Yeni Şafak gazetesinin dünkü manşeti, Ergenekon soruşturmasının nasıl akıldışı bir noktaya sürüklendiğinin çarpıcı bir kanıtıydı. İktidar yanlısı medyanın gözü öylesine kararmış ki, bu memlekete karşı suç işleyen insanların yalan yanlış açıklamalarını-yönlendirme ve çarpıtmalarını gerçek olaylarmış gibi manşetlerine taşıyor. Gerçeklerle kurgular harmanlanıp müthiş bir bilgi kirliliği yaratılıyor. “Bitlis ve Ersever’i Ergenekon öldürttü” başlığıyla verilen haberde, aralarında Veli Küçük’ün de bulunduğu ordu içindeki bir gladyonun, Irak’a gizli silah sevkiyatı yaptığı (ki iddiaya göre Doğu Perinçek de bu sevkiyatta baş rol oynadı), hatta bu silahların bir kısmının PKK’ya gittiği öne sürülüyor. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in bu durumu bildiği için ortadan kaldırıldığı iddia ediliyor.
Veli Küçük’ün geçmişte kiminle ne yaptığı ayrı bir konu tabi.
. HEP AYNI KİŞİ
Bu iddialar yine aynı kişiden geldi: Ergenekon soruşturmasının asıl dayanağı Tuncay Güney. Fethullah Gülen’in eski özel kalem müdürü. Samanyolu TV’de programlar yapan, istediği gibi Kuzey Irak’a girip çıkan, karanlık ilişkileri olduğu belirtilen, CIA ve İsrail gizli örgütü MOSAD için muteber bir kişi. ABD’den 10 yıllık vize alabilen, şuanda Kanada’da Müslümanlığı bırakıp haham (Musevi din adamı) olan, ortalığı toza dumana kattıktan sonra Türkiye’den uzak duran bir kişi.
Şimdi bu kişinin yeni senaryoları hergün başka bir yandaş gazetenin manşetinden pişirilip pişirilip servis yapılıyor.
Memleketin geçmişinde ne varsa her şey Ergenekon kazanının içine atılıyor.
Aslında böyle yapılarak Türkiye’nin yakın geçmişindeki olaylar karartılıyor, bilerek ya da bilmeyerek gerçek sorumlular kurtarılıyor.
Türkiye’nin son 50 yılına damga vuran birçok olayda ABD-CIA gladyosu ve onların kullandığı yerli gizli açık işbirlikçiler tarafından yapıldığı gizli değil. Ama önümüze Ergenekon diye sürülen bu sözde örgütle gladyonun organik bağlantısı var mı?
Sunulan biçimiyle tarihi bir arınma davasından çok siyasal bir linç kampanyası olarak görülen Ergenekon soruşturması, sanki geçmişe yönelik bir bilgi kirliliği yaratmak içinde kullanılıyor.
. MUMCU VE BİTLİS
Cumhuriyet gazetesinin ünlü yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’de, bir Pazar sabahı, evinin önünde aracına koyulan bombanın patlaması sonucu katledildi. Bundan tam 24 gün sonra, Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis’in Güvercinlik Hava Üssü’nden kalkan uçağı düştü. Uçaktaki iki subay ve Bitlis şehit oldu.
Olayın hemen ardından açıklama yapan dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Doğan Güneş, motordaki buzlanma nedeniyle uçağın düştüğünü açıkladı. Oysa olay yerinde araştırma yapan İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bir heyetin raporunda, uçağın buzlanma sonucu düşmüş olamayacağı açıklandı. Pilotaj veya bakım hatası da olmadığını belirten raporda, sabotaj ihtimalinin göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulandı.
Bu olayın bir kaza değil sabotaj olduğu inancı hemen her kesimde var.
. ÇEKİÇ GÜÇ VE GLADYO
Peki bu olay bir gladyo operasyonu mu?
Evet bir gladyo operasyonu. Ama CIA tarafından yönetilen ve ne yazık ki ordu içinden ya da dışından da desteklenen bir gladyo operasyonu.
Uğur Mumcu da, Eşref Bitlis de aynı örgütün mensubuydu; yani Bağımsız Türkiye’nin. O dönemin en önemli konusu, ABD’nin başını çektiği Çekiç Güç’ün, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurulmasına yönelik çabalarıydı. Hatta Çekiç Güç açıkça PKK’ya yardım ediyordu. Olayın içinde gibi gösterilen Perinçek’in Aydınlık dergisi, bu ilişki ve desteği kanıtlayan fotograflar, görüşme yazışmaları yayımlamıştı.
Uğur Mumcu, Çekiç Güç’ün bu operasyonuna karşı yazılar yazıyor, bu çalışmalarını deşifre ediyordu. Olayın arkasında bağımsız bir Kürt devleti olduğunu söylüyor, PKK’nın da bu amaçla Türkiye’ye karşı nasıl kullanıldığını anlatıyordu. Bu konuda kaleme aldığı kitabının yarım kaldığı biliniyor.
. BİTLİS ABD’YE ENGEL
Eşref Bitlis ise ABD’nin bu operasyonuna karşı bölgesel güçlerle birleşen bir proje öneriyordu. Bu açıdan, başta Doğan Güreş olmak üzere birçok yetkiliyle arası açılmıştı. Güreş’le aralarındaki tartışması basına yansıyınca Bitlis, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a mektup yazdı ve Çekiç Güç ile PKK arasındaki ilişkiyi anlattı. Ki Bitlis, Körfez Savaşı öncesinde “Bir koyup üç almak için ABD’nin yanında olalım” yaklaşımına en sert tepki gösterenlerdendi.
Bitlis, Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyor, sorunun ABD ile değil bölge ülkeleriyle çözülmesi gerektiğine inanıyor, ABD çizgisini izlemek yerine bölgedeki Kürt liderlerle görüşmeyi tercih ediyordu. Eğer Bitlis’in uçağı Diyarbakır’a gidebilseydi, bu amaçlı görüşmeler yapacaktı..
Öte yandan Bitlis, ABD’nin Ortadoğu ve Irak planlarının önündeki en büyük engel olarak genelkurmay başkanlığının da en güçlü adayıydı.
İşte gerek Mumcu ve gerekse Bitlis, çok özet olarak sunulan bu olayların bir sonucu olarak ortadan kaldırıldı. Onlar Türkiye’nin çıkarlarının, Irak’ın toprak bütünlüğünün, bölgesel barışın savunucularıydı. Yani ABD’nin yayılmacı politikalarının düşmanı.
Şimdi birisi çıkıyor, küresel anlamı olan büyük bir suikastı başka biçimlere sokarak gerçekleri karartıyor.
Bu senaryo kurtarsa kurtarsa ABD’yi., CIA’yı, yani gerçek gladyoyu kurtarır!
Ahmet Şefik
www.kuzeyekspres.com.tr/