Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a (cc) mahsustur. Salat ve selam kâinatın efendisi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah’ın (cc) habibi Hz. Muhammed efendimizin, alinin, ashabının ve onun ümmetine mensup olan tüm Müslümanların üzerine olsun. Numan İbni Beşir’den (ra) rivayet edildiğine göre Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Riyazu’s Salihin (Buhari, Edeb 27; Müslim, Birr 66) Hz. Peygamber (sav) muazzam bir teşbih ile mü’minlerin taşıması gereken özellikleri bize beyan etmektedir. O nedenle biz Müslümanların bu vücut örneğini çok dikkatli bir şekilde tefekkür edip kendimize gerekli olan dersleri çıkarmamız gerekmektedir. İnsan vücudunun hassas ölçülerle tesis edilmiş adeta büyük bir fabrika gibi muazzam bir düzen ve intizam içerisinde işlediği hemen herkesçe malum olmuştur. Bu muazzam canlı fabrikanın şu ana kadar bilinen özellikleri yanında henüz keşfedilmemiş milyonlarca ince ayrıntıları da vardır. Bu öyle muazzam bir fabrikadır ki Hz Ali (ra) onu ‘Nefsini (kendisini) tanıyan Rabbini tanır’ şeklinde tarif etmiştir. Evet, Allah Resulü (sav) Müslümanların, İslam ümmetinin halini bu canlı mekanizmanın azalarına benzetiyor. Hz. Peygamber (sav) mü’minleri vücuda şu üç yönden benzetmektedir: -Sevmek -Korumak -Acımak. Hayatta varlıkların hemen hepsinin birbirlerine muhalefeti mümkün iken bir vücudun azaları için bu söz konusu değildir. Bediüzzaman hazretlerinin Risale-i Nur’da çok güzel izah ettiği gibi vücudun azaları hiçbir zaman birbirlerine muhalefet etmezler. Bir azanın yaptığı işi diğeri engellemez, bilakis ona yardımcı olur. Vücudun herhangi bir azasına gelen darbeye karşı bütün vücut refleks halini alır. O darbeyi veya tehlikeyi bertaraf etmek için bütün azalar adeta ortak bir tavır takınırlar. Yakın bir darbe veya tehlike esnasında akıl gelecek tehlikeyi bertaraf etmek için planlar kurar, gözler dört açılır, kulaklar pür dikkat kesilir, el ve ayak kasları kasılır, yumruklar sıkılır, kalp atışları artar, nefes solukları hızlanır, vücutta terleme meydana gelir… Vücudun bir azası hastalanır veya yaralanırsa diğer azalar adeta bunun yasını tutarlar. Bunu da uykusuzluk, iştahsızlık, titreme, hararet, yorgunluk, halsizlik, kasılma, gerilme… şeklinde yansıtırlar. Yukarıda özetle izah etmeye çalıştığım vücudun hallerini göz önünde bulundurduğumuzda hadis-i şerifte geçen mü’minler ile vüdut benzetmesinin hikmetini anlamada bir ipucu elde edebilirz. Hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sav) gerçek bir mü’minin diğer mü’min kardeşleriyle olması gereken ilişki ve irtibat şeklini beyan etmektedir. Bu ölçü mü’minler arasında önemli bir mihenk taşı durumundadır. Biz mü’minlerin diğer kadeşlerimizle ilişkilerde içinde bulunmamız gereken durumunu açıklayan önemli bir ölçüttür. Bu bağlamda her birimiz kendimize şu soruları yönlendirirsek içerisinde bulunduğumuz hal daha bir anlaşılmış olur: -Mü’min kardeşlerimizi seviyor muyuz, seviyorsak bunun işaretleri nelerdir? -Mü’min kardeşlerimiz ile bir menfaatimiz çakıştığı zaman var olan sevgimiz yerini koruyor mu? -Aramızdaki uzak mesafeler bu sevgimizi ne derece etkiliyor? -Aynı ülkeyi, aynı ırkı, aynı mezhebi, aynı cemaati paylaşmadığımız kardeşlerimize karşı sevgi ve ilgimiz ne ölçüdedir? -Zorluk, zaruret, tehlike, zulüm ve baskı altında bulunan kardeşlerimize yardım etme gibi bir niyetimiz, planımız veya eylemimiz var mı? -Zulüm ve baskı altında bulunan kardeşlerimizin hali ile ne kadar ilgileniyoruz, bu durumun günlük yaşantımıza tesiri nedir? Bu sorular çoğaltılarak uzatılabilir. Daha önemlisi bu sorular karşısında içinde bulunduğumuz hali net olarak görebilmektir. Hadis-i şerifte Rabbimizin bize yüklemiş olduğu sorumluluk çok açık bir şekilde izah edilmektedir. -Birbirimizi seveceğiz -Birbirimize acıyacağız -Birbirimizi koruyacağız. Hadis-i şerifte bu sorumluluk belirtilirken zaman, mekan, ırk.. gibi kayıtlarla sınırlandırılmamıştır. Her işte olduğu gibi burada da şartlar, imkânlar, güç, yakınlık, uzaklık gibi faktörler insanın mesuliyet derecesinde etkilidir elbette. Ancak hiç bir imkânımız olmasa bile yeryüzünde bulunan tüm kardeşlerimize karşı en azından bu duygu ve düşünceleri taşımak zorundayız. Dünyanın neresinde olursa olsun akraba, komşu, memleketli, vatandaş, ayrı kıta ve ülkelerde yaşayan siyah, beyaz, sarı ırka sahip; şii, sunni, Arap, Acem… bütün kardeşlerimizi can-u gönülden sevmeli, onların sevinç ve üzüntülerini paylaşmalıyız. Gücümüz varsa, elimiz ulaşıyorsa zor durumda olan kardeşlerimizin hemen yardımına koşmalı, içinde bulundukları sıkıntının giderilmesine katkıda bulunmalıyız. Söz konusu kardeşlerimiz elimizin ulaşamadığı veya yardımcı olmaya güç yetiremediğimiz bir durumda iseler en azından basın–yayın veya diğer kitle iletişim araçları yoluyla sesimizi onlara ve başkalarına duyurarak yanlarında olduğumuzu ilan etmeliyiz. Buna da gücümüz yetmiyorsa kardeşlerimizin dertleriyle dertlenip gözyaşı dökmeli ve sıkıntılarının giderilmesi için kendileri için dua etmeliyiz. Mü’minler arası ilişkiler hususunda daha birçok hadis-i şerif mevcuttur. Bunlardan bazılarını şöle sıralayabiliriz: “…Her kim benim velilerimden bir veliye düşmanlık ederse, şüphesiz ben ona i'lân-ı harb ederim…” (Buhari) " Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi (Müslüman) kardeşi için de arzu etmedikçe (gerçek) mü'min olmuş olmaz." (Buhari, Müslim) “…Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. (İmdad ve nusret deminde) onu kendi hâline bırakmaz…” (Müslim) “Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai) Yukarıdaki hadis-i şerif meallerini okuyup tefekkür ettiğimizde bu konudaki sorumluluğumuzun ağırlığını daha iyi hissederiz. -Mü’mine düşmanlığın Allah’a (cc) harb açmak mesabesinde olduğunu bileceğiz. -Kendimiz için istediğimizi Müslüman kardeşimiz için de isteyeceğiz. -Yardıma ihtiyaç duyduğu bir esnada kardeşimizi yüz üstü bırakamayız. -Kardeşlerimizle bağlarımız bir binanın kenetlenen tuğlaları gibi sıkı olmalıdır. Konunun ehemmiyeti apaçık ortadadır. Bize düşen “işittik ve itaat ettik” deyip sorumluluk bilinci içerisinde vazifeye koyulmaktır: -Tüm kardeşlerimizi kalpten seveceğiz -Gücümüz nispetinde kardeşlerimizi koruyacağız -Zor durumda bulunan tüm kardeşlerimize içten acıyacağız inşallah. Selam ve dua ile… Kerim Yararlı |