Bismillahirahmanirrahim “Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal: 46) “Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever.” (Saf: 4) “Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.” (Şura: 39) “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buhari, Müslim) Müslümanlar asr-ı saadette altın dönemini yaşadıktan sonra, hatta son iki İslam halifesi döneminden itibaren kendilerini büyük sorunlar içerisinde buldular. Bir taraftan Peygamber (sav) mirası olan halifelik saltana dönüştürülmeye çalışılmış, öbür yandan bu sürecin getirmiş olduğu zulüm ve korku havası kocaman İslam âlemini adeta sindirmişti. Bu duruma karşı ilk mücadele meşalesini yakan Hz. Hüseyin’in (ra) çabası, mevcut saltanatın aşırı zulmü ve ona destek sözü veren zavallıların ihaneti yüzünden başarılı olamadı. O gün bu gündür gerek dâhili gerekse harici zulüm ve küfür güçlerine karşı sayısız mücadeleler verilmiş, bu mücadeleler nice kahramanlar yetiştirmiştir. İslami Mücadele tarihinde en önemli unsurlardan biri, Müslümanların yekvücut hareket etmeleri gerekliliğidir. Bunu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bolca görmek mümkündür. Müslümanlar ne zaman beraberlik ve dayanışma içerisinde zulüm ve küfür güçlerine karşı mücadele etmişlerse bu mücadelede genellikle kazanan taraf olmuşlardır. Fakat bölük pörçük bir şekilde olduklarında sürekli zalim ve kâfir güçlerin adeta oyuncağı durumuna düşmüşlerdir. Allah’ın (cc) yardımının birlik içerisinde hareket eden Müslümanlara olduğuna bir hadisi şerifte şöyle işaret edilir: "Allah'ın yardımı cemaatle beraberdir. " (Tirmizi) Yine İslam dini uğruna mücadele eden Müslümanlara Allah’ın mutlak yardım edeceği ayet-i kerimede şöyle izah edilir: “…And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür.” (Hac: 40) Allah’ın (cc) yekvücut hareket eden Müslümanlara yardımına dair birçok örnek verilebilir. Rasulullah (sav) döneminde yapılan savaşların hemen hepsinde düşman güçlerinin sayısı Müslümanlarınkinden çok fazla olmasına rağmen Allah’ın (cc) yardımıyla Müslümanlar kâfirlere galebe çalmışlardır. Çağımızdan iki örnek verecek olursak bunlardan biri Afganistan diğeri Filistin’dir. Afganistan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra oradaki Müslüman cemaatler güçlerini birleştirerek bu düşmana karşı kıt imkânlarıyla savaş verdiler. Sonunda dünyanın iki süper gücünden biri olan Sovyetler Birliği yenilerek Afganistan’ı terk etmek zorunda kalmıştı. Filistin’e gelince, yarım yüzyılı aşkındır başta İngiltere’nin daha sonra da ABD’nin son model silahlarla donattığı İsrail işgal gücü bütün zulüm ve yıkımlarına rağmen Filistin Müslüman halkının mücadelesini durduramamış, onca gücüne karşın kıt imkânlara sahip Filistin mücahitlerine karşı aciz duruma düşmüştür. Daha geçenlerde sona eren 22 gün savaşında İsrail, ABD’nin en son ürettiği silahlarla mazlum Filistin halkı üzerine yüzbinlerce ton bomba yağdırarak Gazze’yi adeta harabeye çevirdi. Sivil katliamının yaşandığı saldırıda 1300’ü aşkın Filistinli şehid oldu, 5500’ü aşkın kişi de yaralandı. İsrail, bütün bu yıkıma rağmen HAMAS mücahitlerinin şanlı direnişini kıramamış, karadan şehre girememiş ve sonunda biçare tek taraflı ateşkes kararı almıştır. Bütün bu olaylar bize Müslümanların, ayeti kerime ve hadis-i şeriflerde geçen kardeşlik, tesanüd, vahdet ve direniş halinde olmaları gerekliliğini hatırlatıyor. Konuya bir de Bediüzzaman Hazretlerinin penceresinden bakalım: “…"Haricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dâhilî adavetleri unutmak ve bırakmak" olan bir maslahat-ı içtimaiyeyi en bedevi kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemaat-ı İslâmiyeye hizmet dava edenlere ne olmuş ki; birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz'î adavetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar. Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir. Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hıyanettir…” “…İşte ey mü'minler! Ehl-i iman aşiretine karşı tecavüz vaziyetini almış ne kadar aşiret hükmünde düşmanlar olduğunu bilir misiniz? Birbiri içindeki daireler gibi yüz daireden fazla vardır. Her birisine karşı tesanüd ederek, el-ele verip müdafaa vaziyeti almaya mecbur iken; onların hücumunu teshil etmek, onların harîm-i İslâma girmeleri için kapıları açmak hükmünde olan garazkârane tarafgirlik ve adavetkârane inad; hiçbir cihetle ehl-i imana yakışır mı? O düşman daireler ehl-i dalalet ve ilhaddan tut, tâ ehl-i küfrün âlemine, tâ dünyanın ehval ve mesaibine kadar birbiri içinde size karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal'an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal'a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..” “… Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَا الْمُوءْمِنُونَ اِخْوَةٌ kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz….” “İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. Hayat-ı içtimaiyenizle alâkanız varsa, اَلْمُوءْمِنُ لِلْمُوءْمِنِ كَالْبُنْيَانِ الْمَرْصُوصِ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضًا düstur-u âliyeyi düstur-u hayat yapınız, sefalet-i dünyeviyeden ve şekavet-i uhreviyeden kurtulunuz!..” (Mektubat: 269 -270) Biz Müslümanlar olarak bütün bu ayet, hadis ve İslam önderlerinin tavsiyelerinden gerekli dersleri çıkararak kendimize çeki düzen vermek zorundayız. Yapabileceğimiz en asgari şey; bizim dışımızdaki İslami cemaatleri küçük düşürme, hor görme, çeşitli ithamlarda bulunma, onların aleyhinde konuşma, önyargılı olma, çekememe gibi tavırlarımızdan vazgeçerek İslami mukaddesatları savunma hususunda ortak yapabileceğimiz işleri birlikte yapmaktır. Aksi takdirde dâhili ve harici düşmanlara yem olmaktan kurtulamayız. Allah’a (cc) emanet olunuz… Kerim Yararlı |