Sözlükte "utanma, çekinme; tövbe, vazgeçiş" gibi anlamlara gelen “hayâ” kelimesi, ahlâki bir terim olup nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup terketmesi, hoş ve güzel olmayan bir olayın ortaya çıkmasından kalbte meydana gelen bir incelik ve ızdırabtır. Hayâ ahlakın yüce seciyelerindendir. Allah korkusundan dolayı insanın kötülüklerden, ahlâk dışı davranışlardan ve günahlardan uzak durmasıdır.
Kur’an-ı Kerim’de hayâ kelimesi üç yerde farklı anlamlarda zikredilir. Hz. Musa (as)’ın hicreti esnasında yaşadıklarını anlatan olayda zikredilen hayâ kelimesi yukarıdaki tarifi kapsayan bir inceliği barındırır.
“Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: Derdiniz nedir? dedi. Şöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine dalıp hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır. Bunun üzerine Musa, onların yerine (hayvanlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (lütfuna) muhtacım, dedi. Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor. Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o: Korkma, o zalim kavimden kurtuldun, dedi.” (Kasas Suresi 23-25)
Hayâ ile iman iç içedir. Bundan dolayı Resul-i Ekrem (sav) Hayânın imanın şubelerinden biri olduğunu zikreder.
Hayâ, insan fıtratında bulunan bir özelliktir. Allah vergisi bu üstün vasfın korunmaya ve güçlendirilmeye ihtiyacı var. Allah’a iman gibi insanın zatında ve fıtratında yaratılan hayâ, kirlere ve pisliklere karşı insanı tepkiye yönlendirir. Aynı zamanda insanda güzelliklere yönelmenin ve kemalata ulaşmanın anahtarıdır.
İlmin kapısı ve hikmetin öğretmeni İmam Ali (kv) her alanda olduğu gibi hayâ konusunda da aydınlatıcı altın sözler beyan eder: "Bir kimse hayâ elbisesini giyinse, yani hayâyı kendisine prensip edinse halk o kimsenin ayıbını göremez"
Onur ve izzet elbisesi görevi gören hayâ ile örtünenler ayıp ve eksikliklerini örtmekle birlikte herkes tarafından saygı ve ikram gören bir konuma yükselirler. Hayâdan sıyrılmışların ve bu muhkem zırhtan yoksun halde bulunanların haysiyet ve itibarlarının kendilerine getirecekleri bir iyilik veya faziletten bahsedilmez.
Kişilikleri ihlas üzere bina edilen Mü’minler, kendilerini daima Allah Teala’nın huzurunda gördüklerinden günahlardan kaçınmak için yoğun çaba harcarlar. İslam’ın terbiyesinden geçtikleri için kötü ve çirkin amellere karşı tepki gösterirler. Elbiseleri hayâ olduğundan korunakları güçlendirilmiştir. Hayâ elbisesi, günahların önünde duran, günahların geçişini engelleyen set görevi görmektedir. İcra ettiği vazife maddi elbiseden daha kapsamlıdır. Hayâ örtüsüyle örtünen Mü’minin etrafındaki günah mazgalları birer birer kapanmıştır. Bu aşamadan sonra kendisinden emin olan Mü’min, bol meyve veren bereketli bir ağaç gibi etrafına hayırlı ve hoş dalgalar yaymaya başlar.
"Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi)." (Araf Suresi 26)
Ashab-ı kirama seslenen Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyururlar: "Allah'tan hakkııyla hayâ edin!" Abhab: "Ey Allah'ın Resûlü, elhamdülillah, biz Allah'tan hayâ ediyoruz" dediler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav) şöyle buyurdular: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız hayâ) değil. Allah'tan hakkıyla hayâ etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batnı ve onun ihtivâ ettiklerini muhafaza etmek, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamaktır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, âhireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah'tan hakkıyla hayâ etmiş olur." Resul-i Ekrem (sav) ayrıca şöyle buyururlar: "Her dinin bir ahlâkı vardır; İslâm'ın ahlâkı ise hayâdır"
Hz. Ali (kv) hayâ ile ilgili şu güzel sözü dile getirir: “Hayânın en güzeli, insanın kendisinden utanmasıdır”
Mü’minin kişiliğini şekillendiren hayâ, ahlaki olmayan kötü davranışlarda bulunmaktan alıkoyar. İnsanı koruyan, çirkin şeylere karşı önüne engeller çıkaran hayâ duygusu, aynı zamanda güçlü bir koruyucu gibi çembere alır.
Müslüman toplumlarda ahlaksız ve kişiliksiz insanlar “hayâsız” “terbiyesiz” olarak nitelendirilirler. Hayâ perdeleri yırtılmış, etrafındaki koruyucu halka yıkılmıştır. Böyleleri hür kötülüğü yapmaya müsaittirler. Zaten insanlardaki hayâ duygusu kaybolunca önleri açılır, insaflarını kaybeden birer canavara dönüşürler. İnsanların yaşadığı haramla dolu hayat, ırz ve namus düşmanlığı toplumda gün geçtikçe artan hayâsızlığın ürünüdür. Hayâ duygusu zayıflayınca insanı günahlardan alıkoyan refleksler birer birer yok olur. Toplumda gevşemeler ve bozulmalar başlar. Zamanla toplumdaki güvenlikli ortam kaybolur. İnsanların aralarındaki güven duygusunda ciddi sarsıntılar başgösterir.
Hayâlı insanlar hayatlarının bütün aşamalarında Allah Teala tarafından kontrol edildikleri bilinciyle yaşarlar. Allah Teala’dan duydukları derin utanç, hayırlı ortamlara ve hayırlı işlere yönelmelerine yol açar.
İmamı Gazali, hayâ duygusunun insanlara küçük yaşlarda verildiğini, çocuklarda ilk temyiz melekesinin ilk alametlerinden birinin hayâ duygusu olduğunu ileri sürer. Çocuklar, henüz küçükken bile bazı fiilleri işlemekten kaçınırlar. İşte bu tutum, hayânın kuşattığı ruh halinin davranışlarına yansımış halidir. Bundan sonraki dönemlerde bu duygunun daha da güçlenmesi ve derinleşmesi için güçlü eğitime ihtiyaç duyarlar. İçinde yaşadıkları toplumda hayâ duygusu zayıfsa veya yoksa, zayıf bünyeleriyle direniş gösteremedikleri için toplumun etkisinde kalan çocuklardaki hayâ duygusu yavaş yavaş solmaya ve körelmeye başlar.
İslam alimlerinden bazıları hayâ ile akıl arasında ilişki kurmaya çalışırken, hayâyı sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir düşünme ve muhakeme ürünü olarak değerlendirirler.
Aziz Peygamberimiz Resul-i Ekrem (sav) "Utanmıyorsan (hayâ etmiyorsan) dilediğini yap" hadisiyle hayânın en sade ve en mükemmel tarifini ortaya koyar.
Herkesin şiddetle ihtiyaç duyduğ hayâ, özellikle de kadınlar için vazgeçilmez zinetlerdendir. Sahip oldukları cezbedicilik kendilerini tehlikeyle karşı karşıya getirdiğinden, güçlü hayâ duygusuyla hem kendilerini muhafaza edebilerler hem de toplumu hayırlı yönde etkileyen birer numuneye dönüşebilirler.
İnsanların biricik numuneleri olan Peygamberler, hayâ alanında insanlığın önünde aydınlık yollar açmışlar. Hz. Yusuf (as)’ın Mısır sarayında azizin hanımına karşı takındığı numunelik tavır, Allah'tan utanma duygusunun dinin kuvvetinden ve imanın sağlamlığından kaynaklandığının en belirgin göstergesidir.