Hoşgörü ve Diyalogun Önemi
Kur’an
ve sünnetten neş’et edip kitap sayfalarında yerini alan İslami öğreti ve ilim ya
da yüzlerce yıldır Müslümanların hayatlarında yaşanıp taşınarak bize ulaşan
İslami kültür ve birikim, Müslümanların birbirlerine saygı göstererek,
konuşarak, işbirliği yaparak, birbirlerine tahammül ederek, hoşgörülü ve bunun
için gerekli fedakârlıkları göstererek barış içinde kardeşçe yaşayabileceklerini
ortaya koymaktadır. Bu kadar zengin birikime sahip olunmasına rağmen gösterilen
zaaflar Müslümanları sorunlarıyla yüzleşmekten alıkoymakta, tefrika, düşmanlık
ve parçalanmışlıklara maruz bırakmaktadır. Bazılarının kendilerine ait olanın en
iyisi olduğu dayatmasında bulunup diğer Müslümanlara tahammül edememeleri ve
düşmanca tutum sergilemeleri, olumsuzluklardan yüreği yanan Müslümanları
derinden endişelendirmektedir.
Beşere uzunca yıllar insanca yaşama dersi veren Müslümanların, çevrelerini
kuşatan olumsuzluklardan kurtulma ve Müslümanları parçalamaya götüren fitnelerin
kaynağını kurutmayla ilgili faklı yerlerde çareler aradıklarıyla ilgili ulaşan
cılız söylentiler bile ümitlerin canlanmasına yol açmaktadır. Ümmetin yaşadığı
acılardan yürekleri yanan samimi Müslümanların çözüm üzerine yoğunlaşmaları,
ortak kültürel ve zihinsel alanlarda buluşup olumsuzluklara son vermek için
çabalamaları birçok sıkıntının sona ermesine yol açabilir. Bugüne kadar yaşanan
tecrübeler, Müslümanlar arasında diyalog ve işbirliğinin gerçekleşmesi durumunda
kangrene dönüşen sorunların bile çözüme kavuşturulabileceğini ortaya
koymaktadır.
Müslüman milletlerin son asırlarda yaşadığı olumsuz tecrübeler ve içinde
bulunulan durumdan kurtulmak için tutulan yolların hedefe ulaştırmaması,
Müslümanların aradaki sorunları gidermek için birbirlerine hoşgörülü
davranmalarını, diyalog kurmalarını ve söyleşi masasına oturmalarını zorunlu
kılmaktadır. Müslüman milletleri yorgun düşüren bunca olumsuzluklardan kurtulma,
öncelikle karşılıklı saygıya, hoşgörüye, tahammüle ve diyaloga dayanmaktadır.
Zorbalıkla, dayatmayla ve kendilerine ait olanın tek geçerli olduğunu ileri
sürerek, Müslümanların devasa sorunlarını çözme ve zamanın ihtiyaçlarını
karşılama imkanı bulunmamaktadır. Bu şekilde sağlıklı bir yaşam imkanı da mümkün
görünmemektedir. İşin en can sıkıcı yanı ise, bugüne kadar Müslümanların
birbirleriyle diyalogu geliştirecek tahammülü göstermemeleri ve sorunların çözüm
merkezi olan takvalı davranmada yeterince başarılı olamamalarıdır.
Birbirlerine karşı hoşgörülü davranmaları ve diyaloga girmelerinde İslami hedef
sahibi Müslümanların herkesten daha fazla ihtiyacı var. Zira zaman ilerledikçe
Müslümanlar yeni ihtiyaçlarla yüzleşmektedir. Bütün bunlara karşılık Allah
Teala’nın inayette bulunup ilim ve marifet kaynağı olan Kur’an ve sünneti
Müslümanların hizmetine sunmasıyla, sıkıntı ve zorluklarını aşma ve
ihtiyaçlarını giderme imkanını her zaman önlerine çıkarmaktadır.
İşin üzücü yanı, ellerinde ilahi hayat kaynağı olduğu halde bunca sorunlar
arasında boğulmaya ve sıkıntı çekmeye devam etmeleridir. Oysa İslam dini,
mantık, delil ve akıl dinidir. Doğruluk, emanet, şeref, ihsan ve ahlaki
kerametlerin kaynağıdır. Hz. Resul-i Ekrem (sav)’den rivayet edilen şu hadis
ahlaki kerametin ulaştığı azametli makama işaret etmektedir: “Ahlakın
kerametini tamamlamak için gönderildim.” Hz. Resul-i Ekrem (sav) ilimden,
mantıktan, düşünceden ve bilinçten yoksun, hayatları cehalet, taassup, savaş,
öldürme ve şiddetle iç içe geçen bir toplumdan İslami öğreti çerçevesinde en iyi
ümmeti bina etti.
Müslümanların hayatlarını İslami kaynaklara dayandırıp İslami olmayanla
aralarına keskin duvarlar örmede yeterli başarıyı göstermemeleri sıkıntılarını
arttırmaktadır. Müslümanların zaaflarını aşıp olumsuzluklara dur deme başarısını
göstermemeleri İslam toplumunun derundan sarsılmasına ve gevşemesine yol
açmaktadır. En büyük sıkıntılardan biri, İslami grup ve cemaatlerin
birbirleriyle irtibat kurma ve diyalog geliştirmek için gerekli çabayı
göstermede başarılı olamamalarıdır. Birbirlerine karşı hoş olmayan tavırlar
içinde bulunmaları ve acımasızca ithamları sorunları karmaşık hale
getirmektedir. Tekfir, sövme, lanetleme ve başka tepkilere varan tutumlar
sayesinde İslam ümmeti kan kaybetmeye devam etmektedir.
İşin sevindirici yanı Müslümanların bütün bu afetlerden kurtulmanın mümkün
olmadığıyla ilgili bir çözümsüzlük girdabında bulunmamasıdır. İslami kaynaklara
yönelip amel edebilirlerse dert ve sıkıntılarını sona erdirebilirler. Bazı
ayetler sorun ve sıkıntılarımızın çözümünde başvurmamız gereken adresi açıkça
zikretmektedirler:
“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı
umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir” (Ahzab 21)
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin; Resule itaat edin ve sizden olan emir
sahiplerine de…” (Nisa 59)
Müslümanların birbirlerine tahammül etmeleri ve diyalog geliştirmeleri için
gönüllerini hak sözlerin nüfuzuna hazır hale getirmeleri gerekir. Bunun için
gerekli delile sahip olma yeterli değildir. Esaslı yol, diyalogla ve
hoşgörülüyle tutulabilir. İlmi alanlarda güçlü oldukları halde, diyalog ve
hoşgörü yöntemlerini kullanmadıklarından ya da bunlardan istifadeyi
bilmediklerinden başarılı olamayanların yığınca örnekleri bulunmaktadır.
İnsan varlığının bir kısmını akıl ve düşünce oluştururken, bir kısmını da
duygular oluşturur. Kur’an-ı Kerim bu hakikate şu ayetle işaret eder:
“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi…” (Ali İmran 159)
Şiddet, üstünlük taslama, aşağılama, kibir, gurur, diğerlerinin mukaddeslerine
ihtiramda bulunmama, samimiyet ve sadakatten yoksun olma… gibi tutumlar
Müslümanların sıfatı olamayacağı gibi haklı olduklarını gösteren delillerini de
etkisiz kılar.
Bugün Müslümanlar arasında fiziki ilişki ve irtibat imkânları her zamandan daha
fazladır. Bundan korkan İslam düşmanlarının gizli elleri İslam ve Müslümanların
etkisiz hale getirilmesi uğruna her zamankinden daha fazla çabalamakta, çekişme,
sürtüşme ve parçalanmışlıkların yoğunlaşması için programlar yapmakta ve bunun
için büyük yatırımlara gitmektedirler. Müslümanların bütün bunları göz önüne
alarak kararlarını vermeleri gerekir. Böylece tefrikalara yol açan çekişme ve
sorunlar yerini hoşgörüye ve diyaloga bırakabilir. Durumun olumsuzluğundan
rahatsız olan Müslümanların Kur’an ve sünnet temelinde diyalog geliştirip
hoşgörü içinde sorunlarını çözmek için çabaladıkları ve ayrılıklara son vermek
için uğraşmaya karar verdikleri gün Müslümanların zafer sancağı dalgalanacaktır.
Diyalogun Müslümanlar arasında irtibat, hoşgörü ve birbirlerini tanımayla ilgili
oluşturacağı etki, İslam düşmanlarının ürettiği fitne, bozgunculuk ve oyunları
etkisiz hale getirilebilir. Müslümanlar arasında ilişkilerin geliştirilmesi,
görüşmelerin başlaması ve dostluk köprülerinin kurulması birçok sorun ve
sıkıntıyı giderme yolunu açacaktır.
DİYALOGUN HEDEFİ
Diyalog ve söyleşi, insanlar arasındaki tabii ihtilaf ve anlaşmazlıkları çözme
kabiliyetlerini araştırmaya yol açar. Zira ihtilaf, varlık âleminin
hakikatlerinden biri olup sünnettullahtandır. Bunda bir değişikliğin olması söz
konusu değildir. Ancak bu ihtilaflar yönlendirilmezse helake sürükleyip fert ve
toplum için büyük tehlikelere yol açabilirler. Bu fıtri hakikatle ilgili var
olan mekanizma Kur’an-ı Kerimi başvurulması gereken ana kaynak ve bir metod
olarak ileri sürmektedir.
Müslümanlar arasında diyalogu geliştirmek isteyenlerin nihai hedefi, gerekli
şartların ve imkânların oluşması neticesinde karşı tarafla samimi ilişkilerin
geliştirilmesi ve insanların hidayet yoluna yönlendirilmesidir. Öyle ki Kur’an–ı
Kerim,
“Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve: “Gerçekten ben müslümanlardanım”
diyenden daha güzel sözlü kimdir?”
Diyalogun birinci merhalesinde karşılıklı olarak sahih İslam inancının (Allah,
vahy, nübüvvet, öldükten sonra dirilme ve diğer İslami inançlar) tanınması ve
kabulü esas alınmalıdır.
Bir sonraki merhalede ise, İslam’ın sınırları bilinmeli ve bunlara riayet
edilerek hareket edilmelidir. Müslümanlar arasındaki müsteşriklerin ortaya
çıkarılması, ihtilaflara sebep olan konuların sıralanması ve bunlardan
hiçbirinin düşmanlığa yol açacak niteliğe sahip olmadığının vurgulanması,
Müslümanların ortak düşmanlarının bu uğurda yaptıkları plan ve programların
ortaya çıkarılması, Müslümanlar arasında tefrikaya sebebiyet veren ve
birbirlerine düşürmeye çalışan şahıs ya da grupların tanınması ve deşifre
edilmesi. Müslümanların birbirleriyle diyalog halinde saygı ve hoşgörü içinde
birlikte yaşama imkânını araştırmaları gerekir.
İbrahim FIRAT
|