Siyonist toplumun durumu kısaca gözden geçirilirse yerleşim yerlerinde oturanların büyük çoğunluğunun müşrik ve dinsiz olduğu görülecektir. Bu duruma göre birlikte yaşama ve ortaklaşa birşeyler yapma gibi bahaneleri ortadan kalkmaktadır. Bölgede Siyonist rejimin bugünkü konumu ve bu rejimin bölgesel şekillenmelerle ilgili aşırı tepkisi uzmanların şaşkınlığına yol açmış. Zira Siyonistler mevcut tutumlarıyla mantıklı siyasi kaidelerin dışına çıkarmaktadır. Ancak olayın nasıllığı konusunu inceleyen uluslararası uzmanlar, Siyonist rejimin içerisinde yoğun problemlerin olduğu sonucuna varmaktadırlar. Bu gelişme, Siyonist rejimin Araplarla barış anlaşması gibi normal konularda bir süreç takip etmesini bile başarısızlıkla sonuçlandırmaktadır. Ehud Olmert, uzun süre istifa etmeme sebebini bu rejimin hassas konumuna bağlıyordu. Siyonist rejimin daha fazla siyasi kargaşaya dayanamayacağını ortaya koymaya çalışıyordu. Filistin topraklarının işgali ve Siyonist rejimin kurulmasının üzerinden 63 yıl geçmesine rağmen, bu rejimin iç problemlerinden en önemlisi, dünyanın farklı yerleriden ve değişik kıtalardan farklı dil ve kültürlerle işgal topraklarına gelen Yahudilerdir. Bu güne kadar Siyonistler tamamıyla ya da kısmen birbirlerinin kültür, adet ve geleneklerini kabul edememişler ve birbirleriyle iyi bir irtibat kuramamışlar. Siyonist rejim dışarıdan her ne kadar tek parçalı olarak görünse de, aslında Siyonist topluluk kırk yamalı top gibi olup her yaması ayrı bir durumu arzetmektedir. Bu yamanın diğer yamalarla kolayca bir araya gelmesi kolay görünmemektedir. Genel bir değerlendirmeyle Siyonist yerleşim yerlerinde oturanları iki farklı gruba ayırmak mümkündür. İlk adımda Arap ve Yahudi olarak iki gruba ayrılırlar. Araplar, “1948 Filistinlileri” ismiyle de anılmaktadırlar. Yani buradaki Araplar, Filistin kökenli olup şu anda işgal topraklarında yaşamaktadırlar. İsrail pasaportuna sahiptirler. Müslüman oldukları için Siyonist rejim tarafından ikinci sınıfa tabi tutulmakta, çok düşük maaş ve hakların en azından yararlanmaktadırlar. Ancak ikinci bölümde Yahudileri iki kısma ayırmak mümkündür. Bunlar “Eşkenazi” ve “Sefardim” Yahudileridir. “Eşkenazi”, Batının farklı ülkelerinden işgal edilmiş topraklara göç eden Yahudilerden oluşmaktadır. “Sefardim” ise, Arap ve İslam ülkelerinden işgal topraklarına göç eden Yahudilerdir. Siyonist devletin bu iki Yahudi grup arasında fark gözetmesi ileri boyutlara ulaşmıştır. “Eşkenazi” Yahudileri uzun yıllar bu rejimin siyasi ve askeri makamlarını ellerinde bulunduruyorlardı. “Sefardim” Yahudileri için önemsiz ve alt mevkilerde görevler veriliyordu. Bu ayırımcılık Doğulu Yahudilerin “Sefardim” Yahudilerine kin beslemesine sebep oldu. “Sefardim” Yahudilerinden biri kudrete ulaşınca, yıllarca karşılaştığı zillet ve aşağılanmanın intikamını “Eşkenazi”lerden almaya çalışmaktadır. Dikkate değer diğer bir nokta ise, bu grupların kendi içlerinde farklı gruplara ayrılmasıdır. Örneğin “Sefardim” Yahudileri, Rusya Yahudileri, Arap Yahudiler, Afrika Yahudileri, İran Yahudileri ve diğerleri gibi bölümlere ayrılmaktadır. Onlardan her grubun kendine has bir yeri ve mevkii olup kendisini diğerinden daha üstün görmektedir. “Eşkenazi” Yahudileri de birkaç grupa bölünmekte olup Amerika Yahudileri, İngiltere Yahudileri, Fransa Yahudileri, Çekoslovakya Yahudileri ve diğerleri olarak ayrılmaktadırlar. Onların da aralarında bu tür farklılıklar vardır. Siyonist bilim adamları ve siyasetçiler bu ayrılmaları değişik münasebetlerle dile getirirler. Beyt’ul Mukaddes üniversitesi öğretim görevlisi Doktor “İleh Shuhat” bu konuda şunları anlatmaktadır: “İsrail birkaç ümmetlik ve bölümlük bir topluluğa dönüşmüştür.” Siyonist toplumdaki bu parçalanmalar ve ihtilaflar şöyle bir neticeye ulaştırmaktadır: İsrail rejiminin başlangıçta üzerinde bina edildiği Siyonist sömürü sistemi yavaş yavaş zevala doğru yol almakta ve bu rejimin meydana getirilişinin felsefesinin gerçeği bütünüyle sorgulanmaktadır. Zira bu rejimin kurucuları sürekli, dünya Yahudilerinin aynı dine, kültüre ve dile sahip olmalarından dolayı vadedilmiş topraklarda (İşgal edilmiş Filistin toprakları) toplanmaları ve “İsrail’i kurmayı dile getiriyorlardı. Oysa bu topraklara gelen Yahudiler, ne ortak kültüre ve ne de ortak dile sahiptirler. Zira her grup farklı ve özel bir kültüre göre hareket etmektedir. Birbirleriyle asıl ve ana dilleriyle konuşabilmektedirler. Ancak ortak din konusuna gelince, son araştırmalar yerleşim yerlerinde oturan Siyonitlerin % 50’den fazlasının Yahudi dinine veya başka bir dine bağlı olmadığını göstermektedir. Bunlar tamamıyla müşrik ve mülhid insanlardır. Bundan sonra İşgal edilmiş topraklarda birlikte kalmak ve bir arada yaşamak için bahsettikleri bahaneler bulunmamaktadır. Kayak: Fars Haber Ajansı Çeviren: Süleyman Güneş |