Artık bu asrımızda ideolojiler birbirleriyle savaşmak yerine müştereken İslâm’a karşı savaşıyorlar. İslâm bir tarafta ideolojiler öteki tarafta yer almışlar. Dolayısıyla genelde İslâm coğrafyasında, özelde ülkemizde Müslümanlar yeni bir döneme girmiş bulunmaktadırlar. Bu yeni dönemde Jakoben Laikliğe iman etmiş demokrat sağcı ve solcu müşrikler, İslâm’ı hayatın taşrasında tutmak, hayatı İslâm’dan kaçırmak hususunda birbirleriyle adeta yarışmakta ve yardımlaşmaktadırlar. Bu durum şu ayet-i kerime’yi yeniden anlamamızı zorunlu kılmaktadır. Şu bir hakikattir ki; düşmanını Kur’an’dan öğrenemeyen Müslüman, düşmanına düşman olamaz. Rabbimiz buyuruyor: “Her peygambere insan ve cin şeytanlarını Biz böylece düşman ettik ki, bunlar, aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler ilham ederler. Eğer Rabbin dileseydi onlar bunu yapamazdı; onun için sen onları uydurduklarıyla baş başa bırak.” (En’âm Sûresi/112) Allah nereye bir peygamber gönderdiyse, orada, O'na düşmanlık eden, görünür ve görünmez şeytanlar ortaya çıkmıştır. Bu yasa, aslında, daha geniş kapsamlı bir ilâhî yasanın yansımasıdır. Allahû Teâla, sonsuz hikmetinin bir sonucu olarak, bu âlemi bir çatışma yasasına tâbi tutmuş ve iyiliklerle kötülükleri karşı karşıya getirmiştir. İyiliğin her türlüsü, bu yasa gereğince, kötülüğün her türlüsüyle sürekli çatışma halindedir; her ikisi de birbirini yok etmek ve kesin bir üstünlük sağlamak ister. Her iki taraf bu uğurda bütün imkânlarını seferber eder. Bir bakıma, bu mücadele, çekirdeklerde saklı olan şeyin ortaya çıkmasıdır. Sanki her çatışma, o çekirdeğe verilen bir su, yahut o çekirdekten çıkan filizin yaprağına vuran bir gün ışığı demektir. Işık gibi, hava gibi, su gibi, o çatışmalardaki zorlanmalar da hayır ve şer cephelerinde savaşan insanların yaratılışlarındaki mekanizmayı harekete geçirerek kendisine lâyık ürün vermeye zorlar. Eğer insan ve cin şeytanlarının en amansız düşmanlıklarıyla karşılaşmış olmasaydı, Âhir zaman Peygamberinin o mucize ahlâkı hangi eserini gösterebilirdi? Şeytanların Peygamber düşmanlığı, sadece onun yaşadığı zamanla sınırlı kalan bir düşmanlık değildir. Peygamberin yüce yâdı bu gezegen üzerinde sürüp gittikçe, insan ve cin şeytanlarının ona olan düşmanlıkları da devam edecektir. Bu dünyanın minarelerinden yükselen her ezan sesi, İslâm karşıtlığıyla ayakta kalmaya çalışanların yüreğine saplanmış bir hicran okudur. Güneşe karşı saldırıya geçenler, güneşin doğmasını engelleyemezler. Onlar istemese de güneş âlemi aydınlatıyor, Cihanda her gün fevc fecv ebedi güneş olan İslâm’a insanlar sevdalanıyor. Hak batıl çarpışması ile ilgili ilahi yasa peygamberler gibi, peygamberlerin izinden gidenleri de kapsar. Peygamber vârisi olan âlimler için de her zaman insan ve cin şeytanlarından nice düşmanlar çıkar. Hattâ bu düşmanlar bazan bu ümmet içinden safdil taraftarlar da bulabildikleri için, şeytanlıklarını bir ölçüde gözlerden saklayabilirler. Ancak mübareze kanununun işleyişi, bu konuda bize hiç şaşmayan bir ölçü veriyor: Çatışan tarafların ürettiklerine bakın. Zira çatışma, iyilerle kötüler arasındadır Her milletten küfredenler inkârcı yaşamı çoğunlukla; ya araştırmadan, ya çevrelerinin kışkırtması ile, ya mutlu azınlığın çıkar kaybı endişesi ile, ya da geleneklerinden dolayı baba veya atalarının yolunu takip ederek seçmişler ve asırlardır nesillerine İslâm düşmanlığını taşımak için ve kendi ateşlerini alevlendirecek manevi odun mesabesindeki kin ve nefret hamallığı yapmışlar ve yapmaktadırlar. Şeytan ve dostlarının kışkırtması ile İslâm düşmanları; İslâm’la ilgisi olan veya olmayan hareketleri bahane ederek Müslümanları üzmeleri, incitmeleri vs. ile bilerek veya bilmeyerek İslâm’a savaş açmaktadırlar. Bedir’de Peygamberimizle savaşanların aslında Allah’la savaşması gibi bunlar da İslâm’ı engellemeye çalışmak için Müslümanların şu veya bu sebeple eğitimini ve ekonomik gelişmesini engelleme bahanesi, aslında Allah’la savaşmaktadırlar. Böylelikle hem kendilerinin hem de tüm insanlığın dünya ve âhiret saadeti ile oynamaktadırlar. İslâm düşmanlığı Hıristiyan bölgelerinde programlanmışsa da; bir ağacın kendi kurdunu kendi içinden üretmesi gibi Hıristiyan bölgelerden daha çok İslâm düşmanlığı Müslümanların bulunduğu ülkelerde maalesef daha çok görülmektedir. Örneğin Hıristiyan âleminde tüm modern teknik araçları boykot eden Amerika’daki Awish tarikatı için bile kökten Hıristiyancı suçlaması olmadığı halde İslâm âleminde tüm bilim ve teknikten yararlanan ve takvası ile iftihar edilmesi gerekirken ya terörist ya da kökten dinci olarak suçlanması yaman bir düşmanlıktır. Bu da yeni nesli İslâm’a ilgisiz bırakmak için düşmanların yaptıkları bir oyundur. Batı da Ortodoks ve Protestanlar arasında birçoğu; Hıristiyanlığı siyasallaştırmış, İslâm’ı kitle imha silahı gibi değerlendirerek, Müslümanlara karşı çoğunlukla öfkeli, kinli, saldırgan bir yaklaşım sergilemişler, bu gruplara mensup birçok papaz İslâm düşmanlığını körükleyen talihsiz vasiyetler bırakmıştır. Bu vasiyetlerin en ilginci; Anadolu’daki Müslümanların Orta Asya’ya kovulmasını, İslâm’ın deve sırtında tekrar Anadolu’dan çöle gönderilmesini vs. istemektedirler. r. Hülefa-i Raşidinden sonra Emevi’lerden günümüze kadar; birçok âlim veya vatandaş takdir göreceği yerde zelil edilmiştir, günümüzde infak hareketini bile kara para, cihadı da terörizm olarak değerlendirmektedirler, hayatlarını vahye göre değil de güya pozitivist şartlara göre ayarlayarak Müslümanı İslâm’ı yaşamdan ve ekonomik gelişmelerden uzak tutmaya çalışmışlardır. Altınız çizerek diyoruz ki; eğer eserleriyle iyilik ürettiği ortada olanlara karşı düşmanlık eden varsa, orada insan ve cin şeytanlarının kurduğu bir tezgâh var demektir. Ancak bu da İlâhî iradenin bir sonucudur. “Eğer Rabbin dileseydi onlar bunu yapamazdı.” Öyleyse: Hayır ehline düşen şey, âyetin buyruğuna uygun şekilde, onları uydurduklarıyla baş başa bırakıp hayır üretmeye devam etmekten ibarettir. Hattâ daha fazla hayır üretmektir. Hak batıl mücadelesinin hikmeti burada yatar. İnsan ve cin şeytanları nasıl kendilerine yaraşan şekilde tüm güçlerini seferber ediyorsa, hayır ehline düşen şey de kendi hedefleri doğrultusunda imkân ve yeteneklerini en üst seviyede kullanmak ve geliştirmektir. İyilik ve takvada yardımlaşmak ile hayırlarda yarışmak, Müslümanların günlük vazgeçilmez faaliyetleri haline geldiği müddetçe İslâm düşmanlığıyla ayakta kalmaya çalışan insi şeytanlar hezimete uğramaya mahkûm olacaklardır. MUSTAFA ÇELİK kaynak: vakit.com.tr |