Bismillahirrahmanirrahim “O Rahman’ın kulları, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attıkları zaman da ‘Selam’ derler (geçerler). (Furkan: 63) Ebu Sa'îdi'l-Hudri (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim Allah Teâla hazretlerinin rızası için bir derece tevazu izhar ederse (alçak gönüllü olursa), Allah onu bu sebeple bir derece yükseltir. Kim de Allah'a bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır. Böylece onu esfel-i safilîne (aşağıların aşağısına) atar." (Kutub-i Sitte) Tevazu; mahviyyet hali, alçakgönüllülük, kibirsizlik, kendi kusurunu bilip kendine haddinden fazla kıymet vermemek manalarına gelir. Yukarıdaki ayet-i kerime mealinde de belirtildiği gibi kulun Rabbine karşı tabii bir halidir tevazu. Birinci derecede ve mutlak olarak yaratana karşı yapılması gereken tevazu, yine kullara karşı da gösterilmesi yüce Allah (cc) tarafından emredilmektedir. Muhtelif ayet-i kerimelerde Allah (cc) Resulüne müminlere karşı alçak gönüllü olmasını, onlara merhamet kanatlarını indirmesini emretmektedir. Yukarıdaki hadis-i şerif mealinde kişi tevazu gösterdikçe Allah (cc) katındaki derecesinin arttığı belirtilmektedir. Bunun tersi olarak kibirlenenlerin ise büyüklendikleri ölçüde Allah (cc) tarafından esfel-i safiline kadar derecelerinin düşürüleceği açıklanmaktadır. Her konuda olduğu gibi tevazu hususunda da bize en güzel örnek Hz. Peygamber (sav) efendimizdir. Bu konuda iki rivayet aktaralım: Enes bin Malik (ra)'den; Şöyle demiştir: Şüphesiz, Medine halkından cariye (durumundaki yaşlı kadın bile) Resûlullah’ın (sav) elinden tutar ve kendi ihtiyacı - işi için istediği Medine'nin her hangi bir semtine götürünceye kadar Resul-i Ekrem (sav) mübarek elini (yaşlı) kadının elinden çekip çıkarmazdı (yani bu derece üstün tevazu gösterirdi)." (Kutub-i Sitte) Enes bin Mâlik (ra)'den; Şöyle demiştir: Resûlullah (sav), hastayı ziyaret eder, cenazeyi takip eder, kölenin dâvetine icabet eder ve merkebe binerdi. O, Kurayza ve Nadir (savaş) günü bir merkeb üstünde idi. Hayber (savaş) günü de burnuna hurma yaprağından yapılma bir yuların takılı bulunduğu bir merkeb üstünde idi ve altında hurma yaprağından mamul (yani sert - kaba) bir semer vardı." (İbn-i Mace) Yine Hz. Peygamber’in (sav) mescid yapımında diğer sahabeler gibi kerpiç taşıdığı, savaş hazırlığı için hendek kazılırken açlıktan karnına taş bağladığı, seferlerde yiyecek hazırlamak için çalı-çırpı toplayan ashabına yardım ettiği, karşısında titreyen bir adama, “Kardeşim, korkma, ben de senin gibi, anası kuru ekmek yiyen bir insanım” dediği, yakasına yapışıp kendisini inciten bedeviyi cezalandırmak isteyen ashabını sakinleştirip bedeviye yumuşak davrandığı ve buna benzer sayısızca tevazu örneği tarih kitaplarında sabittir. Konu ile ilgili başka hadis-i şerifler de aktaralım: İyaz İbni Hımar (ra)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Allah Teâlâ bana: ‘Birbirinize karşı öylesine alçak gönüllü olun ki, hiç bir kişi diğerine karşı haddi aşıp zulmetmesin. Yine hiç bir kimse, bir başkasına karşı böbürlenip üstünlük taslamasın’ diye vahyetti." (Müslim, Ebu Davud, İbni Mâce) “Allah, suçu bağışlayan kimsenin şerefini artırır, tevazu gösterenlerin de kadrini yükseltir.” (Müslim) Birçok konuda olduğu gibi bu meselede de şahıs, yer ve zamana göre değişik mana, hal ve tavırlar söz konusudur. Bu mevzuya da Bediüzzaman Hazretlerinden yaptığımız kısa alıntılarla değinelim: “…Senin vazifen fahr değil, şükürdür. Sana lâyık olan şöhret değil, tevazudur, hacalettir. Senin hakkın medih değil istiğfardır, nedamettir. Senin kemalin hodbinlik değil, hüdabinliktedir...” (Sözler: 230) “…Büyük bir memurun, memuriyet makamında bulunduğu vakit bir şahsiyeti var ki; vakar iktiza ediyor, makamın izzetini muhafaza edecek etvar (tavırlar) istiyor. Meselâ: Her ziyaretçi için tevazu' göstermek tezellüldür, makamı tenzildir. Fakat kendi hanesindeki şahsiyeti, makamın aksiyle bazı ahlâkı istiyor ki, ne kadar tevazu' etse iyidir. Az bir vakar gösterse, tekebbür olur…” (Mektubat: 319) “…İşte bu hakikatla beraber, beni işkence ile taciz eden sizin gibi enaniyette ve bu kanun-u müsavatı kırmakta firavunluk derecesinde ileri giden mütekebbirlere karşı demiyorum. Çünki mütekebbirlere karşı tevazu, tezellül zannedildiğinden, tevazu etmemek gerektir…” (Lem’alar: 173) Biz Müslümanların değeri; birbirimize saygılı olmak, birbirimizi sevmek, birbirimize sahip çıkmak, birbirimize anlayışla davranmak, birbirimize iyi zan beslemek… birbirimize tevazu ile davranmakla artar. Bunun aksi bizi yıpratır, zayıflatır ve değerimizi düşürür. Kim Allah (cc) katında ve müminler nazarında kıymet almak istiyorsa Müslüman kardeşine karşı mütevazı olsun… Selam ve Dua ile… Kerim Yararlı |