KUR’AN TOPLUMUNUN İÇTEKİ DÜŞMANLARI–2
Kur’an Toplumunun içinde yaşadıkları ve aynı havayı teneffüs ettikleri halde bu
insanların düşmanlığının sebebi nedir? Kur’an’ın çerçevesini çizdiği hayattan el
etek çekip başka hayatlara bel bağlamaya ve ahiretlerini heba etmeye niçin gerek
duyuyorlar? İçteki düşmanlarla ilgili bu ve benzeri sorular ister istemez
dikkatleri celp etmekte ve zihinleri kurcalamaktadır.
Kur’an toplumunun içinde yaşadıkları halde düşman olanların bozguncu yola
yönelmeleri iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi ferdi (nefsi),
ikincisi ise toplumsal (ekonomik, siyasi, kültürel) problemlerin sebep olduğu
sapmalardan kaynaklanmaktadır. Kur’an toplumunun sınırının dışına çıkma ve
düşmanlığa yönelme sebepleri şu şekilde zikredilebilir:
1–Dünyaya ve nefsani arzulara meyletme…
2–Kabile, aşiret ve ırksal taassuplara sahip olma…
3–Düşünce ve hareketlerde ifrat ve tefritte bulunma…
4–Gurur, kendini beğenme, bencillik ve haset gibi nefsi problemlerden
kaynaklanan sıkıntılar…
5–Yöneticilik peşinde koşma, şöhret peşinde olma ve nam yapmaya çalışma…
6–Dar fikirli, sığ ve basit düşünceli, dini konularda derin bakıştan yoksun,
İslami ve Kur’an’i öğretiyi yeterince tanıyamama…
7–İslami olmayan fikir ve düşüncelerin etkisinde kalma. Batı düşünce ve
değerleri, özellikle de günümüzün modası olan liberalizm gibi düşünce ve
ideolojilerin cazibesine kapılma…
8–Batı sistemlerine karşı kendilerini zayıf ve yenik hissetme, güvensizlik…
9–Kuran’a ve İslami öğretiye karşı güçlü imandan yoksun bulunma,
10–Kur’an toplumunun zor ve sıkıntılı hayatına tahammül edememe, düşmanların ve
bozguncuların baskılarına direnememe…
11–Rahatça bir hayatı arzulama, gevşeklik, nefsani zaaflar ve düşmanların
tehditleri karşısında korkuya kapılma…
12–Kur’an dışı sistemlere sempati duyma ve onlardan maddi olarak yararlanma
çabaları…
13–Kur’an sisteminin geçerli olması halinde menfaatlerini yitirme ve
kazançlarını kaybetme kaygısına kapılma…
14–Kur’an toplumunu engellemek isteyen İslam dışı sistemlerin güvenlik ve
istihbarat güçlerinin baskı, tehdit ve şantajlarına boyun eğme…
15–İslam dışı sistemlerin vaad ettiği makam, mevki ve menfaatler karşılığında
Kur’an toplumuna düşmanlık, sırlarını düşmana verme ve içeriden parçalama
çabaları…
İnanç, düşünce ve fikirler arasına sınır koyma insanoğlu yeryüzünde yaşamaya
başladığından beri geçerlidir. Daha önce bahsedildiği gibi Kur’an toplumundan
olanlarla Kur’an toplumundan olmayanlar arasındaki sınır keskin çizgilerle
çizilmiştir. Ancak asıl sıkıntı Kur’an toplumundan olup bu toplumun her ferdi
gibi zahiri olarak mükellefiyetleri yerine getirmeye çalışmakla birlikte içsel
hastalıklar ya da dışsal müdahalelerin etkisiyle düşman safında yer alıp Kur’an
toplumunu içten içe yıkmaya çalışmak için çabalayanların varlığı… Bunlar, İslam
tarihi boyunca İslam’a en büyük darbeyi indirmiş ve en büyük zararı vermişler.
Resul–i Ekrem (sav) Efendimizin Medine hayatında zahiri olarak Müslümanlardan
görünüp içten içe İslam’ı yıkmaya çalışan Münafıklar bu türün en bariz
örneğidir.
Kur’an, Mü’minlerden olanlarla karşıt olanlar arasında kesin ve net sınırlar
belirler. Konunun hayatiyetinden ve hassasiyetinden dolayı Allah Teala birçok
ayeti kerimede bu tiplerden bahsedip tehlikeleri karşısında Mü’minleri uyarır:
Kur’an toplumu için; “sizden olanlar” (Nisa 29), “mü’minlerden” (Ahzab,
23) gibi tabirler zikredilir.
Kur’an toplumunun muhalifleri hakkında ise; “sizin dışınızdakilerden” (Maide
106), “Mü’minlerin dışındakiler” (Al-i İmran 28), “Mü’minlerin yolunun
dışında” (Nisa 115) gibi tabirlere yer verilir.
Kur’an Toplumunun Muhaliflerine Karşı Tavır
Kur’an toplumunun muhaliflerine karşı tavır farklı şekillerde ortaya konulur.
Kur’an toplumunun içinde olmayan açık düşmanlara karşı tutum, olanların karşı
tepkileri ve davranışlarıyla yakından ilgilidir. Onların kültürel ve siyasi
yönden zarar verme çabalarına karşılık Kur’an toplumu da aynı silahla karşı
koyup kültürel ve siyasi yönden karşılık vererek tepki gösterir. Kur’an toplumu
fertlerine fiili saldırılarda bulunulup darbe vurulursa, merhametten yoksun
düşmanın karşısına kültürel dille çıkmanın anlamı yoktur. Onların saldırılarına
orantılı şekilde karşılık verip savunma refleksleri harekete geçirilmelidir.
Bunlara karşı bir dizi yol gösteren Kur’an, bu tür düşmanlara karşı toplumsal
tepki göstermeyi tavsiye etmekte, farkı alanlarda icra edilmesi gereken
programları ortaya koyup herkesin sorumluluk yüklenmesini istemektedir.
Müslümanlara zarar getirecek her türlü anlaşma ve yakınlıktan kaçınılmasını,
ancak bu şekilde zararlarının önünün alınabileceği ortaya konmaktadır. Kur’an,
ehemmiyetinden dolayı birçok ayetle konuya işaret eder. Meseleye verilen
ehemmiyet ve bununla ilgili yapılan tavsiyelere birkaç ayetle işaret edeceğiz.
Al–i İmran Suresinde bu tür düşmanların adeta haritası çizilmektedir:
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size
fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler.
Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli
olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer
düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz. İşte siz öyle
kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz,
bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık"
derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı
parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz
Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir. Size bir iyilik dokunsa, bu
onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer
sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz
Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Al–i İmran 118–120
Tevbe Suresi’nde de bunlara işaret edilir:
“Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resul’ünden ve mü'minlerden
başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan'
bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Tevbe
16)
Bütün bunlar, Kur’an toplumunun düşmanlarıyla insani ilişkiler içinde olmanın
zararlarına işaret etmektedir. Ancak Kur’an toplumu için en zor şey, bünyesinde
yaşayıp kendisine düşman olan unsurlarla yapacağı mücadeledir. Resul–i Ekrem
(sav)’in iç düşmanlara karşı geliştirdiği tavır ve davranışlar bizim için açık
numune hükmündedir.
Resul-i Ekrem (sav)’in Medine hayatında karşımıza çıkan iç düşmanlar, zahiri
olarak Müslümanlardan sayılıyorlardı. Müslümanların istifade ettiği bütün
haklardan istifade ediyor, halk içerisinde serbestçe dolaşıyorlardı. Bu tiplerin
işlediği suçlara karşı sürekli affı öne çıkaran Resul–i Ekrem (sav) onları
pişman olmaya ve tövbeye yönlendiriyordu.
Kur’an toplumunun düşmanlarının davranış ve uygulamalarını ciddiye alan Resul–i
Ekrem (Sav), onlara karşı son derece ihtiyatlıydı. Hz. Peygamberin affı öne
çıkaran siyasetiyle birlikte gelen vahyin gerçekleri su yüzüne çıkarmasından
dolayı korku içinde yaşıyorlardı. Onları psikolojik baskı altında tutan Resul–i
Ekrem (sav) tövbeye ve hayatlarında yeni bir sayfa açmaya çağırıyordu.
Onlara karşı duruşta Resul–i Ekrem (sav)’in önemli uygulamalarından biri
toplanmalarını engelleme çabalarıydı. Bir araya gelmeleri durumunda şeytani
düşüncelerini bir toplayıp Kur’an toplumunun aleyhinde örgütlenecekleri endişesi
dikkatli davranmaya yönlendiriyordu. Zira her toplanmadan sonra Müslümanlar
aleyhinde yeni faaliyetler gerçekleştirdikleri gözden kaçmıyordu. Örneğin bir
araya gelip nifak merkezi Mescid–i Dırarı inşa etmişlerdi. Bunlara karşı köklü
bir mücadele başlatan Resul–i Ekrem (sav), ashabı göndererek Mescid–i Dırar’ı
yıktırdı. Böylece nifak merkezinin fitne üretme çabaları engellendi.
Şeytan ve dostlarının oyun ve entrikaları çok çeşitli ve renklidir.
Oluşturdukları tehlikeden dolayı Kur’an’da detaylıca bahsedilir. Konuyla ilgili
Kur’an’ın çizdiği çerçeve ve Resul–i Ekrem (sav)’in bunlara karşı tedbirlerine
dikkat ederek, günün bilim ve teknolojisinin de etkisiyle zararlarının etkisi
dikkate alınarak kapsamlı bir karşı koyuş programı geliştirilmelidir.
Tahribatlarının en aza indirilmesi için kontrolde tutulmaları ve yıkıcı
faaliyetlerine karşı teyakkuz halinde olunmalıdır. Aksi taktirde bunların
vereceği zarar ellerinde top, tüfek ve hatta atom bombası olan düşmandan daha
fazladır.
İbrahim FIRAT
|