Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Süphesiz, Rabbimiz Allah'tir deyip, sonra dosdogru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayin, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler. Fussilet/30

Bir Hadis:
''Daha vakti var, ilerde yaparım'' demek, şeytanın mü'minlerin kalplerine bıraktığı bir vesvesedir.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

Makale Hiyerarşisi
Makaleler ana sayfası » 20- KURAN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ » KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -28
KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -28

18- MAHRUMLAR VE MUSTAZAFLAR

Kur’an toplumu, yani İslam ümmeti tek bir beden gibidir. Kur’an toplumunun bütün fertleri bu bedenin uzuvları hükmündedir. Bu, masal kitaplarında anlatılan kaf dağı ya da felsefe kitaplarında anlatılan hayallerdeki ideal toplum teorisi değildir. Hz. Peygamber (sav) zamanında pratiği yaşanmış toplum şeklinin yeniden inşaası çabalarıdır. Kur’an-ı Kerim’in zikrettiği kaide, kural ve yöntemler bizi böyle bir toplumun inşaasına çağırmaktadır. Kur’an gerçeği ve Hz. Peygamber (sav)’in risaletindeki pratik dururken İslam’ın ümmet anlayışının içi boş bir düşünce olduğunu ileri sürüp İslam düşmanı güçlerin söylemlerini dillendirmek, onların İslam’a alternatif olarak ya da İslam’ı hayatın dışına çıkarma amacıyla geliştirdikleri sistemlere takılmak Müslümanca bir davranış değildir.

Bu yazımızda Kur’an toplumunda, ihtiyaç sahiplerinin ve mahrumların elinden tutma, yardımda bulunma ve onları sıkıntılardan kurtarma konusunu irdelemeye çalışacağız.

İslam, dinleri ne olursa olsun öncelikle ezilmişlerin ve mustazafların elinden tutmayı ve onları zulümden kurtarmayı emreder. Söz konusu olan kendi mahrumları ve mustazafları olunca daha fazla çabalama, sıkıntılarını gidermek için daha fazla uğraşmayı ister.

Ayeti kerimelerde mahrum ve mustazaflar farklı kategorilerde ele alınmaktadır. Yakınlar, yetimler, mahrumlar, yolda kalmışlar, isteyenler ve özgürlüklerini elde etmek için çabalayanlar şeklinde zikredilir. Konu farklı ayetlerde yine farklı boyutlarda ele alınır. Bu yardımlar bazen ekonomi boyutuyla sınırlı kalmayabilir. Örneğin zalim toplumların içinde yaşayıp zulme uğrayanlar, yine burada yaşayıp ekonomik ya da kültürel açıdan problemlerle yüz yüze bulunanlar ya da Müslüman toplumun içinde bulundukları halde sıkıntı içinde bulunanlar şeklinde farklı şekillere ayırmak mümkündür. Şartları ve konumları ne olursa olsun, söz konusu olan zor durumda bulunanlara yardım eli uzatmanın İslami bir gereklilik olduğu, daha açık bir dille Müslümanların üzerinde bir sorumluluk olduğu gerçeğidir.

Zor durumda bulunmak sadece ferde has bir konu değildir. Sıkıntı ferdi aşıp toplumsal bir boyut kazanabilir. Ancak Müslümanlara düşen gerek ferdi gerekse de toplumsal olsun bu problemi gidermek için çabalamaktır. Önemli olan hakkın sabine verilmesi, insanların sıkıntı ve zorluklara girmeden özgürce yaşamalarıdır.

Konu, Kur’an’ı Kerim’de detaylı bir şekilde ele alınır. Hem ferdi hem de toplumsal boyutuna işaret edilir.

Allah Teâla’nın önümüzü aydınlatan nur mesabesindeki ayetleri meramımızı daha iyi açıklarlar;

Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi 177)

Vermek İslami şahsiyetin ifadesi, salih bir mü’min olmanın en bariz özelliğidir. İslam, mülkiyeti yasaklamamış, ancak bunu bir şeref ve haysiyet olarak da görmemiştir. Vermeyi ve bağışlamayı, şahsiyetin göstergesi olarak tanımlamıştır. İhtiyaç sahiplerine vermeyi anlatan yukarıdaki ayet-i kerime bir inceliğe dikkat çekilmektedir. Kur’an toplumunun Allah yolunda çekinmeden malını verdiği anlatılırken “mala olan sevgisine rağmen” ibaresiyle, mal sevgisinin onları engellemediği belirtilmektedir. Ancak bazı müfessirler buna, “mala ihtiyaçları olduğu halde” anlamını yükleyip, kendilerine lazım olduğu halde ihtiyaç sahiplerini kendilerine tercih eden, onlara harcayanlar şeklinde tefsir ederler. Ancak ister mala olan sevgileri olsun, ister mala olan ihtiyaçları olsun, her iki durumda da görevlerini hakkıyla icra edip cömertçe davranarak ihtiyaç sahiplerine bağışta bulunuyorlar.

Allah yolunda vermenin de çeşitli şekilleri vardır. Örneğin zekât, Allah’ın maldaki hakkıdır. Bunda mal sahibinin hiçbir hakkı yoktur. Mal sahibinin malında bulunan emanettir. Bunun üzerine hiçbir mülkiyet iddiasında bulunulamaz. Onun vazifesi bu emaneti yerine aktarmaktır. Namaz gibi, oruç gibi yerine getirilmesi gereken bir vucubiyettir. Zaten zekâtla ilgili ayeti kerimeler söz söylemeyi bile gerektirmez. Mal sahiplerinin mallarındaki emanet olan zekâtı yerine vermekle birlikte, sorumluluk bilinciyle hareket edip fedakârlıklarda bulunmaları istenir.

İhtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak, Kur’an toplumunun tabii ve dengeli bir şekilde gelişmesine ve kardeşlikten kaynaklanan sorumlulukların yerine getirilmesine yol açan bir vazifedir. Bu davranış, onurlu kişilerin vicdani ve insani bir görevidir. Vazifelerini yerine getirmekle Müslüman kişiliğin gereğiyle amel etmiş olacaklar.

İslam, öncelikle kişiyi nefsinin zaaf ve ihtiraslarından kurtarmak için çabalar. Nefislerinin etkisinde kalan, tutkularının esaretindeki insanların Kur’an toplumunun fertleri olamayacakları, böyle durumlarda hastalıklı kişilikler olacaklarından fedakârca davranmaya çağırır. Mü’minleri bu tür hastalıklardan koruma ve dinamik bir halde Kur’an toplumuna katmaya çalışır. Nefsi hastalıklardan sıyrılmış, Allah yolunda her türlü fedakârlığı yapacak konuma ulaşanlar Kur’an toplumun üyeleri olarak her alanda vazife yüklenebilirler.

İnsanı vermekten alıkoyan mal tutkusu tamiri zor bir hastalıktır. İnsanlar “mala olan sevgisine rağmen” vermek için ellerini mallarına uzatabiliyorlarsa, bu yolda en iyilerini harcayabiliyorlarsa insanı köleliğe ve zillete kadar sürükleyecek olan mal tutkusuna yakalanmazlar.

İmkân sahiplerinin ihtiyaç sahiplerine yardımı program dâhilinde yürütülmelidir. Ancak toplum içinde açık ya da gizli halde varlığını sürdüren ihtiyaç sahiplerine çoğu zaman ferdi olarak ulaşma imkânı bulunmayabilir. Bu alanda faaliyet yürüten İslami yardım kurumlarıyla işbirliğine girip hak edenlere yardımların ulaştırılması sağlanabilir. Özellikle İslami kişiliğe sahip ihtiyaç sahipleri başkalarından isteme ya da almaktan büyük utanç duyarlar. Ancak yardım kuruluşları bu problemi rahatlıkla çözebilirler.

Bugün toplumları felakete sürükleyen sebeplerden biri ekonomik alanda sıkıntı yaşayan insanların kaldıkları zor şartların baskısıyla günaha sürüklenmeleridir. Bir tarafta şiddetli israf yaşanırken, diğer taraftan ağır yoksullukla karşı karşıya bulunanların bu adaletsizliğe isyan etme çabaları toplumlardaki bozulmaların önemli sebeplerindendir. İslami terbiyeyi almamış, ekonomik açıdan zor durumdaki ailelerin çocukları, karşılarında israf içinde yüzüp har vurup harman savuranları görünce içlerinde büyük bir sıkıntı ve kırılma yaşarlar. Ortamını bulduklarında bir şeylere sahip olmak için meşru ve helal dairesini gözetmeksizin çabalamaya başlarlar. Toplumda felaketlerin yaşanmasına yol açan olaylar başlar. Bu gelişmelere adaletsiz olan İslam dışı savurgan sistemler zemin hazırlamaktadır.

“(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan ihtiyaç sahipleri içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir” (Bakara Suresi 273)

Bazı Müslümanlar evlerini ve ailelerini terk edip Medine’ye akın etmiş Mescid-i Nebi’de yaşamaya başlamışlardı. Resul-i Ekrem (sav)’i korumak, ihtiyaç anında savaş dahil bütün işlere koşmak için hazırda bekliyorlardı. İslam tarihinde Ashab-ı Suffa olarak adlandırılan bu Müslümanlar, birçok yeteneğe sahiptiler. Ancak, İslam’a hizmet öncelikli işleriydi. Onur ve izzetlerinden dolayı hiç kimseden en küçük bir şey istemiyorlardı. Günlerce aç kalsalardı bir parça ekmek istemekten utanırlardı. Bu gerçeğe dikkat çeken Allah Teala, Allah yolunda seferber olan bu insanları tanıtıp Müslümanların dikkatlerini bu yöne celp etmektedir. Sadakaların da bunlara ait olduğunu vurgulamaktadır.

Bugün de aynı şartları yaşayan birçok Müslüman bulunmaktadır. İslam’ı öncelikli vazifeleri olarak görüp bunun için koşuşturmakta, ancak iffet ve izzetlerinden dolayı istemekten utanmaktadırlar. Yakınlarımızda olmazsa da elimizin ulaşacağı başka alanlarda bulunurlar. İmkan sahibi Müslümanlar tek amaçları i’lay-ı kelimetullah olan bu insanların ihtiyaçlarını gidermelidirler. Özellikle Allah Teâla’nın sadakların bunlara ait olduğuyla ilgili hatırlatması unutulmamalı. Bunlara verilecekler olanlar bir lütuf değil, bizzat Mü’minlerin mallarında bulunan en tabii haklarıdır.

İhtiyaçlarını gizleyen, utançlarından dolayı kimseden bir şey istemeyen bu onurlu insanların hassas kişilikleri göz önüne alınarak, en uygun şekliyle verilmelidir. Zaten sorumluluk ve basiret sahibi Müslümanlar kimlere yardım edeceklerini ve bunu hangi yollardan gerçekleştireceklerini çok iyi bilirler.

Devamı Gelecek Sayıda

İbrahim FIRAT

Diger Basliklar
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -37
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -36
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -35
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -34
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -33
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -32
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -31
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -30
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -28
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -27
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -26
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -25
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -24
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -23- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -22- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -21- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -20- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -19- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -18- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -17- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -16- / İbrahim FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -15- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -14- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ - 13 - / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ - 12 - / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -11- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -10- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -9- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -8- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -7- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -6- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -5- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ - 4 - / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -3- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -2- / İBRAHİM FIRAT
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -1- / İBRAHİM FIRAT
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git