Zulüm karanlık bir kuyudur, zulmettikçe kuyu derinleşir ve içine zifiri karanlık çöker. Zalim, zulmünü artırdıkça, iç dünyasındaki karanlık ve kasvet yoğunlaşır. En büyük zulüm, yaradılış gerçeğini gözardı etmek ve kulluktan uzaklaşmaktır. Susamış bir insanın önünde duran bardağa değil de, suyu bardağın dışına akıtmak, susayan insana zulüm değil midir?.. İnsan, Rabbine kulluğa susamış varlıktır; onu başka şeylerle oyalamak, ona yapılacak olan en büyük kötülüktür. Kulluk süreci, insanın kendini tanıma sürecidir. Bir insanda bu süreç başlamamışsa, onun kendisini tanıması da mümkün değildir. Kendini tanımayanların yönetiminde yaşamak, dünyada cehennemi yaşamakla eşdeğerdedir. Mazlumlara zulmedenler, onları alt ettiklerini sanırlar. Oysa, onlara yapılan her kötülük, kat kat kendilerine döner. Zalim korkaktır, pısırıktır, cimri ve sinsidir. Tüm kötü ahlâklar onun sığınağıdır. Her kötü ahlâk, bir zulmün isim değiştirerek geri dönüşünün adıdır. Çalışanlarına hakkını vermeyen, haram yiyen bir patron düşünelim. Haram yemek zulümdür, güçsüzün malını almaktır. Haram, insanda hırsı kamçılar. Bu hırs, zamanla kişiliği etkiler ve patronu daha da acımasız yapar. Onun bu acımasızlığı, ona karşı duyulan kalplerdeki sevgiyi nefrete çevirir. Bu nefret, o patronun zindanı olur. Evinde, işyerinde ve hayatın başka alanlarında o patron artık sevilmez; sadece parası için yüzüne gülünür. Kendisi de sürekli rahatsızdır, tedirgindir, tatminsizdir. Zaman içinde en yakın sandıklarından çok büyük darbeler yer ve mânen yıkılır. Halbuki onun başına gelenler, zamanla kendi yaptıklarının karşılığıdır. Kimde kötü ahlâk öne çıkmışsa, o, daha önce yapmış olduğu zulüm ve haksızlıkların sonucudur. İnsanın başkalarına yapmış olduğu kötülüğün neticesinde, kendine yabancılaşır. Her kötülük, kendinden uzaklaşma, her iyilik de kendine yakınlaşmadır. Bir insan kendinden uzaklaşmışsa, onun başkalarına yakın olabilmesi mümkün müdür? İçinde bir yabancı barındırmak kadar kaygı verici bir durum var mıdır?.. Zalim, içinde yabancı barındırandır. Kaygılar içindedir. Bunun için saldırgandır. Kendini ehilleştirene kadar da saldırgan olacaktır. İman ve kulluk, ehilleşmenin adıdır. Güzel ahlâk, içteki narı (ateş) nura dönüştürür. Kötü ahlâk da nuru nara çevirir. Bu nedenle kötü ahlâk sahipleri, yani zalimler, içlerindeki ateşle yaşamak zorundadırlar. Bu da onlar için daha dünyada iken bile cehennemde yaşamak demektir. Herkes kendi hayatının heykeltıraşıdır; eserine bakıp sanatını değerlendirsin. Evine hırsız girip, kıymetli eşyaları çalınan insan emniyete başvuruyor da, kalbine şeytan girip, tevhidi çalınan ve zalimleşen insan nereye başvuracağını bilemiyor. Biri dünyalık ve fani ihtiyaç, öbürü ebedi varoluşun simgesi. Zulüm, fani ile baki olanı ayıramama bulanıklığıdır. En büyük ahlâksızlık, başarını kendinden bilmek, geldiğin makamı kutsamak ve ebedi olarak algılamaktır. Suyun akışını görmez misin; sen hep aynı aktığını görürsün de, akan damlalar çoktan denize ulaşmışlardır. Fani oluşumlardan ve dolayısıyla ahlâkî erozyondan uzak durabilen insana bir gün hakikat şarabı sunulur. İşte o kadeh de zulümden alıkor. Nefs, cehennemden bir parçadır; cehennem nasıl doymak bilmezse, nefs de doymaz. Canlı cehennem görmek isteyenler, doymayan dünya ehline baksınlar. Bir gönülde Allah tecelli etmemişse, onu taşıyan insan zulmetmekten kurtulamaz. Allah’ın gönülde tecellisi ise, O’nu kabul etmek ve kulluğuna rıza göstermektir. Çağdaş insan kulluğu kabul etmemekte direnirse, nice kullara kul olmaktan kurtulamayacak ve zulüm dünya çapında devam edecektir. Etmiyor mu?.. Zulmünü parıltılı ambalajlarla insanlığa sunan dünya tiranlığı, kalbine Rabbini alarak secdeye kapanmış bir kulun karşısında ne kadar aciz ve zavallıdır! DR. ALİ TAŞÇI
kaynak: habervaktim.com.tr |