Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
Hicri Kameri takvime göre yeni yılın ilk ayı olan Muharrem’e girmiş bulunmaktayız. Muharem Ay’ı Hicri Kameri takvimin ilk ayı olmasının yanında içinde birçok önemli tarihi hadisenin yaşandığı, Resulullah (sav) tarafından ‘Şehrullah’ -Allah’ın (cc) ayı- olarak isimlendirilen, içinde birçok hayır ve bereketi barındıran mübarek bir aydır. Muharrem Ayı’nın haram aylardan olduğu ayet-i kerime ve hasid-i şeriflerde şöyle geçmektedir:
“Gökleri ve yeri yarattığı gündeki yazısına göre, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. Bu dosdoğru dindir. Artık o aylar içinde nefislerinize zulmetmeyin. Müşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa siz de onlarla topluca savaşın. Şunu bilin ki, Allah, takva sahipleriyle beraberdir.” (Tevbe: 36)
Ebu Bekre Nufey b. El-Hâris es-Sakafî (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Zaman, döne döne Allah'ın arz ve semâvâtı yarattığı gündeki düzenini tekrar buldu. Sene on iki aydır. Bunlardan dördü haram aydır. Haram aylar da üç tanesi peş peşe gelir: "Zül-kade, Zü'l-hicce ve Muharrem. Bir de Cumâdî ve Şâban ayları arasında yer alan Mudarlılar'ın Receb'i." (Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud)
Muharrem Ayı’nın faziletleri bazı bazı hadis-i şeriflerde şöyle geçmektedir: Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç (ayı) şehrullah olan Muharrem Ayı’dır. Farz namazdan sonra en efdal namaz da gece namazıdır." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)
“Hz. Ali’nin (ra) anlattığına göre bir adam ona sorar: "Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" Ali (ra) şu cevabı verir: "Ben bu soruyu Resulullah'a soran kimseye rastlamamıştım. Nihayet bir adam sordu. O zaman ben de yanlarında idim. Dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü! Ramazandan sonra hangi ayda oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" Şu cevabı lütfettiler: "Ramazan dışında da oruç tutmak istersen Muharrem ayında tut. Çünkü o Şehrullah (Allah'ın ayı)’dır. O ayda bir gün vardır ki, Allah onda bir kavmin günahlarını affetti, bir başka kavmin günahını da affedecek." (Tirmizi)
Aşura Aşûra; Muharrem Ayı’nın 10. Günü olup eski tarihlerden beri bilinen ve yâd edilen bir gündür. Yahudiler Aşûra’yı Hz. Musa’nın (as) ve İsrailoğullarının Firavun’un zulmünden kurtulduğu, Firavun ve askerlerinin suda boğulduğu gün olarak kabul eder ve o gün oruç tutarlar.
İbnu Abbâs (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) Medine'ye gelince, Yahudileri Aşûra günü oruç tutar gördü. Onlara: "Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu. "Bu, sâlih (hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Benî İsrâil'i düşmanlarından kurtardı. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu" dediler. Resûlullah (sav): "Ben Musa'ya sizden daha layığım" buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını emretti." (Buharî, Müslim, Ebu Davud)
Aşûra ile ilgili diğer rivayetler de şöyle:
İbn-i Abbâs (ra) der ki Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: "Ben, gelecek yıl sağ olursam, dokuzuncu günü de oruçlu geçireceğim” (Müslim, İbni Mace, Ahmed)
Katâde (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) buyurdular ki: "Aşûra orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah(ın rahmetin)den umarım." (Tirmizî)
Çeşitli kaynaklarda geçen ve Aşûra günü vaki olduğu kabul edilen birçok olay vardır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
- Hz. Âdem’in (as) tövbesinin kabul edilmesi - Hz. Nûh’un (as) gemisinin Cudi dağına oturması - Hz. İbrahim’in (as) Nemrûdun ateşinden kurtarılışı - Hz. Yakub'un (as), oğlu Hz. Yusuf'a (as) kavuşması - Hz. Mûsâ (as) ve İsrâiloğulları’nın Firavun’un zulmünden kurtulmaları - Hz. Yûnus’un (as) balığın karnından çıkarılması - Hz. Eyyûb’un (as) hastalıktan kurtulması…
Kerbela Mezâlimi Yukarıda tarihi sürecine değindiğimiz Aşura, Hicri 61 yılının 10 Muharrem günü Peygamber Efendimiz’in (as) sevgili torunu Hz. Hüseyin’in (as) 72 yareniyle birlikte Kerbela’da Yezid askerleri tarafından şehid edilmesiyle apayrı bir çehreye büründürülmüştür. O güne kadar sevinç ile yâd edilen Aşûra, Kerbela katliamından sonra üzüntü, gözyaşı ve yas ile özdeşleşen bir gün halini aldı. O nedenle günümüzde Aşura denilince akla ilk gelen olay Kerbela katliamıdır. Hz. Hüseyin’in (as) bu topraklarda şehid edileceği haberini Resulullah (sav) daha hayatta iken haber vermiştir. Bu rivayet hadis ve tarih kitaplarında uzunca geçmektedir.
Ehl-i Beyt ile saltanat mücadelesi Hz. Ali (ra) ile Muaviye dönemine dayanır. Hz. Ali (ra) şehid edildikten sonra hilafet görevi Hz. Hasan’a (ra) verilir. Hz. Hasan (ra), hilafet görevini ümmetin maslahatı gereği Muaviye’ye devretmek zorunda kalır. Muaviye hilafet müessesesini saltanata dönüştürmüş, ölmeden önce de bu saltanatını oğlu Yezid’e devretmiştir. Muaviye öldükten sonra oğlu Yezid İslam beldelerinden bey’at toplamaya başlar. Hz. Hüseyin (ra) kendisine bey’at etmez. İlk etapta ailesiyle birlikte Medine’den Mekke’ye gider. Bu arada Küfeliler peş peşe mektuplar göndererek kendisine bey’at etmek üzere ısrarla Küfe’ye gelmesini isterler. Hz. Hüseyin (ra) bunu fırsat bilerek Dedesinin (sav) hilafet mirasını saltanata dönüştüren Emevi hanedanından bu emaneti alıp asıl hüviyetine kavuşturmak amacıyla ailesi ve yarenleriyle birlikte Irak’ın Küfe Şehri’ne doğru hareket eder. Seçkin bazı sahabeler ve yakın akrabaları Hz. Hüseyin’in (ra) Küfe’ye gitmesini uygun görmemiş, Küfe halkının kendisine yâr olmayacağını söyleyerek onu bu kararından vazgeçirmek istemişlerdir. Ancak Hz. Hüseyin, rivayetlere göre rüyasında Dedesi Hz. Peygamber’den (sav) Küfe’ye gitme yönünde aldığı işareti de ilham alarak, kararından vazgeçmeyip yoluna devam eder. Oysa Küfe’nin korkak ve dönek halkı verdikleri sözden çark etmiş, Hz. Hüseyin (ra) tarafından daha önce elçi olarak gönderilmiş olan Müslim b. Akil’e (ra) sahip çıkmamış, onu yalnız bırakarak şehid edilmesine seyirci kalmışlardı. Hz. Hüseyin (ra) sözkonusu acı haberi Küfe yolundayken alır ancak yolundan dönmez ve Kerbela mıntıkasına kadar yol alır. Burada Yezid’in ordusu tarafından kuşatılır. Anlaşma sağlanması için iki taraf arasında bazı görüşmeler yapılır. Bu çabalardan bir sonuç çıkmayınca savaş başlar. Emevi Saltanatı askerleri acımasızca bu mubarek topluluğa saldırırlar. Gözü dönmüş askerler 72 kişiyi şehid ettikten sonra Hz. Hüseyin’i (ra) de şehid ederler ve mubarek başını gövdesinden ayırırlar. 57 yaşındaki bu mubarek vücutta otuz üç mızrak yarası ile otuz dört kılıç yarası tesbit edilmiştir.
Kerbela; Peygamber torunu ile fasık Yezid’in, hidayet ile fıskın, adalet ile zulmün, hilafet ile saltanatın, sadıklar ile döneklerin, kahramanlar ile korkakların, İslam fedaileri ile dinini dünyasına değişenlerin… savaşıdır.
Kerbela; Hz. Hüseyin’in (ra) “Heyhat minne-zzilleh!” (Zillet bizden uzaktır!) mubarek sözünün ispatlandığı er meydanıdır.
Kerbela vakıasından alacağımız birçok dersler ve mesajlar vardır. Bu mesajların en önemlilerinden biri; Peygamber torunu mubarek zatın az bir sayıyla, Allah’ın hükümlerini rafa kaldıran, Müslümanları hileli yollar ve güç kullanarak korkutup sindiren şehvet sapkını ve sarhoş Yezid’in binlerce kişilik ordusuna karşı kıyam etmesidir. Hz. Hüseyin bu tavrıyla hakkın fısk ve sapkınlık karşısındaki kararlılık ve dik duruşunu temsil etmiş, kıyamete kadar zalimlere karşı mücadelenin meşalesini yakarak ‘Zillet altında yaşamaktansa izzetli bir şekilde Allah (cc) yolunda ölmeyi’ tüm nesillere ders olarak vermiştir.
Hz. Peygamber’in (sav) sünneti olan Tasua günü(Muharrem’in 9. günü) ile Aşura’yı (Muharrem’in 10. Günü) oruç tutmayı unutmayalım. Bununla birlikte Hz. Hüseyin (ra) ve yarenlerinin katliamını hatırlayıp gözyaşı dökerek kendimize gerekli dersleri çıkarmaya çalışalım.
Bu vesile ile Cenabı Allah (cc)’dan Hicri yeni yılın tüm Müslümanlar için uyanış, kurtuluş, özgürlük ve vahdete vesile olması dilerim.