Bismillahirrahmanirrahim
Geçen
yazımda İslam kardeşliğinin bizlere yüklemiş olduğu sorumluluklara değinmiştim.
Bu yazımda ise yine önceki konuyla bağlantılı olarak, kardeşliğimize halel
getiren hususlara değineceğim inşallah. Bilindiği üzere Allah (cc) ve Resulünün
(sav) bizi nehyettiği her şey, zarar, ziyan, huzursuzluk, zulüm, düşmanlık,
tefrika gibi olumsuz vasıflar içerir. Bu bağlamda, geçen yazıda ele aldığımız
hadisi şerifte geçen ve Müslümanların sakınması gereken hususları özetleyerek
konumuza açıklık getirmeye çalışalım:
-Hased
-Aldatma
-Buğz
-Küsme
-Başkasının ticaretini bozma
-Zulüm
-Yardımı kesme
-Yalan konuşma
-Hor görme
-Müslümanın canına kıyma
-Müslümanın malına el koyma
-Müslümanın namusuna göz dikme
-Kötü zan
-Tecessüs…
Bütün bu vasıflar, Müslümanlar arasında olması gereken insicamı bozar, şeytanın
emellerine ortam hazırlar ve en korkuncu Müslümanlar arasına büyük fitnelerin ve
düşmanlıkların girmesine sebebiyet verir. Bunlar içerisinde en ağır olanı da
haksız yere başka bir Müslümanın canına kıymadır. Kardeşin kardeşi öldürme
illeti Hz. Adem’in (as) çocuklarına dayanır. Kıskançlık duygularını gemleyemeyen
Kabil, şeytanın da teşvik ve dürtüklemesiyle kardeşi Habil’in canına kast eder
ve onu öldürür. Bu, insanlık tarihinde dökülen ilk kandır. Bu kan dökme olayı
ileride dökülecek olan kardeşkanları için kötü bir çığır olmuştur. Bu olay,
insanoğlunun ‘ahsenut- takvim’ vasfı yanında ‘esfeles-safilin’ derekesine de
düşebileceğini bize göstermiştir. Ayet ve hadislerde Müslüman kanı dökmenin ne
kadar büyük bir zulüm olduğu ve cezasının büyüklüğü hususunda çok bariz
açıklamalar mevcuttur. Bu konu ile ilgili bazı ayet ve hadisleri şöyle
sıralayabiliriz:
“Kim bir mümini kasden öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı
cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap
hazırlamıştır. “ (Nisa: 93)
“İşte bu yüzdendir ki İsrailoğulları’na şöyle yazmıştık: “Kim, bir cana veya
yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana
kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün
insanları kurtarmış gibi olur…” (Maide: 32)
“Şüphesiz ki dünyanın zeval bulması (sonunun gelmesi) Allah için Müslüman bir
kişinin öldürülmesinden daha hafiftir. “ (Tirmizi)
“Allah’tan başka ilâh olmadığına, benim Allah’ın Rasûlü olduğuma şahidlik eden
Müslüman bir kimsenin kanı ancak şu üç husustan birisi dolayısıyla helâl olur:
Zina eden evli, cana karşılık can ve dinini terk edip cemaatten ayrılan. “ (Buhari,
Müslim)
Müslüman bir şahsın öldürülmesini gerektiren sebepler, ayet ve hadislerde
belirlenmiş, İslam alimlerince de bu ayet ve hadislerin ışığında kıyas yoluyla
belirlenen sınırlı bazı hallerde ancak olabilir. Bu işi de –nefsi müdafaa
dışında–İslami bir otorite yapabilir. Fertler tek başına bu işi yapma yetkisine
sahip değildirler.
Günümüzde başkalarını çok rahat bir şekilde tekfir eden anlayış, büyük bir fitne
olarak orta yerde durmaktadır. İlimden yoksun, sadece ahkâm ile ilgili bazı ayet
ve hadisleri ezberleyerek kendi sığ görüşleriyle insanları tekfir etme davranışı
bulaşıcı bir hastalık gibi ümmet içerisinde yayılmış ve dünyanın birçok yerinde
Müslümanların canını yakmaya devam etmektedir. Oysa ayet ve hadislerde geçen ve
büyük fıkıh alimlerinin belirlemiş olduğu sınırlar dışında hiç kimse başkalarını
tekfir etme yetkisine sahip değildir. Bu yetkiyi kendilerinde gören kesimler,
İslam ülkelerini işgal eden, Müslümanların mallarını ve canlarını talan eden,
Müslümanları kendi hakimiyetleri altında zillet altında yaşamaya zorlayan,
Müslümanların zenginlik kaynaklarını kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendiren
başta ABD olmak üzere diğer emperyalist ülkelerin ekmeklerine yağ sürmekten
başka bir iş becermiş değillerdir.
Hadisi şerifte sabittir ki, bir Müslüman diğer bir Müslümanı tekfir ettiğinde,
eğer itham ettiği şahısta irtidat özellikleri yoksa bu ithamı yapan şahıs kâfir
olur. Yani Müslüman bir kardeşini küfürle itham eden şahsın kendisi kâfir olur.
Bu derece korkunç bir sonucu olan tehlikeli bir işe girişmek akıl kârı olmasa
gerek.
Bir Müslüman hangi mezhep, meşrep ve cemaate mensup olursa olsun, ne kadar
günahkâr olursa olsun, ehl–i kıble olduğu müddetçe ve İslam akidesini bozacak
söz ve davranışlara bilinçli olarak girmedikçe tekfir edilemez.
Dinimiz, Müslümanları vahdete, güç birliğine, gerçek kardeşliğe davet ederken,
şeytana ve emperyalist düşman güçlere fayda saylayacak bir tavra girmek
Müslümana yakışmaz. Hiç kimse Müslümanları bölen, Müslümanlara zarar veren bir
tavır içerisine girme hakkına sahip değildir. Müslümanlar olarak tüm zaaf ve
eksikliklerimize rağmen birbirimizi kucaklayarak gücümüzü toparlamak ve
enerjimizi işgalci, zalim düşmanlarımızı def etmeye yönelik kullanmak
zorundayız.
Bu duygu ve temennilerle Allah'a (cc) emanet olunuz.
Kerim Yararlı
|