İki kesim arasındaki çarpışmalardan bir kaç ay sonra Arap devletlerin araya girmesiyle Hamas ve Fetih'in yetkililerinin yan yana oturup milli bir devletin oluşumu için barış müzakerelerine başlamaları kararlaştırıldı. Gazze, geçen yıl ve bu yılın bahar aylarında İsrail tarafından benzeri görülmemiş şiddetli kuşatmalara tabi tutuldu. Fetih'in sürülmesiyle Hamas'ın kontrolü tamamen ele geçirdiği Gazze, İsrail'in şiddetli hava ve kara saldırılarına maruz kaldı. Hamas, saldırılar karşısında direnişe devam etti. İsrail'in ablukalar ve sıkı ambargolar neticesinde Filistinlilerin Hamas'ın aleyhine döneceği öngörüsü tutmadı. İslami direniş hareketi Hamas, halka ait bir hareketi olup, ilan edildiği 15 Aralık 1987'den bugüne dek Amerika'nın Ortadoğu projelerinin önünde ciddi bir engel olarak durmaktadır. Diğer taraftan İslami Direniş Hareketi Hamas'ın ortaya çıkışı ve gelişmesi, Filistinlilerin kendilerine dayatılan bazı şartlara verdiği cevap anlamını taşımaktadır. Hamas'ın ortaya çıkışından derin kaygılara kapılan Siyonist rejim, bu hareketi izlemeleri ve rehberlerini tanımaları için istihbarat servisleri seferber etti. İşgalciler, Filistin halkının Hamas'ın boykot ve diğer direniş çağrılarına olumlu cevap verdiğini fark edince, Hamas'ın yöneticilerini ve taraftarlarını tutuklamak için derhal harekete geçtiler. Şiddet ve saldırganlıkları bugüne kadar devam eden Siyonist rejim Hamas'ın pek çok yöneticisini şehit etti. Bununla birlikte Amerikalılar, ekonomik baskılar uygulamak, askeri saldırılar gerçekleştirmek ve Filistin'de Hamas'ın aleyhinde siyasi hareketler oluşturmak için faaliyetlerini oldukça yoğunlaştırdılar. İsrail'in en büyük hedeflerinden biri Hamas'ın askeri kanadını çökertmek için yürüttüğü mücadeleydi. Fetih ile son çarpışmalara da katılan Hamas'ın askeri kanadı, 1991 yılının sonlarında İzzettin Kassam Tugayları adıyla faaliyetlerine başladı. Bu kanadın Siyonistlere karşı operasyon ibresi o zamandan bu güne sürekli yükseliş halindedir. Hamas ve Fetih'in anlaşmazlığının ana ekseni silahlı mücadele çerçevesindedir. Hamas ile Fetih'in son zamanlardaki ihtilaflarının temelinde, Hamas'ın Siyonistlerle çatışmaları, bunu hayati olarak nitelendirmesi ve bu mücadelesini alınyazısını tayin eden medeniyetle ilgili olduğunu ileri sürmesidir. Bu, Filistin'i zorla işgal eden, topraklarını gasp eden ve halka zulmedip topraklarından çıkaran gayr-ı meşru Siyonistlerin varlık sebebinin yol olması ve temizlenmesiyle hedefine ulaşabilir. İslami Direniş Hareketi, İbrani devletini bir devlet olarak değil, düşmanlık üzerine bina edilmiş bir dünya projesi olarak görmektedir. Bu projenin yeni sömürgeci güçlerin sömürülerini geliştirme amaçlı olduğunu, tefrika çıkarmak, bölmek, medeniyetin köklerini kazımak, şekillenmekte olan öncü cepheyi engellemek için ekonomik, siyasi, askeri ve hatta düşünsel açıdan engeller çıkararak, ümmetin kaynaklarını ve servetini çarçur etmeyi hedeflemektedir. Hamas'a göre İbrani devleti, Arap ülkelerinin birbirleriyle irtibatını kesmek ve coğrafi bağlarını koparmak için bütün kaynakların harekete geçirilmesi ve bütün telaşların sarf edilmesiyle hedefe ulaşılacağına inanmaktadır. Her ne kadar Filistin toprakları Siyonist projenin nutfe ve karargahı tayin edilmiş ve bu projenin asli meydanı olarak seçilmişse de, Siyonizm'in bu projesinin tehlike ve tehditleri başka alanlara da yayılıp bütün İslam ülkelerini kapsayacak niteliktedir. Hamas, Siyonizm tehlikesinin iki yönlü olarak bütün Arap ülkeleri ve daha derin stratejik açıdan da İslam ülkelerine yönelik tehditler oluşturduğunu ileri sürmektedir. 1990'lı yıllarda meydana gelen büyük değişikliklerle, ölçüsü olmayan ve sınır tanımayan bu tehlike iyice idrak edildi. Diğer taraftan Fetih Grubu ve Ebu Mazen Kanadı, Amerika ve Siyonist rejimle diplomatik anlaşmalar çerçevesinde mücadele edilmesini ve İsrail'in Hamas tarafından resmen tanınmasını istemektedir. Hamas ise, Siyonist düşmana karşı mücadele ve çatışmalarda en iyi yöntemin, cihad bayrağını yükselterek, Filistin'deki gayrı meşru Siyonist rejimin varlığına karşı mümkün olan her şekliyle silahlı mücadelede bulunmak ve bu uğurda Filistin halkının imkanlarının seferber edilmesi gerektiğine inanmaktadır. Hiçbir şekilde Filistin toprağından vazgeçmeyeceğini, işgalci Siyonist rejimi de resmiyette tanımayacağını ortaya koyup, her Filistinlinin ve her Müslüman'ın Siyonistlerle mücadele için hazırlanması ve kuşanması gerektiğini, işgalcilerin Filistin topraklarını terk edip geldikleri yerlere geri dönmesine kadar bu mücadelenin devam edeceğini ilan etmektedir. Filistin'in kurtuluşu için Müslümanların bir projesi olmadığı için, Siyonist rejim ile mücadelede Hamas'ın askeri kanadının yolu Filistinlilerin mücadele yoludur. Hamas, Fetih'in peşinde koştuğu diplomatik yolların, Siyonist rejimin Müslümanların topraklarına yerleşmesi anlamına geldiğinden, kurtuluşa giden bütün yolları tıkayacağına inanmaktadır. Zira bundan sonra İsrail, Amerika'nın çok yoğun bir desteğine sahip olacağından, Arap toplumunun zaafından yararlanacak ve uzlaşmacı projeyi hayata geçirecek. Bunun akabinde Arap ülkelerinin ekonomisi ve diğer imkanları yeni anlaşmalara göre İsrail'e bağlanacak, Filistinlilerin tarihi hakları verilmeden bölgede tabii bir oyuncu rolünü üstlenecek. Hamas, İsrail'le silahlı mücadelenin dini bir savaşa dönüşmemesi için yeteri derecede dikkatli davranmaktadır. Hamas'ın direnişi Yahudi'lere karşı dini bir mücadeleye dönüşmemiş, işgalcilerin gayrı meşru varlığı ve zorbalıklarına karşılık verilmiştir. Diğer taraftan İslami Direniş Hareketinin, uluslararası hiçbir tarafla herhangi bir düşmanlığı veya savaşı olmamıştır. Diğer ülkelerin menfaatleri ve siyasetlerine saldırı siyasetini benimsememektedir. Zira Siyonist işgalcilere karşı direniş Filistin topraklarının içerisinde gerçekleşmektedir. Siyonistler savaşı işgal topraklarını dışında yürütmekle tehdit ettikleri zaman İslami Direniş Hareketi, Siyonist makamları böyle bir girişime pişman edecektir. Bu, Hamas’ın savaş alanının genişlememesiyle ilgili ciddi alakasını göstermektedir. Bununla birlikte Hamas, işgalcilere karşı direnişte askeri hedeflerine bağlılığını ortaya koymakta, direniş hareketinin faaliyetlerinin imkan olduğu noktaya kadar sivillere zarar vermemesi için bütün telaşını yapmaktadır. Son aylarda, Hamas'ın İsrail'i tanımasıyla Filistin sorununun çözümünde önemli bir engelin ortadan kalkacağına inanan Fetih ve Ebu Mazen kanadına karşılık, İslami Direniş Hareketi, barışa karşı olmadığını defalarca tekrarlamış, barışın gerçekleşmesi için gerekli adımları atmıştır. Evrensel bir barışın önemine binaen bu konuda bütün dünya ülkeleriyle görüş ittifakında olup, barışı da İsrail'in işgal ettiği yerleri terk edip 1967 sınırlarına çekilmesi ve bunun özellikle de Kudüs'ü kapsaması gerektiğini savunmaktadır. Barış'ın adilce olmasını ve Filistin halkının haklarının gözetilmesini, özgürlük hakkı, topraklarına geri dönüş hakkı, bağımsızlık ve kendi alınyazısını tayin hakkını kapsaması gerektiğine inanmaktadır. Bugüne kadar imzalanan anlaşmaların Filistin halkının hedeflerine cevap vermediğini, en azından beklentilerini karşılamadığını, bu anlaşmaların adil olmadığını, Filistin halkına zarar verdini, işgalci tarafı da yaptığı tecavüzlerden dolayı mükafatlandırdığını, bu rejimin diğerlerinden gasbettiği hakları resmiyette tanıdığını, anlaşmaların galip tarafa bazı şartları yüklediğini, mazlum tarafı ise eli boş bir şekilde hak ve hukukunun beklentisi içerisinde bıraktığını iddia etmektedir. Bu tür barışı tanımak ve buna uzun ömür biçmek mümkün değildir. Hamas, her türlü siyasi uzlaşmanın böyle bir çerçevede olacağını, bunun da Siyonist düşmanın Filistin topraklarının büyük bölümünü kontrolünde tutması anlamına geldiğini, Filistin halkının milyonlarca evladının topraklarına geri dönmekten mahrum kalacağını, böylece de geleceğini tayin etmenin ve Filistin'de bağımsız bir devlet kurmanın mümkün olmayacağını ileri sürmektedir. Böyle bir barışın, değerlerle çelişme bir yana, insani anlayışa ve uluslararası geleneklere aykırılık teşkil ettiğini, İslami fıkıh açısından haram olduğunu, bunu kabul etmenin de caiz olmadığını ortaya koymaktadır. Zira Filistin toprakları, İslam'ın mukaddes toprakları olup Siyonistler tarafından zor ve hilekarlıkla gasp edilmiştir. Müslümanlar, buraları geri almak ve işgalcileri çıkarmak için cihad etmekle görevlidirler. Hamas, bu güne kadar yapılan anlaşmalardan birinci dereceyi oluşturan ve 13 Eylül 1993'te Siyonist rejim ile Washington'da imzalan Gazze-Eriha anlaşmasını, aynı şekilde iki tarafın imzaladıkları Kahire, Taba ve diğer anlaşmaların çok tehlikeli uzlaşma anlaşmaları olduğuna inanmaktadır. Bu anlaşmaların tehlikesi, Filistin'de Siyonistlerin hakimiyetinin resmen tanınması, Araplarla Siyonistlerin irtibatının normalleştirilmesi, bölgede sulta sahibi Siyonistlerin ellerini güçlü ve açık duruma getirmekle beraber, en tehlikeli olan da Filistin tarafının (Fetih ve Ebu Mazen) tehlikeyi gizlemesidir. Bunlar Filistin halkının temsilcileri olmamakla birlikte böyle bir girişim, Filistin dosyasını kapatıp, Filistin halkını meşru haklarına ulaşmadan mahrum etmek anlamına gelmektedir. Böylece Filistin halkının büyük bölümü kendi ülkelerinde yaşama hakkından mahrum kalacak. Bunun sınırları Filistin halkını aşıp Müslüman milletleri de kapsam alanına alabilecek. Fetih ve Ebu Mazen cereyanıyla zikredilen ihtilaflara rağmen Hamas, Filistin davasının direniş çerçevesinde Siyonizm projesinin karşısında duruşun hedefleri olduğunu, Filistin davasının yüksek hedeflerine ulaşması için vahdet ve bütünlüğün sağlanmasını, Filistinli bütün grupların ve faaliyetlerin böyle bir hedefe ulaşmak için gayret göstermeleri gerektiğini savunmaktadır. Ayrıca Filistin davasının bütün taraflarıyla Filistin'in özgürlüğü ve Siyonist düşmanın Filistin toprağındaki varlığının kabul edilmemesi esasında işbirliğine hazır olduğunu da bildirmektedir. Diğer taraftan Hamas ile Fetih arasında Gazze ve Ramallah'taki çekişmeler, baş gösteren sokak çatışmaları, iki taraf arasında eskiye dayanan nazari görüş farklılıklarının olduğunu, bununla birlikte aralarında düşünsel ve ideolojik ayrılıkların da bulunduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Ebu Mazen'in Hamas'ın kontrolündeki meclisi dağıtmak için gerçekleştirmek istediği erken seçim, Amerika'nın Ortadoğu'da Hamas, Hizbullah, Suriye ve İran gibi oyunculara karşı Arabistan, Mısır, Ürdün, Filistin'de Fetih ve Ebu Mazen, Lübnan'da Hariri kanadıyla oluşturmaya çalıştığı yeni cephe, Amerika'nın bölge siyasetinin çerçevesini oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle Amerika'nın Lübnan'da Hizbullah'ı yok etmeye veya zayıflatmaya çalıştığı gibi, Filistin'de de doğrudan veya dolaylı olarak Filistin'in diğer oyuncuları ya da Araplar vasıtasıyla Hamas'ı yok etmeye veya zayıflatmaya çalışmaktadır. Amerika'nın Hamas ve Fetih'in çatışmalarıyla ilgili tavrı, bu ülkenin yeni projesini işletmek için devreye soktuğunu göstermektedir. Hamas'ın seçimlerdeki zaferi, İsmail Haniye'nin hükümeti ve hatta Amerika tarafından Hizbullah'ı ortadan kaldırmak için başlatılan savaşta İsrail'in Hizbullah karşısında üst üste aldığı yenilgiler, Amerika'nın kendi projesini hayata geçiremediğini, Washington'un arzuladığı yeni Ortadoğu için sürdürülen faaliyetlerin boşa çıktığını göstermiştir. Amerika dışişleri bakanı Rize'nin Ortadoğu'ya defalarca seferler düzenlemesi, bu iradeyi harekete geçirip siyasi-diplomatik bir hareketle, Amerika'yla aynı çizgide olmayan Suriye, İran, Hizbullah ve Hamas'a karşı Arap birleşik cephesini oluşturmaya çalıştığı söylenebilir. Amerika, Filistin'de Hamas'ın kontrolündeki meclisi dağıtma dahil her işe başvurarak, Amerikan karşıtı olan oyunculardan İran, Suriye, Hizbullah, Hamas ve Filistin İslami Cihad'ın manevra gücünü sınırlamaya çalışmaktadır. Suriye ile Mısır, Arabistan ve Ürdün arasındaki ayrılıkların daha da derinleşmesi ve Filistinliler arasındaki çatışmaların şiddetlenmesi Amerika'ya, Arabistan, Ürdün, Mısır ve Filistin'de Ebu Mazen kanadı arasında, İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas'a karşı ittifak oluşturma fırsatını vermiştir. Rice'nin bölgeye sık sık sefer yapmasının ana sebebi, bu grubu İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah'a karşı şekillendirme gayreti olarak yorumlanabilir. Amerika'nın bu senaryosuyla birlikte, Mısır ve Arabistan uzun süredir (özellikle Haddam'ın Suriye rehberliği kadrosundan azledilmesiyle) Suriye ile ilişkilerini askıya almaya çalışmaktadır. Bu ayrılık, Lübnan savaşı ve Beşar Esad'ın açıklamaları, Mısır ve Arabistan'ın Esad'ın açıklamalarına resmi ve gayrı resmi cevaplarıyla kendini göstermiştir. Mevcut bölünmeler gösteriyor ki, Lübnan savaşından sonra Suriye ile Arabistan ve Mısır arasındaki kırılma daha da artmış, Ürdün ile Ebu Mazen grubu da Mısır ve Arabistan'la yakınlaşma temayülüne girmişlerdir. Hedeflerine ulaşmak isteyen Ebu Mazen, Hamas'la çekişmeleri daha da alevlendirmeye ve Hamas hükümetinin faaliyetleri için ortalığı emniyetsiz kılmaya çalışmaktadır. Filistinliler arasındaki ve bölgedeki bu türden parçalanmalar, aynı zamanda bölgede yeni bir siyasi sükunetin göstergesidir. Amerika senaryosu ise bu problem ve ayrılıklardan azami derecede istifade etmeye çalışmaktır. Amerika, bu gelişmelerden yararlanarak Ortadoğu'da kendi çizgisinde olmayan İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas'a baskı yapmaya çalışmaktadır. Ebu Mazen gibilerini de Hamas'la karşı karşıya getirmektedir. Ebu Mazen, Amerika'nın uzun süreli hedefinin, kendisini kullanarak Hamas'ı ve intifadayı zayıflatmaya çalışması, bugün her ne kadar Hamas'a karşı Amerika'nın desteğini alıyorsa da gelecekte Hamas ve intifadanın zayıflamasından en büyük zararı kendisinin göreceği gerçeğini görememektedir. Zira Amerika'nın projesine göre Hamas gibi gruplar ve direnişin dayanağı olan intifada etkisizleştirilirse, Ebu Mazen'in gurubu İsrail karşısına ciddi bir oyuncu gücünü bulamayacak. Amerika ve İsrail'in baskılarıyla uzlaşmacı olarak İsrail'in istediklerini yapacak. Hatta bu program, Arabistan gibi yeni bir oyuncunun bu senaryoya dahil olmasıyla neticelenebilir. Amerika, Ortadoğu'daki projesinde Kral Abdullah'ın Arabistan'ının yerini ve tesirini Arap-İslami dünyasında azaltmaya çalışmaktadır. Amerikalılar, Kral Abdullah Arabistan'ının Amerika aleyhtarı olmadığı gibi, bölge için Fahd Arabistan'ından daha fazla kullanılmaya müsait olduğunu anlamışlar. Diğer taraftan Amerikalı bazı stratejistlerin inancına göre, Arap dünyasındaki Amerika düşmanları, Amerika'nın zahiren dostane ilişkiler içerisinde bulunduğu ülkelerde yoğunluktadır. Arabistan'ın radikal siyasi İslam'ın merkezi olduğu düşüncesi, Amerika güvenliğine karşı ciddi tehditlerden birini oluşturduğu kaygılarını ortaya koymaktadır. İşin neticesinde Amerika, kendi safında olmayan oyunculardan İran, Suriye, Hamas ve Hizbullah'ı zayıflatarak, bölgede Amerika ve İsrail'in öngördüğü barışı dayatıp İsrail'i bölgenin tabii bir oyuncusuna dönüştürmeye çalışmaktadır. Kaynak: İtimat Gazetesi Yazan: Arya Salihi Çeviren: Hanefi Aydın
|