İhvan-ı Müslimin, seksen yıllık geçmişiyle İslam dünyasının en büyük siyasi ve fikri teşkilatlarından birisidir. Arap ülkelerinin çoğunda en güçlü teşkilat olma özelliğine sahiptir. Bu teşkilat, 1928 yılında Hasan el-Benna tarafından kuruldu. “Allah Teala hedefimizdir. Peygamber rehberimizidir. Allah yolunda ölüm en büyük arzumuzdur” şiarını faaliyetlerinin ana temeli olarak belirledi. Bugün pek çok ülkede faaliyet yürütmekte olan İhvan-ı Müslümin, laik rejimlere karşı mücadeleyi ve Filistin davasını hedefleri arasına almıştır. İhvan’ın en önemli ve en köklü mücadelesi Mısır hükümetine karşı olmuş, bu mücadele ikinci dünya savaşından sonra canlı bir şekilde devam etmiştir. Faaliyetleri 1954’ten beri Mısır’da yasak olan İhvan, bugün Mısır’ın en sevilen ve en çok taraftarı bulunan siyasi hareketi durumundadır. İhvan-ı Müslimin taraftarları, seçim yoluyla devlet yönetimine gelmeyi defalarca denediler. Hüsnü Mübarek’in başında bulunduğu Mısır devleti, her defasında yeni oyunlarla İhvan taraftarlarının önünü kesmeye çalışmıştı. 1995 yılındaki seçimlerde bütün engellemelere rağmen meclisin beşte birini kazanarak meclise giren İhvan, ülke tarihindeki en büyük muhalefet kanadını oluşturdu. İhvan taraftarları, devletin yasaklamalarını aşmak için bağımsız adaylar olarak seçimlere katıldılar. Ancak teşkilatla irtibatlarını devam ettirdiler. İhvan-ı Müslimin, Mısırlı öğrenciler ve düşünce adamları arasında güçlü bir taraftar kitlesine sahiptir. Ayrıca mahrum bölgelerde ve kırsal alanlarda halka yönelik yürüttüğü geniş kapsamlı yardım faaliyetleri insanların yoğun teveccühünü İhvan’a yönlendirmiştir. Mahalli seçimlerin arefesinde yoğun faaliyetlere başlayıp halkın büyük teveccühünü kazanan İhvan’ın önemli oranda oy alıp seçimden zaferle çıkacağı korkusu Mısır rejiminde ciddi endişelere yol açtı. Bunu engellemek isteyen rejim, ülke çapında yoğun gözaltılara başladı. Neticede seçimde aday olan 10 bin İhvan üyesinden sadece 60 tanesinin seçime girmesine onay verildi. Rejimin bütün engellemelerine rağmen İhvan, seçimle ilgili faaliyetlerine devam edeceğini duyurdu. Bunun yanında öğrenciler ve diğer İhvan taraftarları, teşkilat mensuplarının gözaltına alınmasını kalabalık toplantılar ve büyük gösterilerle protesto ettiler. Muhammed Mehdi Akif, bu teşkilatın yedinci rehberi olarak her türlü zorluğa rağmen görevini yürütmektedir. Mısır hükümeti iç olaylarla ilgili konularda onunla karşı karşıya gelmekten çekinmektedir. Yine de rejim, onun müşavirlerini ve yakınlarını gözaltına almakla, tedrici olarak İhvan-ı Müslimin’in rehberliğinin çekirdeğine doğru yaklaşmış, baskı halkasını daha da daraltmıştır. İhvan-ı Müslimin’in üçüncü adamı olan Hayrat eş-Şatır, eniştesi Eymen Abdulgani ve diğer bazı düşünce adamları ve seçkinlerle birlikte gözaltında bulunmaktadır. Onlar, defalardır ertelenen askeri mahkemenin kararının yakınlarda verileceğini beklemektedirler. Kendisiyle söyleşide bulunulan Zehra eş-Şatır, Hayrat eş-Şatır’ın kızı, Eymen Abdulgani’nin eşi olup, babası ve eşinin gözaltına alınması macerasını ve babalarının gıyabında çocuklarının yaşam şartlarını dile getirmektedir. --------- Eşimle evlendiğimden beri kendisini dört defa gözaltına aldılar. Seçimler yapıldığında onu alıp götürürler. 2005 yılında İhvan-ı Müslimin seçimlerden zaferle çıkınca herkes seviniyordu. Zor durumda olduğum halde ben de sevinenler arasındaydım. Eşimi gözaltına alacaklarını biliyordum. Beklediğim gerçekleşti, onu alıp götürdüler ve altı ay bırakmadılar. Onu yakaladıklarında hepimiz arabanın içerisindeydik. Evimizi değiştirdiğimizden polis yeni evimizin adresini bilmiyordu. Ancak onu sokak ve caddelerde arıyorlardı. Çocuklarımızı okudukları okulun önünde arabaya bindirdiğimizde polisler önümüzü kesip “Sakın kaçmaya çalışmayın” şeklinde anons ettiler. Eşim, kaçma girişiminde bulunmadı. Onu yakalamak istediklerinden haberi yoktu. Polis, topluca yüklenip onu vahşice arabadan dışarı çekti. Çocuklarım ağlamaya başladılar. “Babamızı öldürmek mi istiyorsunuz? Hayır, onu öldürmeyin!” diye bağırıyorlardı. Polis şefi, beni ve çocuklarımı da beraberlerinde götürmeyi ısrarla istiyordu. Eşim, “Onu bırakın, çocuklarla gitsin! Araba kullanmayı biliyor! Zaten aradığınız kişi benim! Bırakın o gitsin!” dediyse de polisler kabul etmediler. Bunun üzerine eşim, bize karışmamaları için beni ve çocuklarımı kendisinin bulunduğu arabaya alınmalarını istedi. Ancak polisler, başka arabaya binmemiz için bizi uyardılar. Çocuklarım hüngür hüngür ağlıyordu. Bu arada eşim onları ikna etmek için uğraşıyordu. Saat öğleden sonra üçü gösteriyordu. Etrafımıza çok sayıda insan toplanmıştı. Eşim, toplananlardan birilerine babamın telefon numarasını verdi ve onu arayıp haberdar etmelerini istedi. Polis, kimsenin haberdar olmasını istemiyordu. Bulunduğumuz yerde, halkın arasında kocamı vahşice dövmeye başladılar. Genelde polis, herkesin uykuda olduğu gece saatlerinde İhvan-ı Müslimin taraftarlarının evlerine baskın yapar ve onları gözaltına alır. Evlere baskın yaptıkları esnada yaptıkları ilk iş evin bütün telefonlarını kesmektir. Böylece bölgenin sakinlerinin birbirleriyle irtibatını önlemiş oluyorlar. Bizi emniyete götürdüklerinde, emniyete ait büyük bir garajın içerisinde beni ve çocuklarımı arabamızın içerisinde yaklaşık sekiz saat tuttular. Çocuklar daha önce bu şeylerle karşılaşmadıklarından korkudan şoke olmuşlardı. Küçük oğlum korkudan altını ıslatmıştı. O zamandan beri geceleri sürekli yatağını ıslatmaktadır. “Neden babamızı o şekilde götürdüler? Babamız ne yapmış ki?” soruları peş peşe bana yöneltiyorlardı. Onları sakinleştirmeye çalışıyordum. Ama birilerinin de beni sakinleştirmesi gerekiyordu. Çok perişan durumdaydım. Onlar için yapabileceğim bir şeyim yoktu. Beni ve çocuklarımı bıraktıklarında, polislerden birine cep telefonumu bana geri vermelerini istedim. Bir müddet sonra telefonumu geri verdiler. Emniyetten ayrıldıktan sonra babamı arayıp başımıza gelenleri anlattım. Caddenin ortasında polisin bize yaptıklarından yakınlarımızdan hiçbirinin haberi yoktu. Babam dostlarından birini gönderip bizleri arabayla aldırdı. Yaşadıklarımdan dolayı araba sürecek takatte değildim. Eşim 6-7 ay zindanda kaldı. Serbest bırakıldıktan üç ay sonra yeniden polis baskınıyla karşılaştı ve tekrar gözaltına alındı. Hayretler içerisindeydim. Onların geri dönüp baskın yapacaklarını beklemiyordum. Bir hafta sonra hacca gitmek için hazırlanıyorduk. Ama baskın yapıldığından bunu gerçekleştiremedik. Daha sonra babamı da gözaltına aldılar. Onun yakalanacağını beklemiyordum. İhvan-ı Müslimin’de diplomasi görevini yürüten bir şahsiyettir. Bununla birlikte, Mısır siyaset sahnesinde İhvan’ın rehberini veya yardımcılarını yakalamaları asla beklenmiyordu. Bu ilk defa rastlanan bir durumdu. Dolayısıyla büyük bir şoka yola açmıştı. Sabahın üçünde çalmaya başlayan telefonun ziliyle irkildim. İçimde, kötü bir gelişmeyle ilgili bir haberin verileceği hissini duymaya başlamıştım. Ama yine de kendimi kontrol etmeye çalışıyordum. Kendi kendime “Rahat ol ve uyumaya çalış” diyordum. Bir dakika geçmeden şiddetlice vurulan kapının sesi duyuldu. Eşim halen uyuyordu. Hicabım kamil değildi. Kapının arkasından: “Sabredin! Bekleyin, hicabımı düzeltince kapıyı açacağım” diye bağırdım. Diğer taraftan küçük kardeşim Sait onlarla birlikteydi. Ne olduğunu sorduğumda: “Polisler! Onlar şu anda burada” dedi. Nihayetinde kapıyı açtık. Eşim; “Henüz üç aydır gözaltından çıkmış bulunuyorum. Yeni bir iş yapacak zamanım olmadı. Şimdi bu ne oluyor?” dedi. Polis: “Kitap ve dokümanların yerini göster!” dedi. Onlar son defa geldiklerinde her şeyi beraberlerinde götürmüşlerdi. Evde, onlara lazım olacak hiçbir şey yoktu. Bu iş üç ay önce gerçekleşmişti. Bu müddet zarfında eve bir şeyler getirme imkanımız olmamıştı. Çocuklarım uyandıklarında babalarının ve dedelerinin yakalandığını görünce yeniden korkuya kapıldılar. İhvan-ı Müslimin teşkilatı olarak çocuklarımızı barış ve güzel ahlak çerçevesinde büyütmeye çalışıyoruz. Şu anda 10 yaşlarında bulunan kızım Sara benden tehlikeli sorular sormaktadır. Örneğin: “Sen çok zayıfsın, babamı savunamadın. O kuvvetli bir insan değil mi? Her defasında onu rahatlıkla alıp götürmelerine izin vermemeli. Siz zayıf insanlarsınız” gibi sözleri sık sık dile getirmektedir. İyi bir insan olan babalarının gözaltına alınıp zindana atılması çocuklarıma oldukça garip geliyor. Sara için bazı şeyleri izah etmek istiyorum ama anlamıyor. Ona dedim ki “Babam ve deden iyi insanlardır, ama bu devlet iyi değil. Bütün bunlar devletten kaynaklanıyor” Sara bir keresinde benden sordu; “Eğer iyi insanları zindanlara doldurup, kötü insanları da serbest bırakacaklarsa, biz neden iyi insanlar olalım ki?” Bu konuyu İslami açıdan izah etmeye çalıştım. Ona dedim ki; “Toplumu iyi bir şekle dönüştürmek için sabırlı olmalıyız. İyi insanlar olmak için çalışmak zorundayız. Çok çalışmalı, direnmeli, doğru yolda yürümek için gayret etmeliyiz” Çocuklarım, kargaşa içerisinde yaşadığımızı yavaş yavaş anlamaya çalışıyorlar. Bu durumdan onların kötü şekilde etkileneceklerinden korkuyorum. Babalarının siyasi bir tutuklu olduğunu, cinayetkar biri olmadığını izah etmeye çalışıyorum. Eşimin ve babamın tutuklanmalarına itiraz için çocuklarımı bazen beraberimde götürüyorum. Yaptığımız itirazlar çocuklarıma inandırmış ki barışçı ve uzlaşmacı itirazlar hiçbir işe yaramıyor. Boykot veya gösteriye çıktığımız zaman “Kimse senin sesini duymuyor. Kimse seni dinlemiyor” diyorlar. Onlar, bu olayla ilgili bilgilerimden dolayı korktuğumu zannediyorlar. İhvan-ı Müslimin, barışçı bir tarzla toplumu dönüştürmeyi hedeflemektedir. Ama, baskının baskıyı beraberinde getirdiğine inanıyorum. Devlet kaba kuvvet ve baskıyla toplumun üzerine giderse toplum aynı şekilde tepki gösterir. Devletin tutumu, gençleri kavgacı ve isyankar bir hale sürüklemekte, barışçı tutumları tesirsiz ve sonuçsuz bir hale getirmektedir. Bizim insanlarımızın hiçbir suçları olmadığı halde uzun süre zindanlarda tutulmaktadırlar. Devlet, İhvan-ı Müslimin’in adalete müstahak olmadığını düşünmektedir. Mısır’da suçlulara adilce davranılırken, bizler her açıdan adaletten mahrum bırakılıyoruz. Bize de adilce davranılmasını istiyoruz. |