Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
KEMALİST KALEMŞÖRLER COŞTU BİKERE! KAN İSTEYEN İSTEYENE. (HABER YORUM)
Demokrasi ve laiklik havarisi Kemalistler eteklerindeki taşları dökmeye devam ettikçe kafalarının ardındaki gerçekler ortaya çıkıyor. Yarım yamalak bir başörtüsü serbestisi olacak diye başta medyadaki kalemşorlar olmak üzere cümlesi kudurmuş saldırıyor.
Hepsi birer fetvacı olup başörtüsü ile ilgili ahkam kestiler yetmedi hızlarını alamadılar
Toplumda “huzur” var! Germeyelim, herkes halinden memnun yapmayın dediler olmadı
Aslında başörtüsü sorunu yok, herkes ikna odalarından geçti kabul eden başını açıp geliyor dediler buna da inanan olmadı
Ne de olsa Kemalistler, laik ve demokrasi aşığı ve “Kemalizm felsefesinde zulme yer yok. Onbinerce mümini onlar katletmediler”(!) bu defa “insancıl” yüzlerini açığa çıkararak idamdan, öldürmeden, kan akıtmaktan bahseder oldular.
Bu telaşlarını anlamak gerekir, onlarda biliyorlar ki laiklik pamuk ipliğine bağlı, Kemalizm çöktü çökecek, halk dedikleri ise “yobazlaşmış” fayda gelmez.
Bu durumda çığırtkanlık yapmaktan başka bir çareleri olmasa gerek…
Kemalistler İslami değerlere karşı bu denli tahammülsüz ve çırpınıp dururken, müminin ben ne kadar duyarlıyım demesi gerekmez mi acaba?
Serdar Akinan efendi de felsefeden, tarihten dem vurarak, kanla yazılmış “manda olmaktan uzak bağamsız” Kemalizm ve laikliğin değiştirilemeyeceğini haykırıyor. Ne güzel hepiniz gerçek yüzlerinizi ifşaya devam edin sizi gidi takiyeciler…..! buyrun yazıyı okumaya ve ibret almaya
Kanlı olacak... Serdar Akinan/Akşam 11 Şubat 2008
Sevgili arkadaşlar, siz çok ciddi bir kavram kargaşası yaşıyorsunuz.
Yasayla anayasayı karıştırıyorsunuz.
411 adet elin kanla yazılmış bir temel metni; bir felsefeyi “sorunsuz” değiştirebileceğini varsayıyorsunuz.
Felsefeci İoanna Kuçuradi'nin anayasa kavramına getirdiği tanıma bir bakalım mı önce?
“Bir grup, bir başka gruptan siyasi bağımsızlığını kazandığında, yani yeni bir devlet kurulduğunda, günümüzde insanların yaptığı ilk iş, bir anayasa hazırlamaktır.”
“Siyasal bir birim olarak devletin iç yapısı ya da anayasası, başka bir deyişle belirli bir devlette devletin nasıl kurulduğu, çeşitli devlet tipleri arasındaki farkı oluşturur.”
“Bu rejim farkından daha temel bir farktır ve aynı rejimin farklı ülkelerdeki işleyişini de etkiler.”
Anlamadınız mı?
Peki bir de şöyle anlatayım... Sevgili bir üstadım toparlamış...
ABD Anayasası: 1775-1783 arası kolonyal İngiliz güçlerine karşı verilen uzun ve kanlı bir savaştan sonra kabul edilmiştir. En önemli değişikliklerin başında gelen köleliğin kaldırılması ise ( 13th amendment) iç savaş ile gerçekleştirilebilmiştir.
İngiliz Anayasası: Hemen İngiliz Anayasası diye bir şey yok ki demeyin. Evet, İngiliz Anayasası'nın kökenleri Magna Carta (1215)' ya dayanır ve onun üzerine kuruludur. Şekil yönüyle de Yahudilerin Talmud'unu çağrıştırır. Yazılı olmayan, geleneğe ve tarihe bağlı kurallar sistemi. Ancak biraz tarih bilenler de bilir ki, bugünkü İngiliz yasaları, Cromwell'in I. Charles'a karşı ayaklanması (1642-1650 arası; ilk burjuva devrimi olarak da kabul edilir) sonucunda, daha sonra II. Charles'a kabul ettirdikleri Habeas Corpus (1679)'a dayanır. Bunlar da kapı gibi yazılı kurallardır. Yani İngiliz Anayasası vardır ama diğerlerine benzemez. Bu savaş da epey kanlı olmuştur.
Fransız Anayasası: Söylemeye gerek yok herhalde: 1789 Fransız devrimi. Kan mı dediniz?
Japon Anayasası: (1947) General Mc Arthur neredeyse kendi elleriyle yazmıştır bu anayasayı. Hiroşima ve Nagazaki epey ikna edici olmustur sanırım.
Alman Anayasası: (1949) Müttefikler dikte ettirmişlerdir.
İtalyan Anayasası: (1949) Müttefikler dikte ettirmişlerdir.
Rus Anayasası: (1993) Yeltsin'in tankların üstündeki görüntüleri hâlâ gözlerimizin önündedir sanırım. Diğer yandan onu önlemeye çalışanlar da hapsi boylamıştır. Kelleleri uçmadıysa, bunu Kızıl Ordu'nun saf değiştirmesi ve kanlı bir yönetim değişimine yol açmamış olmasına borçludurlar.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası: (1924) Kurtuluş Savaşı; (1960) askeri darbe, (1982) askeri darbe... Üç anayasa da epey bir kan üzerine inşa edilmiştir, değişik nedenlerden olsa da...
Şimdi bu işbirlikçi arkadaşlar anayasamızın “laiklik” taşını kaldırıp atıyor.
Ne tarihten, ne felsefeden, ne sosyolojiden ne de laftan anlıyorlar...
ABD ve İngiltere bunlara, “Yürü koçum kim tutar seni...” dedi ya...
Oysa kurucu felsefe ile oynuyorsun...
Kılıç çekiyorsun.
Kime?
88 yıl önce bu toprakları o Müslüman katillerine vermeyenlere...
Müslümanların katilleriyle işbirliği yapan sen değil misin?
Bu adamlar 88 yıl önceki aynı katiller değil mi?
Masalarında hâlâ o haritalar dolaşmıyor mu?
Yanlış yaptınız.
Mertçe; karşımıza çıkarak; “Kemalizmi yıkacağız, manda olacağız...” diyerek ve delikanlı gibi kan dökerek yapmadınız.
Öte mahallenin itlerini arkanıza alıp kaçak güreştiniz.
Şimdi adam seçiyorsunuz... Yanınızda üç tane Neo-İslamcı, dört tane eski solcu aydın... Karşınızda şahsiyetsiz bir muhalefet, üniformalarını hızla epriten bir üst yapı...
O 411 el “gerçekte” kaç kişiyi temsil ediyor? Göreceğiz...