16 Mart 1988’de Irak Baas rejiminin ölüm taşıyan uçakları tarafından kimyasal saldırıya maruz kalan Halepçe, en ölümcül ve en acı manzaralara sahne olmuştu. Hiçbir zaman tarihin kalbinden silinmeyecek kadar büyük bir cinayet işlendi. Cinayetkâr, vahşi ve kan içici Saddam tarafından emredilen bu vahşiyane saldırı, Saddam’ın ve bütün destekçilerinin, özellikle de Batılı güçlerin gerçek yüzünü bir kez daha ortaya çıkarıyordu. 1988’in Martında Saddam’ın ordusunu topraklarından çıkaran İran ordusu, Irak’ın Süleymaniye kentine ait Halepçe, Hermal, Ducile… Gibi bazı şehirlerde hâkimiyeti ele geçirdi. Baas rejiminin zulmünden bıkan Kürtler, Saddam rejiminden kurtulmak için İran güçlerinin bu bölgede denetimini sağlamasına yardımcı oldular. Bölgedeki askeri güçlerinin yenilmesinin üzerinden henüz bir gün geçmemişti ki Saddam rejimi, İran güçlerinin elde ettiği zaferin önünü kesmek ve ordusunun yenilmesine katkıda bulunan kendi halkından intikam almak için Halepçe ve Hermal şehirlerine delice ve vahşice kimyasal saldırılar gerçekleştirdi. 16 Mart 1988’in keder yüklü akşamında, bu şehirlerin mazlum ve savunmasız insanları, tepelerine bomba bırakan Baas rejiminin savaş uçaklarıyla karşılaştılar. Kısa süre sonra şehirlerinin üzerinde oluşan kara ve renkli bulutların gölgesinin evlerinin üzerine düştüğünü fark ettiler. Bulutlar henüz yere ulaşmadan ölüm kokuları Halepçelilerin burunlarına vurmaya başlamıştı. Halepçe’de ölüm çanları çalmaya başlamıştı. Erkekler, kadınlar, yaşlılar, gençler ve çocuklar, hemen hemen herkes, canını kurtarmak amacıyla şehri terk etmek için yollara döküldü. Atılan kimyasal silahlar o kadar güçlüydü ki insanları gafil avlıyor, her hangi bir harekette bulunmasına izin vermiyordu. Annelerin ahu vahları, inlemeleri ve çocukların yürek parçalayan sızlamaları her taraftan yükselmeye başladı. Anne babalar çocukların ardına düşmüş, çocuklar anne ve babalarının ardına düşmüştü. Birinden sonra diğeri yere yıkılıp hareketsiz kalıyordu. Bebekler annelerinin kucağında can veriyordu. Baba, gücünü yitirmiş, gözlerinin önünde inleyen ailesini seyrediyor, elinden hiçbir şey gelmiyordu. Sonunda, boğucu ve zehirli kimyasal gazlarla kuşanan insanlar çaresizce sağa sola koşuşturduktan sonra yerlere serpilmeye başladılar. Eğer Şaron; Sabra ve Şatilla’nın kasabı olarak nitelendiriliyorsa, Saddam da Halepçe ve Hermal insanlarının kasabı olarak nitelendirilmelidir. Fazla geçmeden siyah olmuş ve yanmış birkaç bin suçsuz insanın cesedi Halepçe ve Hermal Cadde ve sokaklarına serpilmişti. Ah! Ah! Ah! Aman Allahım! Ne acı sahneler bunlar! Facia, gören herkesin kalbini şiddetlice sarsacak kadar büyük ve derindi! Binlerce cenazeyi ve henüz ölmemiş, acı çeken binlerce hastayı nakletmek için araç yoktu. Bu facianın acı ve hüzün dolu sahneleri, gören herkesin aklında Kerbela faciasını canlandırıyordu. “بِأَيِّ ذَنْبٍ قُتِلَتْ” “Hangi günah yüzünden öldürüldü? Diye” Korku ve panik gözlerinde yuvalanmış üç yaşındaki kız çocuğunun yerde cansız yatan anne ve babasının cesetlerinin üzerinde ağlaması ne kadar acı. Bütün ciğer parelerini kaybetmiş anne ve babanın yürek yakan yakarışlarını duymak ne kadar ağır ve tahammülü zor! Kimyasal gazlardan zehirlenmiş, yurtlarını terk edip barınaksız kalan insanların ortalıkta kalmasını izlemek ne kadar da zor! Gam ve keder yüklü Halepçe katliamını unutmak nasıl mümkün olsun? Sekiz yıllık savaş boyunca her ne kadar İslam savaşçıları ve sivil halk Serdeşt vb. gibi yerlerde düşman tarafından kimyasal saldırılara maruz kaldıysa da, bu vahşiyane cinayet 84 saat içerisinde beş bin günahsız ve savunmasız insanı ölümün pençesine sürüklemişti. Bu vahşet Saddam ve destekçilerinin gerçek yüzünü ortaya koyduğu gibi, zalimlerin kendi vatandaşlarına dahi acımadığını gösteriyordu. Her ne kadar Halepçe’nin büyük faciası ölüm sessizliğinde gizlendiyse, uluslararası topluluktan hiçbiri, açık ve kesin bir dille Baas rejimini ve bu rejime öldürücü silahları veren devletleri kınamaya yanaşmadıysa da, bu büyük cinayet Saddam’ın, onun Batılı destekçilerinin ve özellikle de aşağılık Amerika’nın alnında alçaltıcı kara bir leke olarak durmaktadır. Bu büyük vahşet ebede kadar insanların zihnindeki yerini koruyacaktır. Kendilerini zihinlerinde dünyanın kralı olarak hayal eden Amerika siyasetinin tepesindekilere sormak gerekir; insan hakları ve zayıf milletlerin koruyucusu olduğunuzu iddia ediyorsunuz (!) Neden her defasında yeni hileler ve zorbalıklara başvurup yeni şeytanlıklar geliştirerek başka ülke ve milletlerin içişlerine müdahalede bulunmaktan elinizi çekmiyorsunuz? Halepçe’de annesini kaybetmiş süt emen yavrunun ağlamalarını neden duymadınız? Halepçe’de sizin hediye ettiğiniz kimyasal ölüm silahlarına kurban giden binlerce günahsız insanın mazlumiyetini neden görmediniz? Nesillerin katili Saddam’ın cinayetlerine neden sessiz kalıp sükûta gömüldünüz? Halepçe ve Hermal’ın sere serpe olmuş, yerlere dökülmüş güllerini neden görmezden geldiniz? Halepçe’nin gam yüklü gözlerinden boşalan gözyaşlarını, kan ve iltihapla ıslanmış masum yüzlerini neden unutmaya terk ettiniz? Bu soruların cevabı fazla zor olmasa gerek. Zira Amerika ve dostlarının himayesi ve yardımı olmadan Saddam, masum insanlara karşı bütün bu tecavüzleri ve cinayetleri işlemeye kadir olamazdı. Yazan: Perviz Behrami Kaynak: Subhé Sadık Çeviren: Süleyman Güneş |