Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36

Bir Hadis:
Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

"SELAMETTEYİZ!"

Başta, bugünü diğer günlerden farklılaştıracak hiçbir özelliği görünmüyordu. Sıradan, sade ve olağan bir gündü. Bu normal günde her zamanki olağan işlerin programı aksamaksızın devam ediyordu.

Bir grup dostuyla tatlı ve gönüllerde derin izler bırakan hoş bir sohbetin doyum kabul etmez dakikalarına asılırken, yüzünde aldığı güzel bir haberin yansımaları iz yapmış genç dostlardan biri heyecanlı adımlarla yaklaştı. Tatlı sohbeti bölmeye ve gölgelemeye cesaret edemeyerek, daha doğrusu edebinin kontrol mekanizmasını aşamayarak sohbet halkasının bir kenarında çömelmeyi tercih etti. Ancak, heyecanının yoğunluğu sohbete kilitlenemediğini, başka duyguların kafasında baskın hal aldığını usta olmayan bakışlara bile rahatlıkla hissettirebiliyordu. Kısa sürede durumu okuyan Ağabey yumuşak bakışları ve tatlı kelimeleriyle gencin zihnini kurcalayan şeyin sebebini sordu. Ağabeyin tebessümü ve yumuşacık kelimeleri karşısında utana sıkıla heyecan bulutları arasında mekik dokurken ağzındaki kelimeleri birer boncuk gibi bir çırpıda ard arda sıralayıverdi;

- Ağabey! Bugün tahliye oluyorsunuz! Avukat haber getirdi!

Ağabeyin tebessümlü bakışlarında en ufak bir değişiklik meydana gelmemişti. Ancak, yanındakilerin hemen hemen tümü duydukları haberin verdiği sevinç karşısında derinlerden gelen ses tonuyla “Allahuekber!” dediler. Ağabey;

- Bir yanlışlık olmasın mı? Bunlar bizi nasıl tahliye ederler?

- Yanlışlık yok Abi! Bizzat avukattan duydum. Başvurunun olumlu cevaplandığını ve bu gece çıkacağınızı söyledi. Bunun üzerine Ağabey:

- Allah’tan hayırlısı! Demek ki Allah (CC) böyle murad etmiş, dedi.

Sıradan gün istisnai bir güne dönüşüvermişti. Beklenmeyen haber büyük sevince yol açmıştı. Müslümanlara tahammülsüzlüğün boyutunu bildiklerinden sürecin her an inkıtaya uğrayabileceğinden endişe ediyorlardı. Müslümanlar söz konusu olunca ülkenin hukuku çoğu zaman hasıraltı edildiğinden ani bir müdahaleyle işin önünün alınabileceği ihtimali her zaman varlığını koruyordu.

Ulaştığı dostlarla birebir ilgilendi. Sabır tavsiyesinde bulundu. Önemli olanın Allah yolunda mücadele olduğunu, bunun için mekânın fark etmediğini, içeri ve dışarısının, kısaca tüm yeryüzünün mücadele alanı olduğunu dile getirdi. Müslüman olarak Allah’ın nasip ettiği her zeminde mücadeleyi en güzel şekilde yürütmeyle görevli olduğumuzu anlattı.

Zindandaki dostlar gelişmeleri anlamlandırmada güçlük çekiyorlardı. Bütün bunların Allah’ın apaçık yardımlarından olduğunu, İslam düşmanlarını gaflete boğan Allah Teala’nın Mü’min kullarına lütuflarda bulunduğunu düşünüyorlardı. Zindanın duvarları arasında yankılanan bu heyecan verici hoş haber en fazla genç simaları etkilemişti. Çoğunun gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Zindanda uzunca yıllar kalacaklarını bekledikleri dostlarının çıkış haberi sevindirirken, yüreği yanık bir baba gibi başlarında bulunan, acı ve tatlı günleri onlarla birlikte paylaşan, bir anne merhametiyle kanat gerip bağrına basan Ağabeyin yanlarından ayrılması sıkıntı veriyordu. Bundan sonra zindanın dört duvarı arasında kendilerini öksüz gibi hissedeceklerini düşünüyorlardı. Aynı şekilde, yıllarını paylaştığı ve sonsuz muhabbet beslediği genç kardeşlerinden ayrılma düşüncesi Ağabeyin de yüreğinde onarılması güç sıkıntılara yol açmıştı. Ancak, dünyanın Mü’minlerin mücadele alanı olduğu, bütün şartlara hazır olunması gerektiği gerçeğiyle teselli buluyordu.

Demir kapıları sürgülenmiş zindanın kalın duvarları arasındakilerin çoğu gecenin simsiyah yorganının altında uykunun kanatlarına sığınıp derin uykuya dalarken Mü’min çehrelerin tümü ayaktaydı. Seferber olan Yusufiler dostlarını uğurlamaya hazırlanıyordu.

Zindan idaresinin resmi işlemleri epey sürmüştü. Saatler gecenin ikisini gerilerde bırakmıştı. Koğuşlara dayanan zindan görevlileri, tahliye edileceklerin isimlerini bir bir okudular. İsimleri okunanların eşyalarını alıp kendileriyle birlikte gitmelerini istediler.

Dostlardan ayrılık zordu. Genç simaların hüngür hüngür ağlayışları yüreğini en derin yerinden dağlıyordu. Ağırlaşmış duygu dalgalarının bir kısmı onun da yüreğine çarpmıştı. Ancak, gençlere cesaret vermek ve teskin etmek için var gücüyle metin olmaya çalışıyordu.

İdaredeki bir dizi işlemden sonra demirden koca kapılar bir bir açılmaya başladı. Ayrılığın çok zor olduğu dostlarla son vedadan sonra çıkışa doğru harekete geçtiler. Arkalarından tekbir sesleri yükselirken duygusal, aynı zamanda dramatik bir atmosferde ilerleyip sondaki en büyük kapıya yürüdüler. Büyük kapı açıldığında saatlerdir yağmur altında bekleyen dostlarla karşılaştılar. Kapının açılışıyla zindanın önündeki dostların tekbir sesleri yeri göğü inletmeye başlamıştı. Bu büyük günün, bu büyük buluşmanın sevinci ve intizarın hayırlı kavuşmayla sonuçlanması dost ve yakınları sevinç gözyaşlarına boğmuştu. Kışın dondurucu soğuğu ve çiselenen yağmur altında saatler süren intizarla o güzel anı beklemişlerdi. Yerin ıslak ve çamur oluşu şükür secdesine kapanmalarını engellemişti. Ancak herkesin dudağından bu büyük anı yaşatan Allah’a şükürler boşalıyordu.

İslam düşmanlarının anlayamadığı, kavrayamadığı ve derk edemediği tek şey, bilimin bile karşılığını bulmada aciz kaldığı bu büyük sevinç tablosuydu. Çoğunun akrabalıkları bulunmadığı halde dondurucu kış gecesinin kalbinde saatlerce bekleyişleri, marşlar eşliğinde halay çekmeleri, tekbirlerle yeri göğü inletmeleri ve sevinçten hüngür hüngür ağlamalarının ne demek olduğunu sadece inançlı yürekler bilirdi. İşte bu anlayamama, kavrayamama ve derk edememe düşmanlıklara ve ardı arkası kesilmeyen saldırganlıklara yol açacaktı.

Kapının hemen önünde bekleyen dostlardan birkaçıyla birlikte kalabalığın arasından zor bela ilerleyip önceden hazırlanan arkası açık bir arabanın üzerine çıktı. Buradan binlerin sevgi seline tanık oluyordu. Uzatılan megafonla dost ve yakınları selamladı. Şükranlarını bildirdi. Sonraki günlerde dostlarla bir bir kucaklaşıp hasret gidereceklerini dile getirip zahmetlerinden dolayı hepsine teşekkür etti.

Bu ilk saatlerde evine, çocuklarının ve yaşlı annesinin yanına dönmeyi asla düşünmüyordu. Aziz dostunu, on bir yıl önce Mü’min bir topluluğa karşı dayatılan büyük saldırıda ayrı düştükleri büyük insanı ziyaret etmeden hiçbir yere gitmeyecekti. Huzuruna çıkmayı, toprağına kapanmayı, hasret gidermeyi, içini dökmeyi böylece on bir yıllık ayrılığın sıkıntı ve zorluklarını bir bir silip atmayı ve gönlünden akan kelimelerle birebir sohbet etmeyi tasarlıyordu. Eve götürmek için bekleyen dostlara “Batman’a gideceğiz! Aziz dostu ziyarete!” deyince güzergâh değişiverdi. Diğer zindan dostları da Ağabeyle birlikte gitmeye hazırlanmışlardı.

Eve dönmek için hazırlanan dostlardan önemli kısmı zindan dostlarının kervanına katılıp Batman’a hareket etti.

Ve tarih, on bir yıl önceki acı ve zor günde ayrılmak zorunda kalan iki eski dostun muhteşem buluşma anına tanık oluyordu. Biri şehadet şerbetini içip cennete doğru kanatlanmış, diğeri ise Yusufi mekânda kavuşmanın intizarıyla tutuşmuştu. Yanan yüreği ve boşalan sımsıcak gözyaşlarıyla yaklaştı aziz dosta. Selamdan sonra yanaklarını ıslatan gözyaşları ardı ardına boşalırken on bir yıl önce olduğu gibi aziz dostun karşısında duruyormuşçasına konuşmaya girdi. On bir yıldır dert ve sıkıntılardan kabuk bağlayan yüreğini boşaltmaya başladı. Aziz dostu, kendisini can kulağıyla dinliyormuşçasına dert ve kederini döktü.

On bir yıllık özlem ve hasretini gidermeye çalışıyordu. Allah izin verirse sık sık ziyaretine gelme duygularıyla vedalaşıp ayrıldı aziz dosttan. Kabristan’daki başka dost ve yakınları ziyaret edip dualar okudu.

Her taşı anılarla yüklü İslam’ın şehri Batman’da kimselere haber vermeden gelmelerine rağmen çok sayıda dost haberdar olup mezarlığa akın etmişti. Birer birer kucaklaşıp hasret giderdi. Ağır duyguların hâkim olduğu atmosfer Batman’daki buluşmada da kendini hissettiriyordu. Sevinç ve mutluluk dostların gözlerinden sel olup akıyordu. Israrlara rağmen Batman’da kalamayacaklarını dile getirdi. İlk elden başka dostları ziyaret etmeleri gerektiğini söyledi. Sabahın erken saatlerinde toplanan dostlarla bir bir vedalaşıp yeniden yola çıktılar.

Yusufilerin kervanı büyük bir konvoya dönüşmüştü. Bu seferki istikamet Mazıdağı’ydı. Burada başka dost vardı, dostlar vardı. Çokları gibi mazlumiyetin kollarında bedenlerine sıkılan kurşunlarla Rablerine yürümüşlerdi. Fırtınanın şiddetle estiği ve Mü’minlerin tepesine ateşin yağdığı o zor günlerde cenazelerini kaldıracak kimsecikleri yoktu. Mazlum yüreklerin şiddetli imtihan günleriydi o günler. Sistemin kalıplarına uymayı kabul etmeyen Müslümanların suçlu kabul edildiği zamanlardan biriydi. İslami duyarlılığa sahip insanların evleri basılıyor, çoğu kurşunların hedef oluyordu. Sağ kalanların uğrak yeri ise aylarca devam eden işkencehanelerdi.

Oysa her şeyin hakimi olan Allah Teala günleri değiştirmişti. Bütün engellemelere rağmen zulme uğrayan Mü’minler, Mustazaf halkın coğrafyasına güzellik katan güller gibi açılmışlardı. Yıllarca zindanda tutulan Yusufiler, dostlarını bağırlarına basmaya geliyorlardı. Belki de gecikmiş bir kavuşmaydı bu. Ancak bütün zamanları elinde bulunduran Allah Teala, Mü’minlerin zikir yüklü intizarını şirin kavuşmalara çevirmişti.

Bu küçük şehirde ilk ziyaret yeri kabristandı. Aziz dostların kabirleri bir bir ziyaret edildi. İntizar günlerinin hasreti bolca giderildi. Uzun uzun dualar edildi. Gözyaşları sel olup aktı. İntizar ateşi muhabbetin kolları arasında sönüp erimeye başladı.

Uzun yıllar hasreti çekilen vefalı köyün vefalı dostlarına yöneldi muhabbet kervanı… Yılların büyüttüğü özlem dağları sevgi ve muhabbet dalgaları arasında buz kütlesi gibi çözülüverdi. Bolca sohbetler yapıldı. Vefalı köy, toprağına ayak basan muhabbet kervanıyla tarihinin en büyük bayramını yaşıyordu. Ancak ayrılığın uzun yıllarında özlem kabuğu bağlamış hasretlerin doyum kabul etmez sohbetleri günlere sığmayacak kadar çoktu. Birkaç saat sonra ayrılık vaktiydi. Vedadan sonra muhabbet kervanı yeniden yollardaydı!

Akşam saatlerinde yolculuk yeniden Diyarbakır’aydı! On bir yıldır dört duvar arasında yaşayan Yusufilere ulaşma ümidinin tutuşturduğu intizar ateşiyle, boyunları bükük, yürekleri kan ağlayan çocukların yaşadığı acıyı sona erdirmeye gelmişti sıra. Gözleri evlerin kapılarında, ellerinde tespihler, dudaklarında yağmur gibi boşalan zikir taneleri, pak ve tatlı dualar atmosferinde Rablerine yalvaran yüreği yanık anne ve babaları görmeye gelmişti sıra.

Can Ağabey on bir yıldır aynı mekânı paylaşan ve aynı çileyi çeken dostlarıyla vedalaştıktan sonra gecenin derinliklerinde evine varabilmişti. Kapı açıldığında elinde her zamanki gibi tespih, gözleri zayıflaşmış, yüz çizgilerinde çile ve sıkıntıların izleri derin yuvalara dönüşmüş, gözlerini evin dış kapısından hiçbir zaman ayırmayan, intizarı bütün ruhu ve bedeniyle yaşayan anneyle karşılaştı. Yaşlı annenin ellerine kapandı. Yılların intizarıyla yüreği tutuşan anne gözlerinden boşalan yaşlarla sarıldı evladına. Kafasından öpüp, bağrına bastı. Ardından;

- Kuré min! Tu hati, xwazka Hüseyn û Sülhaddin û zaroké min dın ji bıhatına!

Cümlesi hıçkırıklar arasında dudaklarından boşalıverdi. Yüzünde tebessüm eksik olmayan Can Ağabey, bu acıklı sözü duyunca adeta en derin yerlerinden vurulmuştu. Gözlerinden ardı ardına yaşlar akmaya başladı. Birdenbire evin mutlu havası ağır duygu bulutları arasında hüzünlü bir matem havasına dönüştü.

Gözleri yaşlı piré hepsinin annesiydi. Sıkıntılı günlerde yaşanan her acı annenin yüreğini dağlamış, günlerce ağlamasına, hayatını yasa boğmasına ve uzun uzun dualarda bulunup Allah’dan yardım dilemesine yol açıyordu. Ancak, azizlerinin bir kısmı dönerken, bir kısmının dönmemesi, hepsinden öte yeryüzündeki hayattan kopup gitmeleri yaşlı anneyi ağır kederlere sürüklemişti. Yine de bu günlere ulaştırdığı için Allah’a şükrediyordu.

On bir yıl önce terk ettiği çocuklar kocaman olmuştu. Artık evin küçükleri de vardı. Dedelerini görmeyen, anneleri ve nenelerinden dedeleriyle ilgili bir sürü şey öğrenen cıvıl cıvıl torunlar dedelerinin ellerine kapandılar.

Ertesi gün ilk işi yıllardır göremediği dostlarla görüşme, bağrına basma ve doya doya hasret gidermekti. Bir derneğin salonundan istifade etmeye başladı. Köylerden ve şehirlerden yola çıkan dostlar Can Ağabeye görmek için Diyarbakır’a hareket ediyorlardı. Zindandan çıkan diğer dostların da bir kısmı buradaydı. Bu büyük coşku ve muhabbet yüklü saatler akşamın geç saatlerine kadar devam ediyordu.

Allah dostlarının mutluluğu sürerken, bu sevgi kıvılcımı birilerini derinden sarsmaya başlamıştı. Teslimiyeti kabul etmeyen Mü’minlerin özgür olmalarına tahammül edemeyenler amansız bir saldırı başlattılar. Yalan, yanlış ve iftira içerikli haberlerle televizyon ekranlarını kuşattılar. Ardı arkası kesilmeyen saldırılar karşısında yeni arayışlara giren iktidar partisinin önde gelenlerinden biri, “Şu anda bile yargı isterse bu işi bir saatte halleder” deyince, tehlike çanlarının çalmaya başladığı anlaşılmıştı. İkinci gün akşamın ilerleyen saatlerinde Can Ağabey ve diğer Yusufiler, bu aşamadan sonra tedbir almalıydılar. Artık yeni hayatı adımlama ve hicrete yürüme zamanıydı.

Dağ taş aramaya koyuldu devlet! Birkaç gün önce kendi kanunlarına dayanarak serbest bıraktıklarını hiçbir kanuni gerekçe olmadan zindana atmak için çabalıyordu. Ancak yer yarılmış içine girmişlerdi sanki. Şeref meselesi olmuştu devlet için! Ne pahasına olursa olsun, iki üç gün önce tahliye ettiklerini bir kez daha zindana kapatacak, bir daha asla bırakmayacaktı. Çünkü ülkenin biricik kanunu ve yargıcı olduğunu icraatlarıyla ortaya koyan basın böyle istiyordu.

Allah yolunda çalışmaktan ve halka hizmetten başka hedefleri olmayan Mü’minler şiddetli operasyonlara maruz kaldılar. Devletin yabancısı olmadığı balyozlar kullanılarak onlarca sivil toplum kuruluşunun kapıları kırılıp baskınlar yapıldı. Yüzlerce polis harekete geçirilip büyük gürültüler arasında Mü’minlerin evleri basıldı. Ağır hakaretler yapıldı. Gecenin derin sessizliğinde Müslümanların yuvalarına dalan polisler silahlarının namlularını küçücük yavruların kafalarına dayayıp korku ve panik içinde uykularından uyanmalarına ve şiddetli ürküntüyle sarsılmalarına sebep oldular.

Ortada hiçbir gerekçe yokken, birçok Müslüman’ı zindanlara doldurup intikam almaya ve kendilerini tatmine çalışıyorlardı. Oysa Allah Tela, onların bütün hesaplarını altüst etmiş, oyunlarını boşa çıkarmıştı.

Bütün bunlar bir-iki aylık bir süre zarfında gerçekleşti. İki aylık sıkıntılı ve endişeli bekleyişten sonra güzel bir mektup, hoş bir müjde ve tatlı bir beşaret mustazaf yürekleri sevinç ve mutluluklarla buluşturdu. Mektup gönderen Can Ağabey “Selametteyiz!” diyordu. Mustazaf yürekler her zamanki gibi “Allahuekber!” deyip derin bir nefes aldılar. Sonsuz lütuflarda bulunan ve Mü’min kullarını koruyan Allah’a şükrettiler. Ve hep selamette olmaları ve hep mutlu olmaları için nasırlaşmış alınları ve karıncalaşmış elleriyle Rablerinin dergâhına açılıp duaya durdular.

Abdullah ŞAFAK

Diger Basliklar
   ZİNDANDAKİ ADAM
   AYRILIK!
   HIÇKIRIK!
   ERKEN ÖLÜR ANALAR!
   ZİNDANI SARAN ÖFKE!
   BİAT
   BULUŞMA
   YAŞLI GENERAL
   ARTIK HER ŞEY İÇİN ÇOK GEÇ...
   EY BİRADER
   AĞIR CEZA
   ÇOCUK
   HASRET
   35 CAN
   YENİ BİR GÜN DOĞUYOR
   DEĞİŞİM
   DOĞUM
   BASKIN
   İSYAN ATEŞİ
   BAYRAM SABAHI
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git