Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
KÜRD HALKI, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ ANCAK HÜR, BAĞIMSIZ VE İSLAMİ BİR YOLLA ELDE EDEBİLİR
İnsanların bireysel ve toplumsal hak ve özgürlüklerinin kapsamı, keyfiyeti ve sınırları beşeri ve ilahi (dini) düşünce ve hayat sistemleri ekseninde farklılık arzetmektedir. Günümüzün modern dünyasında beşeri ideoloji ve sistemlerde temel hak ve özgürlükler, bilimsel ve mantık esaslarından yoksun olarak, hakim güçlerin düşünce ve anlayışları doğrultusunda şekillenmektedir. Teorik olarak muhtevası belirlenen bu değerler, pratik alanda uygulanmadığı için nakıs kalmakta, hakka dayanmadığı için de, hak ve özgürlükler adına, hak ve özgürlük değerlerine en büyük zararlar verilmekte, hakların gasp ve ihlaline, özgürlüklerin yozlaştırılmasına sebep olmaktadır. İslami düşünce sisteminde ise, insanın bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri yüce Allah (cc)'ın “Âlim: her şeyi bilen ve Müdebbir; tedbirli, her şeyi önceden düşünen” sıfatlarına mebni olarak belli ilke ve kurallar çerçevesinde şekillenmiştir. Bireysel ve toplumsal hayat için belirlenen sistemin esası; Allah'a kulluktur, ama bu kulluk, ulûhiyet ve rubûbiyyet noktasında başka hiçbir varlığın önünde boyun eğmeyi kabul etmeyen bir kulluktur. Bu sistemin toplum hayatındaki dayanak noktası beşeri sistemlerdeki gibi kuvvet değil haktır, hedefi; menfaat yerine fazilet ve Allah'ın rızasıdır, hayat düsturu; çekişme ve kavga yerine yardımlaşmadır, toplumlar arasındaki bağı; ırkçılık ve milliyetçilik yerine din ve iman bağıdır, neticesi; nefsani heveslerin taşkınlıklarına set çekip insanlığı maddi ve manevi yüceliklere ve kemalata teşvik ve sevketmektir. Üstad Bediuzzaman (ra) bu hususları çok mükemmel bir biçimde izah etmiştir. Toplumlar, Yüce Allah (cc)'ın her kavim ve topluluk için belirlediği hak ve özgürlükler dairesinde hareket ettiği müddetçe haksızlık, zulüm, adaletsizlik, ayırımcılık söz konusu olmaz ve her kavim ve topluluk yüce Allah (cc)' ın kendilerine doğuştan verdiği tabii hak ve özgürlüklerini rahatlıkla yaşar. Ne zaman ki, birileri yüce Allah (cc)' ın belirlediği sınırları ihlal eder ve kendi beşeri ve nefsani düşüncesi doğrultusunda yollara tevessül ederse o zaman zulümler, haksızlıklar, adaletsizlikler ve ayırımcılık ortaya çıkar. Huzurdan, sükûnetten ve istikrardan eser kalmaz. Bu cümleden, ilahi sistemle idare edilmeyen halklar ve topluluklar; doğru istikamet, istikrar, huzur ve adaletten yoksundurlar. Maddiyat ve güç olarak zirveye çıkmış oldukları halde, yaşadıkları buhranlar, diğer halklara yaptıkları zulümler ve çılgınlıklara varan aşırılıkları ortadadır. Egemen güçlerin, hükmettikleri coğrafyalarda, halkların kaderini belirlemede yaptıkları tasarrufatların insanlığı ne hale getirdiği ortadadır. Bu tutumlarından en çok muzdarip olanlar Kürd’lerdir. Müstekbir batılı güçler, İslam coğrafyasında fiili işgali sona erdirerek çekilirken yaptıkları taksimatla özellikle Ortadoğu’da sorunlu bölgeler oluşturdular. Bunların başında Filistin ve Kürdistan bölgeleri gelir. Yüce Allah (cc)' ın her kavme tanıdığı hakları Kürd halkının elinden aldılar. Batılı müstekbirler Kürd halkının bu haklarını elinden alırken, kendilerine bağlı bölge ülkelerinin yöneticileri de var güçleri ile Kürd halkının haklarını tanımama ve asimile etme yollarına başvurarak her türlü zulmü reva gördüler. Neticede Kürd halkı ABD ve batılı güçlerin Ortadoğu’daki çıkarları için araç haline getirilmiştir. Batılı güçlerin özellikle İngilizlerin Ortadoğu’yu şekillendirirken aile ve aşiretlere dahi ülkeler tahsis ederken büyük bir halk ve geniş bir coğrafyaya sahip Kürdistan’ı dört ayrı parçaya bölme planına, Kürdlerin sömürgeci emperyalist güçlerle işbirliği yapmamaları, sebep olarak gösterilmektedir. Bu bir yönüyle doğrudur. Ancak bütün sebep bu değildir. Çünkü Arap topraklarını da küçük parçacıklara bölerek işbirlikçi aileler ve aşiretler arasında pay ettiler. Uzun vadeli hesaplar yapmakla tanınan batılı emperyalist güçlerin Ortadoğu ülkelerini sürekli kendilerine bağımlı halde tutmalarının ve bu coğrafyadaki çıkarlarını garanti altına almanın en ideal yolu, Kürd kartını kullanma politikasıdır. Kürd sorununa destek vererek bölge ülkelerinin sadakatini sağlamlaştırmak; bu sadakat ve çıkarların korunması karşılığında Kürd sorununu sürümcemede bırakma, yani hem nalına hem de mıhına vurma politikası. Sözün kısası, Kürd halkının başına gelenler tüm vehametiyle ortada ve ne yazık ki içler acısı durum hala sürmektedir. Şüphesiz ki Kürdler de bölgede yaşayan Araplar, Türkler ve Farslar gibi yüce Allah (cc)' ın doğuştan tanıdığı her hakka sahiptirler. Bu hakları elde etmenin farklı yol ve yöntemleri vardır. Aslında burada izah edilmesi gereken önemli bir husus vardır ki o da şudur: Bu haklar ne şekilde elde edilmeli ve nasıl kullanılmalıdır? Zirâ bu hakları elde etmiş olan ulusların de hak üzerinde olmadıkları özgürlük ve bağımsızlıktan yoksun olduklarını görmekteyiz. Gerek Türkiye gerekse Arap ülkelerinin emperyalist batılı devletlere ve ABD’ye siyasi, sosyal, ekonomik, askeri, kültürel ve diğer tüm alanlarda bağımlı ve mahkûm olduklarını görmekteyiz. Onların en ufak bir isteklerine karşı çıkamamakta ve irade gösterememektedirler. Hür ve bağımsız bir iradeden yoksun olan bir ülkenin veya bir ulusun hangi haklarından bahsedilebilir? İşin başka vahim tarafı da, bu ülke yönetimleri ile kendi halkları arasında da düşmanlık boyutuna varan ayrılıklar mevcuttur. ABD ve batılı ülkelere bağımlı bu kukla yönetimler, Müslüman olan kendi halklarını temsil etmemektedirler. Hâkimiyet ve iktidarları baskı, zulüm ve bağımlı bulundukları emperyalistler tarafından sağlanmakta ve korunmaktadır. Hal böyle olunca, birinci dünya savaşından itibaren işgalci emperyalist güçlerle işbirliği yapmadıkları için bağımlı, iradesiz, halkı ile düşman bir Kürd devleti kurulmadığından bu günkü şartlarda adeta bunun kazasını eda etmek ne kadar doğru olacaktır? Araplar ve Türkler gibi ABD ve batılı güçlere her yönüyle bağımlı, dini ve kültürü ile düşman, halkının çıkarlarından çok bağımlı bulundukları güçlerin çıkarlarını gözeten, onların çıkarları için halkına her türlü zulmü reva gören, beşeri ideoloji ve sistemlerin dayattığı vahşiyane hayat tarzını zorla dayatan, milli egemenlikten çok kukla yönetimler gibi bir ülke ve idarede, hürriyetten, bağımsızlıktan, hak ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir. Bu durumda emperyalist güçlerden, baskıcı, zorba Arap ve Türk rejimlerinden bir fark kalmayacağı gibi en çok zararı görecek olanlar da Müslüman Kürd halkı olacaktır. Türkiye ve Arap ülkelerinde en çok zararı gören Müslüman halklar olduğu gibi… Gerçek bağımsızlık ve haklar yerine yüzeysel ve aldatıcı, gerçekte ise kölelik ve bağımlılığı beraberinde getiren yol ve yöntemlere tevessül etmemek ve bunlara kanmamak gerekir. “olsun da kimlerin yardım ve desteği veya vasıtasıyla olursa olsun” anlayışı yanlıştır. Bu, temel haklardan ve istikbalden ödün vermek olacağı gibi aynı zamanda bunları ve iradeyi elden vermektir. Bu tür yol ve yöntemlerle kurulan ülkelerin halini gözlerimizle görmekteyiz. Ayrıca bu yol ve yöntemlerle iktidara gelenlerin istendiğinde nasıl alaşağı edildiklerinin, değiştirildiklerinin örnekleri canlılığını korumaktadır. Bu gün İran hariç diğer tüm bölge ülkelerinin özellikle Müslüman ülkelerin başında bulunan yönetimlerin hangisi ABD ve batılı ülkelerce değiştirilmek istendiğinde değiştirilemez? Maalesef bu gün Kürd sorunu, ABD, batılı emperyalist güçler ve onlara bağımlı bölge ülkelerinin kukla yönetimlerinin tekelindedir. Kürdler adına hareket ettiklerini, onların hakları için mücadele verdiklerini iddia edenler de bu güçlerle ilişkili olarak varlık göstermektedirler. Bu nedenle Kürd sorunu suiistimal edilmekte, sürümcemede bırakılmakta ve bu güçlerin çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanılmaktadır. Kürdleri temsil ettiklerini iddia edenlerin kimlere bağımlı oldukları, kimlerden destek aldıkları, kimlerin görüş ve planları doğrultusunda hareket ettikleri aşikârdır. Bu çarkın içinde yer alan güçlerce ortaya konulacak bir çözüm, yukarıda izah ettiğimiz neticeleri beraberinde getirecektir. Böyle bir neticenin de Kürdlere hayır getirmesi mümkün değildir. Kürd halkının milli ve insani temel hak ve özgürlüklerini elde etmenin gerçek yolu; hür ve bağımsız, İslami bir yol ve metodla hareket etmektir. Hür ve bağımsız olmayan yöntemler, çıkar ilişkilerine dayandığı için egemenlerin lehine ağır basar, gerçek hak ve özgürlükler elden verilir. Yol ve yöntemler İslami olmadığı zaman da; zulüm, haksızlık, adaletsizlik, haddi aşma, tarafgirlik gibi tehlikelere yol açtığı gibi hâkim sınıfların keyif ve düşüncelerinin esas alındığı sulta ve dikte rejimlerin oluşmasına vesile olmaktadır. Globalleşen dünyada uluslar arası arenada yerini almayanlar ezilmekte, hakları çiğnenmektedir. Ancak bu arenada zalim ve emperyalist güçlerin saffında yer almak gibi bir tehlike de söz konusudur. Böyle bir safta durmak; bu güçlerin tüm zulümlerine ve günahlarına ortak olmak demektir. Ayrıca onların safında yer alanlar mutlaka onların oyuncakları haline gelmektedirler. Bu arenada izzetli bir duruşla uluslar arası ilişki ve platformlarda insani ve İslami temel hak ve özgürlüklerini savunma, muhafaza etme, ödün vermeme yolu izlenmelidir. Hakim güçlerin siyaset ve politikaları karşısında feraset ve basirette dirayetli tutum izlenerek ilişkiler düzenlenmelidir. Ne yazık ki bu gün Kürd halkı adına hareket ettiklerini söyleyenlerin böyle bir duruşları olmadığı gibi takip ettikleri metod ve yöntemler de İslami değildir. Elde ettikleri kazanımların neticesine baktığımızda ise yukarıda zikrettiğimiz tehlikelere gönüllüce düştükleri görülmektedir. Kürd halkının İslami ve insani temel hak ve özgürlüklerini, hür ve bağımsız İslami hareketlerin dışında diğer güç ve hareketlerin savunması, ilkeli bir duruş sergilemesi ufukta görülmemektedir. Kürd sorunu tehlikeli bir sürecin içerisinde yuvarlatılmaktadır. Umarız Kürd halkı bu tehlikelerin farkına varır ve asıl temsilcisi olması gereken İslami hareketlerin etrafında kenetlenir. Selam ve dua ile…. M. Zeki GÜNEY