Bir sabah vakti Ürdün'de, Lut Gölü'nün kıyısında oturmuş o şairi düşünüyordum. Bir zamanlar intihar eden Lübnanlı Arap şairi... Çünkü o şairin trajik ölümünde Arap dünyasının yaşadığı çıkmazın ipuçları vardı. Lut Gölü bir tuhaftı. Süt mavisi rengiyle, çıplak, tek ağaçsız, yeşilden yoksun boz çevresiyle, insanı içine çeken, eski deyişle tefekküre daldıran sessizliğiyle gözlerimin önünde hiç kıpırtısız uzanıyordu. Kimine göre Ölü Deniz. Canlı varlık yaşamadığı için öyle. Çok tuzlu. Güneş yükseldikçe sis iniyordu. Gölün üstünde buhar tabakası, sıcak çok fena... Memleketi Lübnan, İsrail tarafından işgal edilince çaresiz kalan, intihar eden Halil Hawi'yi düşünüyordum. "Araplar nerede?.. Neden yardımımıza gelmiyorlar?.." diye haykırıyor, kafasına bir kurşun sıkıp intihar ediyor. Lut Gölü'nün altında iki kent: Sodom ve Gomorra. Bu dünyada zevku sefaya dalmış, öbür dünyaya değil, bu dünyaya fazla düşkünlük göstermiş bu kentlerin insanları. Kutsal kitaplara göre, yaşadıkları kötülükler nedeniyle gökyüzünden gelen ateşlerle yakılmış, Lut Gölü'nün sularında yitip gitmiş iki şehir de... Karşı kıyılar Batı Şeria. İsrail işgali altındaki Filistin toprakları... Salim Jabran'ın, sürgünde yaşayan Filistinli ozanın dizelerini anımsıyorum: Şairler uzakta ölür, yalnız Kalbinde ve gözlerinde Filistin Kanayıp çiçeklenir ömür boyu.(*) Bu hassasiyetleri düşünmeden, hissetmeye çalışmadan, kan ve ateşin hiç eksik olmadığı bu toprakları, Filistin-İsrail sorununu, Ortadoğu'yu anlamak güçtür. Massada da karşı kıyılarda! Lut Gölü'ne bakan kalyonun üstüne kurulmuş bir kent. Yahudilerin Massada kompleksi... Yahudiler MS 66 yılında Romalılara karşı ayaklanır. İsyan bastırılır. 967 Yahudi, Massada şehrine sığınır. Romalılar şehri kuşatır, bekler. Yahudiler toplu intihar kararı alır. 10 savaşçı, öteki 957 kişiyi öldürür. 10 kişiden 1'i de, öteki 9 kişiyi öldürdükten sonra Massada Kalyonu'nda uçuruma atlayıp intihar eder. Tutsak yaşamak yerine ölüm! Yahudiler, direniş ruhu olarak belledikleri Massada'yı hiç unutmazlar. Belki de bu, bir tür hiç bitmek bilmeyen güvenlik arayışlarının bir sonucudur. Kudüs'teki Diaspora Müzesi'nin duvarında sürekli dönen kırmızı ışıklı yazıyı anımsıyorum: "Ölmeyeceğim, yaşayacağım!" Soykırım ve kırımlarla dolu acı bir tarihin içinden geldikleri için kendilerini bir türlü emniyette hissetmeyen Yahudilerin güvenlik arayışı... Bu duyguyu anlamaya, hissetmeye çalışmadan da, bu topraklarda neyin olup bittiğini yerli yerine oturtmak olanaksızdır. Yine o intihar eden şair! Lübnanlı Halil Hawi. Hıristiyan bir Arap... 2000 yılı yazında bu coğrafyada dolaşırken elimden düşürmediğim bir kitapta tanımıştım onu. Fuat Ajami'nin "The Dream Palace of the Arabs" yine elimin altındaydı Lut Gölü'nün kıyısında.(**) Arap aydınlarının yüz yıllık öyküsünü, çıkmazlarını, Doğu ile Batı arasındaki bölünmüş entelektüel dünyalarını çok güzel anlatır. Halil Hawi İngiltere'de, Cambridge'de okumuş bir Arap milliyetçisi. Araplar bugünkü gibi birçok ülkelere bölünmüş değil, büyük bir Arap ulusu halinde yaşasınlar istemiş. Ama beklediği yarınlar gelmemiş! 1982'de İsrail Lübnan'ı işgal edince, Araplar da yardıma gelmeyince 62 yaşında ölümü seçmiş. Hayal kırıklıkları intiharı getirmiş... Neydi koca şairin hayali? Bir yanda Arap geleneği ve göreneğini muhafaza etmek... Ama öbür yanda ilerlemek için gerekli siyasal ve kültürel değişimi gerçekleştirmek... Bir şiirinde şöyle diyor: "Doğu'nun mağaralarından, Doğu'nun bataklıklarından / Yeni Doğu'ya doğru..." Gazze'yi düşünüyorum. Filistinlilerin trajedisini, insanın yüreğini parçalayan İsrail saldırılarını, ölen bebekleri, çocukları düşünüyorum. Bir sabah vakti erken eski Kudüs'ü dolaşırken de düşünmüştüm, trajediye doyamayan bu toprakların kaderini... Eski Kudüs'ün o mistik, kutsallık kokan havasını solumak benim iç dünyamda tuhaf bir hissiyata kapı aralar. Daracık taştan yollarda Hazreti İsa da yürümüş... Hazreti Muhammed'in göğe çıkarken bastığı taş yine burada... İslam'ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa aynı mekânda. Hemen dibinde Yahudilerin en kutsal yeri olan Ağlama Duvarı'nın önünde dua eden, ağlayan kadınlı erkekli gruplar... Çan sesine ezan sesinin karıştığı, caminin, kilisenin, havranın kucak kucağa yaşadığı bu büyülü mekân hâlâ barışı bekliyor. Ve tarih, bu topraklarda hayalet gibi dolaşmaya devam ediyor. Bu toprakların insanları kendi tarihlerinin fena halde ağır yükünden kurtulmadıkça, barışı yakalamaları, dostlukta buluşmaları galiba olanaksız. İyi pazarlar! ------------- (*) Şiir Atlası, Cevat Çapan, Filistin Şiiri, Cumhuriyet Kitap, sayı 636. (**) Fouad Ajami, The Dream Palace Of The Arabs, A Generation's Odyssey, Pantheon Books, New York, 1998. |