Altı yaşındayım Hayatın anlamını kavradığım gün Babamın merhamet kanatlarıyla kuşatıldığımı fark ettim Yürümeyi, babamın yumuşacık bakışlarının gölgesinde öğrendim. Onun tebessümüyle gülmeyi, Onun altın kelimeleriyle konuşmayı öğrendim… Benimle konuştukça, benimle oynadıkça kendimi hep güvende hissettim… O yaşadıkça herkesten farklı olduğunu anladım. Kefenler içinde gülümserken görünce farklı olduğunu daha iyi anladım. Hayatta en çok hoşlandığı şey kuşandığım hicaptı Örtümle okula gidişimden zevk alırdı. Hicabıma baktığında mutluluktan uçar gibi olurdum… Altı yaşındaydım. Birçok şeyi kavramayacak kadar küçüktüm. Ailemizin koca bir okyanusta yüzen küçük bir kayık olduğunu yeni yeni anlıyordum! Farklı olmamız gerektiğini babamdan öğrenmiştim… İçinde yaşadığımız toplumda uyan değil uyulan olmayı... Peygamberimiz (sav) gibi toplumu kendimize benzetmeyi… Fatıma (ra) annemiz gibi yaşamamız gerektiğini anlatırdı… Bir de şehidlerin nasıl da kanatlanarak cennete uçtuklarını iç çekerek söylerdi. Bunları her duyduğumda şehit olmayı arzulardım… Oysa babamın şehid kanıyla cennete doğru kanatlanacağını hiç düşünmezdim… Akşamları döndüğünde elbisesindeki duman kokuları annemi içten içe ürkütürdü. Benim de içime bir ateş düşerdi… Babamın kutsal bir mekan gibi beklediği şefkat evine atılan ateşin kokularıydı bunlar… Dikkatli olmasını isterdi annem Vahşi çehrelerin hedefinde her zaman iyilerin olduğunu söylerdi O ise, şehadetin meltemsi kokularını buram buram koklamaya başladığını anlatırdı… Şahadete olan muhabbetinden dolayı benim adımı “Şehadet” koymuştu. İslam’ın güzel şehitlerinden bahsedince ağlamaya başlardı. Biz de onunla birlikte gözyaşı dökerdik… Altı yaşındayım… Birçok şeyi anlamayacak kadar çocuk… Bahar güneşinin yürekleri kuşatan güzelliklerini anlatırdı… Güneşin bir gün bizim için de doğacağını… Gewer’in bir gül gibi İslam’a açılacağını Medine-i Resul gibi etrafa güzellikler saçacağını Umut yüklü kelimelerle inci gibi sıralardı… Bunun için fedakârlıklar gerek, bedeller gerek derdi… Yine başlardı şehadetten anlatmaya! Bu şirin pınarın dört tarafa akan güzelliklerinden… Müslüman kadınların hicaplarıyla sebep olduğu inkılaplardan! “Ve işte kızım gibi!” deyip alnımdan öperdi… Evet! Bir Perşembe günüydü! Beni okula bıraktığında, Vakur gözlerini gözlerime dikip derince bakmıştı… “Hicabın ne kadar da yakışıyor!” demişti “Baba beni okuldan alacak mısın?” demiştim. “İnşallah!” demişti… Öğrencilerin arasında kaybolana kadar arkamdan baktığını hissettim! O gün içimde büyük bir sıkıntı vardı… Anlamını bilmediğin yabani duygular sıkıyordu ruhumu… Altı yaşındaydım… Bütün bunlara anlam veremeyecek kadar küçüktüm… Okuldan çıktığımda gözlerim babamı arıyordu. Her gün beklediği yerlerde kimsecikler yoktu… Derin bir hüzün kapladı içimi… Sıkıntı dalgaları arasında gidip gelmeye başladım… Anlamsız adımlarla çevremde küçük daireler çizdim… Oysa babamdan hiçbir haber yoktu… Sıkıcı duygular arasında mekik dokuyarak eve yöneldim… Evimizden yükselen ağlama seslerini sokaktan duyabiliyordum… Birkaç saat önce neşe saçan yuvamızın tepelerinde yas bulutları uçuşuyordu... İşte o zaman içime büyük bir ateş düşmüştü… Altı yaşındaydım… Neler olduğunu anlamayacak kadar küçüktüm Hemencecik içeri daldım… Annemin dizlerine kapandım… Uzun uzun gözyaşı döktüm… Herkesin babam için ağladığını anlamıştım… Kafamı kaldırdığımda gülümser halde karşımda durduğunu fark ettim. “Babacığım! Babacığım!” dedim… Başımı okşadı… Bir eliyle de ruhumun nazenin tepelerine dokundu… Tebessümlü çehresi bir nur bulutu gibi içimi kapladı… Şaşkın bakışların bana yöneldiği esnada babamla konuşuyordum… Altı yaşındayım… Babam başka diyarda, ben başka diyardayım… Bundan böyle elimi tutup beni okula götürmeyecek… Benimle bir arkadaş gibi oynamayacak Peygamberimizin hayatını anlatmayacak… İslam şehidlerinin fedakârlıklarından bahsetmeyecek… Şehadetin nazlı gülücükleriyle yüzümü okşamayacak… En içten duygularıyla hicabıma bakıp neşelenmeyecek Altı yaşındayım… Küçük yaşta babasını kaybeden zavallı bir kız! O ölmedi biliyorum… Bir kuş gibi kanatlanıp cennete uçtu… Ancak onsuz hayat basamaklarını tırmanmak çok zor Onun bakışları altında yürümek Onun güçlü iradesine dayanarak ayakta durmak Onun sarsılmaz sabrıyla hayatın zorluklarıyla mücadele etmek İşte bunlar onsuzluğu bir hançer gibi içime saplıyor… Altı yaşındayım… Her Perşembe ziyaret ediyorum şehidimi Kabrine kapanarak içimi döküyorum… Baba! Baba! İşte buradayım diyorum… Gözün arkada kalmasın Hicabımı ve iffetimi büyük bir azimle koruyorum Ve seninle gurur duyuyorum! Evet baba! Gözün arkada kalmasın! Davanı bir muhafız gibi koruyacağımı… Güneşimiz doğana kadar azimle çalışacağımı Bilmeni istiyorum! İşte buradayım baba! Hicabımla ve iffetimle dimdik ayaktayım… Abdullah ŞAFAK |