Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

KURŞUN YAĞMURU

Şehir büyük bir kâbusa teslim olmuştu. Kimi geceler silah sesleri saatlerce devam ediyordu. Bu şehirde yaşayan herkeste panik havası vardı. Herkes bir gece yası evinin basılacağından ya da bir kenarda önüne çıkacak silahlı adamların keleşlerinin soğuk namlularını bedenine uzatacağından korkuyordu.

Korkunun rengi ve kokusu bizim eve biraz daha farklı yansıyordu. Okul yüzü görmüş babam ailemizi okyanusun içindeki bir ada gibi İslami bir terbiye ile yetiştirmeye çalışıyordu. İslami kişiliği meselelere bakışını da farklılaştırıyordu. Örneğin şehri avuçlarına almaya çalışan Marksistleri kabul etmiyordu. Kimseye karıştığı yoktu. Ancak kimsenin de kendisine karışmasını istemiyordu. Ne rejimi benimsiyor ne de Marksistleri. “İslam’dan başkası olamaz” diyordu. Hâkimiyet savaşındaki bu şehirde İslami kimlik taşımak her iki tarafın hedefi haline gelme anlamı taşıyordu. Ne tür bir tehlikeyle yüz yüze olduğunu bilen babam çok dikkatli davranıyordu. Geceleri dışarı çıkmıyordu. Karanlık basar basmaz keleşini hazırlıyor düşmanın her an evi basacağını hesaplıyordu. Çoğu zaman yatakta yatmıyor, yanında silahı bir duvara dayanıp uyurdu. Bu hayata hepimiz alışmaya başlamıştık.

Dokuz yaşındaydım. Birçok şeyi anlayacak kadar kendimi büyük görüyordum. Hatta babamın yerine nöbet tutabileceğimi bile düşünüyordum. Bir iki kez bunu anneme açtığımda “henüz küçüksün” deyip beni yatağıma göndermişti.

Büyük bir patlamayla uyandığımda benden dört yaş küçük kardeşimin de uyandığını fark ettim. Kızcağız büyük bir şok yaşıyordu. Ben de korkmuştum, ancak onun korkusu tarif edilmeyecek derecede büyüktü. Her zamanki gibi soğukkanlı haliyle bizi teselli etmeye çalışan annem üzerimizdeki korkuyu dağıtmaya çalışıyordu. Ancak onun da sıkıntısı gözlerden kaçmıyordu.

Mermilerin kulağımızın dibinde patlamasıyla evimizin saldırıya uğradığını anlamıştım. Büyük bir ordu evi ablukaya almışçasına her taraftan kurşun yağıyordu. Keleşiyle kurşun yağmuruna karşılık vermeye çalışan babam yoğun bir çaba içindeydi. Yerimden doğrulup yanına gitmeyi istediğim halde annem engel olmuştu. Kız kardeşimle beni odanın bir kenarında oturtup kesinlikle kalkmamamız gerektiğini söyledi. Kurşunlar etrafımızdan uçuşurken korkuya kapılan annem uzanmamızı istedi. Olduğumuz yerde uzandık. Ancak çatışma halindeki babamızdan dolayı kaygılıydık. Annem yanımıza yaklaşıp dua etmemizi istedi. Zehra ile bildiğimiz bütün duaları okuduk.

Biz yerimizden kıpırdamazken annem sık sık babamın yanına gidip geliyordu. Bu arada babam karşılık verdiğinde “Allahuekber” diye bağırıyordu. Tekbirler babamın daha fazla coşmasına yol açarken, meydan okuyan bu çağrı saldırganları daha fazla öfkelendiriyordu. Çatışmalar devam ederken ardı ardına tekrarlanan tekbirlerin bir ara kesildiğini fark ettim. Yerinden doğrulup babamın yanına giden annemin ağlama sesiyle irkildim. Yüreğim cız etmişti. Evimizin direği, düşmanların yağmur gibi yağan mermilerine karşı en büyük siperimiz canımız babamıza bir şeyler olduğunu anlamıştım. Kardeşimi odada bırakıp annemin yanına koştum. Silahı halen elinde, güçsüzleşmiş bedeniyle karşı durmaya çalışırken göğüs kısmından kanların fışkırdığını farkettim. Panik halindeki annem ne yapacağını bilmiyordu. Babam ise zorla çıkan nefesiyle onu teselli etmeye çalışıyordu. “Ağlama! Düşmanı sevindirme!” diyordu. Annemin gözü bana ilişince derhal odaya dönmemi, kardeşimi yalnız bırakmamamı istedi. Oysa babamın yaralı hali dönmemi engelliyordu. Ancak ne yapacağımı bilemiyordum. Babamın yanına yaklaşıp düşmana karşılık vermem için silahını vermesini istedim. Zorla nefes aldığı halde gülümseyip beni okşadı. Tekbir getirmek istedi, yapamayınca tekbir parmağını kaldırdı. Artık silahı kullanacak durumda değildi.

Tekbir seslerinin kesilmesi üzerine babamın vurulduğu tahmin ediliyordu. Ancak mermiler aralıksız yağmaya devam ediyordu. Babamın silah kullanamayacak durumda olduğunu anlayan annem silahı eline aldı. Benden de kardeşimin yanına dönmemi istedi. Tekbir getirmiyordu ancak, düşmanın saldırısına karşılık vermeye çalışıyordu. Babam gibi olmazsa da silahı kavrayışı, kurşunların geldiği yere doğru ateş edişi, o anda zihnimde oluşan kadınlıktan farklı bir hal alışı zihnimde her zaman canlı olarak kaldı. Babam son anlarını yaşarken paniği yenip bir kahraman gibi çarpışıyordu.

Ne kadar karşılık verse de babam gibi düşmanı zorlayamıyordu. Tekbirlerin kesilmesi ve düşmanı zorlayan direnişin büyük ölçüde kırılışıyla babamın vurulduğuna kesin kanaat getirmişlerdi. Çatışmaya son verip ibreti alem olsun diye evimizi ateşe verdiler. Dört tarafından evimizin tutuştuğunu fark ettik. Düşmanların sesleri de kulağımıza geliyordu. Dışarı çıksak kurşunlarına hedef olacaktık. Ya da bizi kaçıracaklardı. Evde kalsak yanıp kül olacaktık. Oysa babam henüz son nefesini teslim etmemişti. Ancak dört tarafımızı saran alevler gittikçe yaklaşıyordu. Annem bir anlığına panikledi. Ardından babamın kollarından tuttu. Benim de yardımımla odaya taşıdık. Yangını aşıp babamızı dışarı çıkarmaya gücümüz yoktu. Orada bırakıp çıkmaya çalışsaydık, ateşlerin içinde küle dönecekti. Tam bir çıkmaz içindeydik. Yapacak hiçbir şeyimiz olmadığını söyleyen annem dua etmemizi istedi. Ellerimizi açıp duaya durduk. Başından beri elektrikler kesik olduğundan ortalık alevlerle aydınlanıyordu. Yangın devam ederken ara sıra kurşun sesleri de duyuluyordu. Ancak biz ölümü bekleyen kurbanlıklar odada oturmuş, ellerimizi havada Allah’a yalvarıyorduk.

Yangının dumanı ve ısısı bizi daha fazla kuşatmaya başladı. Ancak kaldığımız odaya henüz ulaşmamıştı. Hiç kimseden en küçük bir yardım gelmiyordu. Biz dua etmeye devam ederken annem ara sıra babamı kontrol ediyordu. Bir ara derin bir hıçkırıkla sarsıldı. Babam ruhunu teslim etmişti. Ancak annem bize hissettirmemek için bir yandan ağlarken, bir yandan da dua etmemizi istiyordu. Zehra ile ellerimizi açıp kıbleye dönmüş, bütün yüreğimizle Allah’tan yardım istiyorduk.

Silah sesleri tamamıyla kesilmişti. Evin alevler içinde yanmaya devam etmesi hepimizin yandığı kanaati oluşturmuştu. Ancak, kaldığımız oda ateş denizindeki bir ada gibiydi. Dört taraftan yaklaşan ateş, odamıza yaklaştığı an Allah’ın iradesiyle sönüverdi. Bütün ev yandığı halde kaldığımız oda sapasağlam ayaktaydı. Bu Allah’ın bir mucizesi olmalıydı. Düşman külümüzün bile kalmadığını hesaplarken odada oturuyorduk.

Babamın ruhunu teslim ettiğini anlayınca ağlamaya başladım. Kafasına vuran küçük Zehra hüngür hüngür ağlıyordu. Bizi teskin etmeye çalışan annem ağlamamamızı, düşmanı sevindirmememizi, babamızın böyle istediğini söylüyordu.

Kül olmuş evimizin üzerinden dumanlar yükselmeye devam ederken karanlık gece bir türlü sona ermiyordu. Bizi seven komşularımızdan hiç biri korkusundan kafasını kaldırıp bakamamıştı bile. Bütün komşular ateşte tutuştuğumuzu zannedip yassımızı tutmaya başlamışlardı. Komşu evlerden ağlama sesleri duyuluyordu. Ancak pencereden bizim eve bakmaya cesaret edemiyorlardı.

Sabah aydınlığı şehrin tepelerinde belirdiğinde odamız hariç evimizin kül olduğunu rahatlıkla görebiliyorduk. Komşularımız perdelerinin bir kenarını kaldırıp evimize bakıyorlardı. Ancak kimse korkuyu yenip gelemiyordu. Nihayet bir sokak ötede oturan komşumuzun yaşlı annesinin sesini duyuldu. Evin halini gören yaşlı kadın hüngür hüngür ağlamaya başladı. Gözü babamın cesedine ilişince annemi teselli etmeye çalıştı.

Güneş tepeye çıktığı halde yaşlı nenenin dışında komşulardan hiçbiri kapımızı çalmamıştı. Cenazemiz yerde kalmıştı. Komşularımızın evine giden annem şehirdeki akrabalarımızı aradı. Evimizin basıldığını, babamın şehid edildiğini, cenazeyi kaldırmalarını istedi. Korkudan gelemeyeceklerini söyleyen amca ve dayılarım bir daha aramamasını istediler.

Annemin elinden hiçbir şey gelmiyordu. Tek başına cenazeyi kaldıracak imkanı da yoktu. Yardım edecek hiçbir Allah’ın kulu da bulunmuyordu. Herkes bir sonraki gece evinin basılmasından ve aynı akıbeti yaşamaktan korkuyordu.

Çaresiz annem sağa sola koşturuyordu. İnsanların bu kadar korkak oluşlarına ve yaşadıkları zillete isyan ediyordu. Hayatının en büyük çaresizliğini yaşıyordu. Babamın cebimi karıştırdı. Cüzdanını çıkartıp içine baktı. Bir kenarına sıkıştırılmış birkaç telefon numarasının bulunduğu bir kâğıda rastlamıştı. Numaralardan ikisinin komşu şehirde oturan babamın arkadaşlarına ait olduğunu anlaması uzun sürmedi. Karşı komşuya gidip telefon etmek istedi. Korkuya kapılan komşu telefona izin vermedi. Diğer komşu da aynı bahaneyi ileri sürerek kapıyı açmadı. Bunu üzerine yaşlı nenenin evine gitti. Torunları engellemek istedikleri halde annemi içeri alan nene, istediği yeri arayabileceğini söyledi.

Babamdan birkaç kez duyduğu halde arkadaşlarını tanımıyordu. Telefonu bir kadın kaldırdı. Kendisini tanıtan annem evimizin baskına uğradığını, babamın şehit düştüğü, cenazesinin yerde kaldığını söyleyip yardıma gelmelerini istedi.

Yanmış evimizde dumanlar içinde kale gibi yükselen odamızda otururken fazla da bir zaman geçmeden çarşaflı iki kadın çıkageldi. Duygusal bir ortamda annemi kucaklayıp sabır dileğinde bulundular. Zehra’yı kucaklarına alıp öptüler.

Annemin verdiği haberin doğru olup olmadığını araştırmaya gelmişlerdi. Düşmanın bir tuzağı olabilir endişesiyle teftiş gibi bir şeydi yaptıkları. Gözlerinde korku yuvalanmış Zehra’yı kucaklarına alan kadınlar, birkaç dakika içinde Zehra ile birlikte ayrıdılar. Aradan fazla da bir zaman geçmeden çoğunluğu genç 15-20 kişi evimize geldi. Beni kucaklayıp gözlerimden öptüler. Annemi yalnız bırakmamak için beş tane de çarşaflı kadın gelmişti. Gün ortasında gür sesle tekbirler getirerek cenazeyi evden alıp camiye götürdüler. Burada kefenleyip namazını kıldıktan sonra hep beraber kabristana hareket ettik. Tekbirlere hiç ara vermediler. Şehrimizden bir tane Allah’ın kulu cenazeye katılmamıştı. Ne dayılarımız vardı cenazede, ne amcalarımız. Kur’an, dua ve tekbirler eşliğinde şehidimizi toprağa gömüp mezarlıktan ayrıldık.

Annem bir taraftan yitirdiği babama üzülürken, en yakınlarımızın bizi yalnız bırakmasına kahroluyordu. Bizi yangından koruyan ve babamın arkadaşlarını yardıma gönderen Allah’a da hamd ediyordu.

Ne babamız vardı, ne evimiz vardı ne de bize yardımcı olacak akrabalarımız. Çaresizlik içinde kabristandan uzaklaşırken, çarşaflı kadınların en yaşlısı annemin yanına yaklaştı. Bundan sonra bu şehirde kalmamamız, kendileriyle gitmemiz gerektiğini istedi. Hiçbir imkânı olmayan çaresiz annemin bu isteğe hiçbir itirazı olmadı. Bizi evlerine götürüp sıcak şekilde karşıladılar. Evlerini ve yüreklerini açtılar. Ömrümüzün sonuna kadar unutamayacağımız lütuflarda bulundular.

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git