Garip bir ülkede yaşıyoruz. Her gün ortaya çıkan yeni yeni olayları dehşet içinde izliyoruz. Televizyonların ekranlarına yansıyan dehşetengiz gelişmeler toplumumuzun sağlıklı gelişimini engellemekte, kin ve nefretle donanmış kavgacı bir toplum olmamızı sağlamakta.
Geleneksel Müslüman bir toplumuz. Hepimizin kimliklerinde öyle yazılmış. İmanı muhafaza için insanlarımız Cuma ve bayram günlerinde camileri tıklım tıklım doldururlar. Toplumun büyük kesimi az çok kendini Müslüman kabul eder. Ancak toplumumuzda İslam’ın çok değişik tonlarına rastlanabilmekte, birçok yerde İslami düşüncenin renginin koyuluğunu kaybettiği görülebilmekte!
İnsanlarımızı meşgul eden, yönlendiren, meydanlara çeken, kavgalara iten, ölümlere sürükleyenler her zaman bu İslami kitlenin dışındakiler oldu. Osmanlı’nın yıkılmasıyla fermanı ele geçiren bir avuç azınlık Kemalistler, inançlarına tamamen karşı oldukları toplumumuzu zevklerine göre yönetmeye başladılar. Öldürme, katliam ve sürgünlerle itaatkar ve muti bir toplum oluşturmaya çalıştılar. Bu çabalar onlarca yıl aralıksız devam etti. Halkın İslam’ını daha iyi yaşama çabalarına şiddetle karşılık verildi. 1960’lı yıllardan sonra Müslümanların siyasette görünmesi laik azınlığı her zaman rahatsız etti. Engellemeler hiçbir zaman durmadı. Laik kesim projelerini ülkenin tümünde icra ederken, özellikle Müslüman Kürd bölgesinde halkın hayatından İslam’ı çıkarıp halkı bozma ve fesada sürüklemede istenilen başarıyı elde edemedi.
PKK, yaptığı İslam düşmanlığıyla Kemalist rejimine büyük fırsatlar sundu. İslam’ın Kürdler arasında zayıflamasına sebep oldu. Kemalist rejimin onlarca yıl uğraşıp başarısız kaldığı bu proje PKK tarafından başarıyla yürütüldü. Müslüman Kürdlerin İslam’dan uzaklaşması, İslam’ın dışında başka şeylerle meşgul olması için rejimin böyle bir yapıya şiddetle ihtiyacı vardı. En azından son yirmi beş yıldır PKK’nin Kürd şehirlerinde çıkarttığı olaylarla gündemde kalması, tedirginlikleri arttırması, İslam karşıtlığı üzerine bina edilen rejimin arzularına ulaşmakta olduğunu göstermektedir.
Laik rejimin kanunları çerçevesinde barışın ve özgürlüğün gerçekleşmesi mümkün değil. Kanunlar, baskı ve zulüm üzerine bina edilmiş. Laik zihniyet, çelişkiler üzerine yükseldiğinden barışın, özgürlüğün ve kardeşçe yaşamanın insanları hakikat arayışına yöneltip yanlışa karşı çıkmaya iteceğinden, böyle bir ortamın engellenmesi için hiçbir çalışmadan geri durulmamakta. Örneğin Ak Parti’nin Kürd meselesini çözüme ulaştırma açılımıyla ilgili çabaları samimi arayışların göstergesi olarak gösterilmeye çalışıldı. Bu arayışlar, nispi de olsa ayırımcılığın ortadan kaldırılması, hakları çiğnenen insanlara kısmen de olsa haklarının iadesi şeklinde lanse edildi. Belki bundan istifade edilebilirdi. Ancak, MHP, CHP ve PKK’nin ezilen bir halkın haklarına kavuşması arayışlarına, ortaya koydukları tavırlarıyla direkt veya dolaylı olarak engel olması, onların farklı arayışlar içinde olduklarının göstergesiydi. Bu tepki, 80 yıllık dönüştürme, ezme ve sindirme politikasının devamını sağlama girişimidir. Bu karşıtların vaveyla koparmalarıyla atılmak istenen barışçıl her adım, kimyası bozulmuş halkta kuşkularla karşılık bulmaktadır.
Diğer taraftan Apo’nun hücresinin havalandırmasını bahane eden PKK’lilerin şehirleri yakıp yıkmalarıyla kendisini ülkenin tek hakimi kabul eden, Ergenekon operasyonlarıyla sıkıntılı günler yaşayan ordunun darbesine davetiye çıkarmaktadır. 12 Eylül’den önce olduğu gibi, yine şiddet arttırılmakta, halkın birbirinin canına düşmesi ortamı hazırlanmaktadır. Ortam biraz daha gerginleşir, olaylar biraz daha artarsa ordunun müdahalesinin meşruiyeti gündeme getirilecek, iktidara el koyacak ordu, şaşkınlık dalgaları arasında yüzen halkın alkışıyla makamları dolduracak.
Gerginliklerle halkı birbirine kırdırmaya çalışanların, yani iktidar patronlarının ortak bir amacı var. Halkın özgürleşmesini, kendisini ifade etmesini, kültür ve inancına göre yaşayacağı bir ortama kavuşmasına tamamıyla karşıdırlar. Ortamı gerginleştirerek, her gün yeni olaylar çıkararak, çelişkileri arttırarak iktidarlarını kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Ülkeyi kaoslu günlere sürüklemek isteyenler, kilit noktalara oturmuş kaptanlar gibi kontrolündeki olayları körüklemekle meşguller. Örneğin Katsayı olayında ordunun mahkemeyi yönlendirmesi bunun en sade göstergesidir.
Direk ya da dolaylı olarak olayları yönlendiren iktidar sahiplerinin tümü toplansa bir iki vagonu doldurmaz. Ülkedeki gelişmeler parmakla sayılabilecek kadar az olan bu aktörlerin kontrolündedir.
Devletin kanunları ve iktidar sahibi aktörlerin zihniyeti değişmeden, bu ülkede insan haklarından ve özgürlüklerden söz etmek mümkün değildir. İnsanların özgürlüğü için çalışan hükümetlerin faaliyetleri sürekli engellenecek, Kemalist rejimin zorba şekliyle varlığını sürdürmesi sağlanacak.
İnsanımızı kurtuluşa götürecek tek alternatif İslam’dır. İslam’ın dışındaki bütün çabalar, anlık iyileştirmelere yol açsa da boş kürek çekmekten başka bir fayda sağlayamayacak. Farklı yerlerde enerjilerini tüketen Müslümanların, kendilerini sorgulamaları, İslam’ın hâkimiyetinin sağlanması için doğru ve en iyi yerde olmaları gerekir. Ülkenin onlarca yıllık kâbuslu günlerden kurtulması isteniyorsa, Müslümanlar Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalı, güçlerini birleştirmeli ve İslam’ı tek belirleyici olarak kabul etmelidirler. Gerisi boş çabadan ibarettir.
Selam ve dua ile.
İbrahim FIRAT |