla terör estiren ve
milletimizi canından bezdiren bu rejimin istihbarat ve güvenlik birimleri
değildi! Bunlarla ilgili ciltlerle kitaplar yazılabilir.
Ülke genelinde ve özellikle Kürdistan’da Hizbullahi harekete ve halkımıza karşı
adil olmayan şartlarda ve zeminde siyasi, içtimai, ekonomik, askeri ve
psikolojik kirli bir savaş yürütüldü ve bu savaş hala yürütülmektedir.
Hizbullahi cemaat, yazımızın başında belirttiğimiz ortam ve şartlarda
Müslümanları dağılmışlıktan, bölünmüşlükten ve içerisinde bulundukları
belirsizlikten kurtarmak maksadıyla kuruldu. Davet, tebliğ ve Müslümanların
gönüllü birliktelik esasına dayalı olarak sürdürdüğü faaliyetlerinde silahlı
mücadele yöntemlerine başvurma gibi bir hedefi yokken kendisine dayatılan haksız
çatışmaların karşısında Müslümanların onur ve varlığını savunmaktan başka bir
seçeneği kalmayınca hazırlıksız olmasına rağmen direndi ve Allah (cc)' ın
yardımı ile muvaffak oldu.
80 yıldır tağuti rejim, laik ve Kemalist bir temelde ve 60’lı yıllardan beri
ise beşeri ve ilhadi örgütler de etnik milliyetçilik, materyalist ve komünist
esaslar üzerinde Müslüman Kürt halkını asimile ve dejenere etmek için her türlü
yol ve yönteme başvurarak onu Müslüman kimlik ve hüviyetinden uzaklaştırmaya
çalışmaktadırlar. Kürtlerin tarihten gelen Müslüman kimliğini, İslam ümmeti
içerisindeki İslami, insani, ulusal ve medeni bütün haklarını savunan Hizbullahi
cemaat ise zaman zaman birbirleriyle çatışma halinde görülen her iki zalim gücün
saldırısına maruz kalarak büyük bedeller ödemiş ve hala da ödemektedir. Her iki
güç Hizbullahi cemaat ve mensuplarına karşı her türlü gayri ahlaki ve gayri
insani yolları kendileri için meşru görüp bunlara başvurmada biri diğeri ile
yarışırken zaman zaman işbirliğine gitmede bir sakınca görmemektedirler.
İdeolojik ve fikirsel alanda birleştikleri halde Müslüman Kürt halkının
hassasiyetlerinden ve Türkiye’deki İslami temayülün yükselmesinden dolayı henüz
yapısal olarak da bütünleşmeyi gerçekleştirmeyen her iki gücün, İslami
yükselişin karşısında bu bütünleşmeyi gerçekleştirmeleri uzak değildir. Manzara
ortada iken işin garip çelişkisine bakın ki her iki güç ve ortalıkta laf
cambazlığı yapan, feraset ve basiretten uzak kimi zevatın Hizbullahi cemaati
devlet uzantılı gösterme gayretleri ne kadar da eblehanedir!
PKK’nin kendi dışında hiçbir varlığa tahammül göstermeyen tavrından dolayı rakip
gördüğü Hizbullahi cemaati sürekli karalamak maksadıyla bölgede ne kadar yalan
ve iftira piyasaya sürdüğünü bilmeyen yoktur. Hiçbir şekilde ispatını
yapamayacağı, (fakat kendisi için aynı ithamı yapmak için yüzlerce delil
bulunan) ama işine en çok yarayanı ise cemaati devletle ilişkilendirmek oldu.
Rejimin güvenlik ve istihbarat birimleri de sürekli kendi ajan ve işbirlikçileri
vasıtasıyla aynı ithamları halkın içinde yayarak cemaatin etkinliğini kırmayı
amaçladı. Başvurduğu gayri meşru ve gayri ahlaki yöntemler ise o kadar çok
çeşitlilik arzetmektedir ki ancak bir kitap şeklinde bunlar yazılabilir.
Yine garip bir çelişkidir ki cemaat ilk kurulduğunda samimi ve ihlaslı
şahsiyetlerin omuzlarında, gizlilik ilkesini esas alarak işe başladığından
yapısı hakkında devletin elinde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Zamanla aynı
bölgede ve birlikte mücadele veren bazı kesimlerin cemaatten ayrıldıktan sonra
karşı cephe açması hem bunların hem de PKK’nin devlete ve medyada teşhir
maksatlı verdikleri bilgiler sayesinde devletin bilgi sahibi olması; bu bilgiler
sayesinde cemaatin üzerine yoğun bir şekilde gelmesi ortada iken bu kesimlerin
cemaati devlet ile ilişkilendirmeleri seviyesizlikten ve basitlikten başka bir
şey değildir.
Hem rejimin hem de cemaati rakip gören örgütlerin sürekli cemaati
karalamalarının ve üzerine gitmelerinin sebebi; Müslüman Kürt halkını özünden ve
dininden uzaklaştırarak gerçek kurtuluş vesilesi olan Hizbullahi cemaat çatısı
altında birleşmesini ve bütünleşmesini engellemektir.
Dünya istikbarı, Kemalist rejim ve Kürtler adına hareket ettiğini ancak Kürtlere
zarar vermekten başka bir faydaları dokunmayan güçlerin kendi aralarında Kürtler
üzerine yaptıkları planlar ve yapacakları tasarrufatlar, Kürtlerden çok kendi
hegemonya ve çıkarlarına hizmet edeceği ve Kürtleri onlara bağımlı kılacağı için
başarılı olmayacaktır. Bölge halkı sahipsiz değil ve yeri geldiği zaman
tercihini haktan yana koymaktan geri durmayacaktır.
Muharrem ayında Kerbela’da İslam’ın izzet ve şerefi için mücadele ederek baş
eğmeyen ve zalimler tarafından şehid edilen Hz. Hüsyen (ra) ve onun izinden
giden asrımızın Hüseyni Şehid Rehber Hüseyin VELİOĞLU’nun şehadet yıl dönümleri
münasebetiyle rahmetle yâd ediyor, İslam ümmetine taziye ve tesliyetlerimizi arz
ediyoruz.
Selam ve dua ile… M. Zeki GÜNEY
|