Her halkın kendine has özellikleri vardır ve bu özellikler o halkla özdeşleşmiştir. Bazı halklar kahramandır, bazısı misafirperver ve paylaşıcımdır, bazısı adaleti ile ön plana çıkmıştır. Kürt Halkı ise İslam’dan gelen tüm iyi hasletleri bünyesinde barındırdığı gibi öne çıkan en belirgin vasfı; dinine, diline ve namusuna bağlılığıdır. Dinine, namusuna ve diline bağlılıkla tanınan Müslüman Kürd halkı, gerektiğinde dünyalık her şeyinden vazgeçebilmiş fakat bu değerleri söz konusu olunca bunlardan vazgeçmemiş ve özellikle din ve namusuna halel gelmesine asla müsaade etmemiş ve etmeyecektir. Tarih ve Kürdistan’daki şu anki durum buna şahitlik etmektedir. Bu özellikler, Müslüman Kürd halkı ile bütünleşmiştir.
Egemen güçlerin yaptıkları bunca zulüm, vahşet, talan, asimilasyon ve soykırıma rağmen halen  Kürd halkı tarih sahnesinden silinmemiş ve varlığını devam ettirmesini başarmışsa bu, Müslüman Kürd halkını ayakta tutan din, namus ve diline bağlı kalmasına borçludur. Özellikle dine ve namusa olan bağlılık, Müslüman Kürd halkını her türlü asimilasyon ve alçalmaya karşı korumuştur. Eğer öyle olmamış olsaydı cumhuriyet tarihi boyunca sistemli bir şekilde yürütülen değiştirme, dönüştürme ve yok etme projeleri ve ilhadi örgütlerin din ve namus aleyhindeki tahripkar faaliyetleri ile; İslam dininin toplumdaki dinamikleri ve yaşam biçimine getirilen yasaklar ve engellemeler, namusa yönelik tahribatlar ve ahlaki değerleri yok etmeye yönelik faaliyetler, dile getirilen yasaklarla bütün alanlarda Kürdçenin yasaklanması, eğitim ve dolayısıyla kültür dili olmaktan çıkarılması, bütün yerleşim yerlerinin ve hatta dağların, nehirlerin dahi isimlerinin değiştirilmesi sonucu şu anda Kürdistan’da Kürdçe diye bir dil ile dinine ve namusuna bağlı Kürd diye bir kavmin olmaması gerekirdi.
Kemalist rejim, cumhuriyet tarihi boyunca özellikle Müslüman Kürd halkının can damarı ve varlığı ile özdeşleşen namus ve dinine olan bağlılığını kırmak ve dilini yok etmek için Kürdistan’da yapmadığı kirli iş, uygulamadığı taktik ve yöntem kalmamıştır. Öyle çirkin, kirli ve insanlık dışı taktik ve yöntemler kullanmıştır ki bunları duyan, eğer zere kadar insanlığını muhafaza ediyorsa bu eli kanlı, namus ve İslam düşmanı rejimin safında yer almayacak ve karşı duracaktır..
Hizbullah Hareketi ile rejimin derin güçleri arasında bilindiği üzere 2000 yılından önce yoğunluklu ama sesiz bir savaş yaşandı. Hizbullah hareketi; Kemalist rejimin uygulaya geldiği vahşet, asimilasyon, ifsat ve insanlık dışı çirkin uygulama ve yöntemleri iyi biliyordu ve bunlara karşı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye çalıştı, bu konuda sessiz kalamazdı. Kemalist rejim, bu dönemde Hizbullah’a karşı elinden gelen gücü kullandı. Resmi istihbarat servisleri yanında JİTEM gibi kanun dışı ifsadi oluşumları devreye koydu. Resmi gücü arkasına alarak gayri resmi yollarla hareket eden bu derin güçler özelde Hizbullah’a genelde Müslüman halkımıza karşı çok kirli ve insanlık dışı bir savaş yürüttüler. Bu derin ve sesiz savaşta onlarca Hizbullah elemanı kaçırıldı, şehit edildi, zindanlara atıldı. 2000 süreciyle beraber arşivin kısmi olarak devletin eline geçmesi ve devletin bu bilgileri değerlendirmesi ile başlayan binlere varan operasyonlar neticesinde çoğu Hizbullah mensupları cezaevine girip çıktı. Halen de yüzlercesi cezaevindedir.
Hizbullah ile devletin resmi ve derin güçleri arasında gelişen bu mücadelede Hizbullah, yüzlerce devlet ajanı ve muhbirini etkisiz hale getirdi. Etkisiz hale getirilen bu ajan ve muhbirler sorgulandı, alınan bilgiler değerlendirildi ve çok önemli bilgilere ulaşıldı. Hizbullah tarafından etkisiz hale getirilen bu ajan ve muhbirlerden yerel bazda çalışanlar olduğu gibi uluslar arası düzeyde çalışan ve bu alanda tecrübe ve birikime sahip olanlar da vardı.
Devletin resmi ve derin güçlerinin Hizbullah ve Müslüman Kürd Halkına karşı Uyguladığı ajanlaştırma, muhbirleştirme, yozlaştırma, ifsat, kirli oyun, yöntem ve taktiklerine girmeye gerek görmüyorum. Yazılarını zevkle okuduğum değerleri dostum Said Gabari bunları yazı dizisi halinde bu sitede yayımladı ve sizleri oraya havale ediyorum. Yalnız ben burada Hizbullah ile derin güçler arasında gelişen mücadelede Hizbullah’ın eline geçen ajan ve muhbirlerin verdikleri bilgi ve ifadelerle Kemalist rejimin Kürdistan’da namus konusunda yaptığı tahribat ve söndürdüğü ocakları dikkatlerinize sunmak istedim.
Bir parantez açarak; bedel ödeyen ve ödemekte olanlar, bilsinler ki bu rejim, Müslümanlara çok acı çektirdi, yaşama hakkı tanımadı ve tanımamaktadır. Cemaatsel süreci bilenler haliyle Kemalist rejimin Kürdistan’daki kirli ve insanlık dışı uygulamaları da iyi bilmektedirler. Kemalist rejim yaşadığı müddetçe Kürd halkı ve Müslümanlar kendilerini güvende hissetmeyecek gerçeğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Kemalist rejimin düşman ve yok edilmesi gereken unsur olarak bildiği Müslümanlara karşı zaman zaman sesiz ve yumuşak tavırlar geliştirmesi Müslümanları rehavete sevk etmemeli, bu sesiz ve yumuşak dönemleri belki en tehlikeli dönemler olarak telaki edip ona göre pratik düzey ve bilinç geliştirilmelidir. Kemalist rejimin İslam ve Müslüman düşmanlığından vazgeçtiğini veya geçeceğini düşünmek safdillikten başka bir şey olamaz. Bir Müslüman’ın böyle bir düşünceye kapılması bile belki onun için en büyük musibet olur. Kemalist rejimin zaman ve şartlara göre değiştirip geliştirdiği taktik ve yöntemlerine karşı Müslümanların da basiret ve ferasetle bunları önleme ve akamete uğratmaya yönelik geçmişten de dersler çıkararak günün şartlarına uygun pratik geliştirmelidirler.
Kemalist rejim, yozlaştırma, ifsat, mafya ve çete… gibi kirli işleri bilinçli ve örgütlü olarak Kürdistan’da yaygınlaştırmaya çalışmaktadır ve bunun için de büyük meblağlar harcamaktadır. Son zamanlarda Kürdistan’ın bazı yerleşim yerlerinde ortaya çıkan tecavüz olayları tesadüfî değildir ve eğer bu çirkin olaylar iyi soruşturulursa, rejimin derin güçlerinin parmağı olduğu görülecektir. Çünkü Kemalist rejim, Kürdistan’da yapmak istediği ve belirlediği hedeflerinden bir tanesi de Müslüman Kürd halkının namus anlayışını kırmaktır. Müslüman Kürd halkının namus ve din anlayışı; Kemalist rejim karşısında aşılmaz kaleler gibi durup, Kemalist düşüncenin Kürdistan’da hâkim olmasına müsaade etmemektedir. Bundan dolayı Kemalist rejim, Müslüman Kürd halkının muhkem din ve namus kalelerini yıkmak istiyor ve cumhuriyet tarihi boyunca da bu kaleleri yıkmaya çalıştı ve yıkmayı da sürdürmektedir. Tüm belge, bulgu ve bilgiler Kemalist rejimin Kürdistan’da bu meşum hedeflerinden vazgeçmeyeceğini göstermektedir. O halde buna mukabil, bedel ödeyen ve ödemekte olan Müslümanlar da bu tehlikenin farkına vararak pratiklerini geliştirmeye yönelik kapasitelerini artırmalıdırlar.
Selam ve muhabbetle
CUDİ NUHOĞLU |
