KUR’AN-I KERİM’DE MÜCADELE YÖNTEMİ
Muhatabı Hikmetle, Güzel Öğütle ve En Güzel Tartışmayla Karşılama
“(İnsanlığı) hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en
güzel, en inandırıcı yöntemlerle tartış; şüphesiz, O'nun yolundan kimin
saptığını en iyi bilen senin Rabbindir ve yine doğru yola erişenleri de en iyi
bilen O'dur” (Nahl 125)
Ayet-i Kerimede irtibat, diyalog ve davet için üç yöntemden istifade edildiği
görülmektedir:
1-Hikmet
2-Güzel öğüt
3-En güzel tartışma şekli
Tartışma iki tarafın birbirlerini teslim olmaya zorladığı bir yöntemdir. Bundan
dolayı çoğu zaman delil ve burhana gerek duyulmaz. Hak olsun olmasın, karşı
tarafın kabul edeceği şeylerden istifade edilmeye çalışılır.
Ragıp el-İsfahani konuyla ilgili şunları dile getirir: Hikmet, ilim, aklıselim
ve öğütle hakka ulaşma anlamındadır. Halil’in dediği gibi, gönlün yumuşamasına
sebep olan iyiliklerin hatırlatılmasıdır, oysa cedel ise galip olmak için
yapılan söyleşiden ibarettir.
Hikmet, neticesi hak olan delildir. Bunda şüphe ve kuşkuya yer yoktur. Öğüt
kalbin ve nefsin yumuşamasına yol açar. Cedel (tartışma, çekişme) ise hakkı
açığa çıkarma gibi bir kaygı taşımaksızın karşı tarafın yenilgiye uğratmak için
yapılan çabalamadan ibarettir. Tartışmada hakkın ortaya çıkması gibi bir hedef
güdülmez. Ancak ileri sürülen şeylerin muhatapça kabul edilmesi hedeflenir.
Ancak tartışma delile yani hikmete dayalı olursa ve ayet-i kerimenin tayin
ettiği çerçeveye uyarsa güzel tartışma olarak nitelendirilebilir.
Yukarıdaki ayet-i kerime en güzel mücadele yöntemini bu üç asıl üzerine bina
etmektedir.
“Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de
bilendir.” (Nahl 125)
Bu üç yöntemden istifade ederek, anlayış kabiliyeti yüksek olanlara akli
hakikat, delil ve hikmetle, hislerle hareket eden ve inatları bulunmayan
insanlara öğütle, inatçılara karşı ise en güzel mücadele ve tartışma şekliyle
karşılık verilir.
Kur’an-ı Kerim peygamberlerin mücadelelerini anlatırken kullandıkları
yöntemlerden de bahseder. Bir numune olarak gözler önüne serilen Hz. İbrahim
(as)’ın güzel mücadelesi ve muhataplarına karşı örnek muamelesi detaylıca
anlatılır.
“Ve bir zaman İbrahim babası Âzere (şöyle) demişti: "Sen putları ilah mı
ediniyorsun? Görüyorum ki sen ve halkın açık bir sapıklık içindesiniz!" Böylece
Biz İbrahim’e, (Allah’ın) gökler ve yer üzerindeki güçlü hükümranlığı ile ilgili
(ilk) kavrayışı kazandırdık ki kalben mutmain olan kimselerden olsun. Sonra,
gece onu karanlığı ile örttüğü zaman (gökte) bir yıldız gördü (ve) haykırdı:
"İşte benim Rabbim bu!" Ama yıldız kaybolunca, "Ben batan şeyleri sevmem!" diye
söylendi. Sonra, ayın doğduğunu görünce, "İşte benim Rabbim bu!" dedi. Ama ay da
batınca, "Gerçekten, eğer Rabbim beni doğru yola iletmezse ben kesinlikle
sapkınlığa düşmüş kimselerden olurdum!" dedi. Sonra, güneşin doğduğunu görünce,
"İşte benim Rabbim bu! Bu (hepsinin) en büyüğü!" diye haykırdı. Ama o (da)
kaybolunca: "Ey halkım!" diye seslendi, "Bakın, sizin yaptığınız gibi, Allah’tan
başkasına ilahlık yakıştırmak benden uzak olsun! Bakın, ben bâtıl olan her
şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allaha çevirmekteyim ve ben
Ondan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değilim!"
“Ve (sonra) halkı onunla tartışmaya girdi. (Bunun üzerine) onlara: "Beni
doğru yola ileten O iken benimle Allah hakkında hala tartışıyor musunuz? Ama
Ondan başka ilahlık yakıştırdığınız hiçbir şeyden korkmuyorum, (zira hiçbir
kötülük bana dokunmaz) Rabbim dilemedikçe. Rabbim her şeyi bilgisi ile kuşatır;
peki bunu hiç düşünmüyor musunuz?” (En’am Suresi 74-80)
Enbiya Suresinde ise Hz. İbrahim’in güzel mücadelesi şu şekilde dile getirilir:
“Babasına ve halkına (şöyle): "Kendinizi bu kadar yürekten adadığınız bu
biçimsel nesneler nedir?" dediği zaman, "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk"
diye cevap verdiler. (İbrahim:) "Doğrusu, siz de atalarınız da apaçık bir
sapıklık içindeymişsiniz!" dedi. "Sen (bu sözle) karşımıza çıkarken tamamen
ciddi misin -yoksa o şakacı insanlardan biri misin?" diye sordular. (İbrahim:) "Yoo!"
dedi, "Ama sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir; yani, onları O yoktan var
edip düzene sokmuştur: ve ben de bu gerçeğe tanıklık edenlerden biriyim!" Ve
(içinden:) "Allah'a yemin olsun, siz arkanızı dönüp uzaklaşır uzaklaşmaz
putlarınızı yere sereceğim!" diye ekledi. Ve en büyükleri dışında (putların)
hepsini paramparça etti; belki dönüp (bu olup biten için) ona başvururlar diye.
(Dönüp de olanları görünce:) "Kim yaptı bunu tanrılarımıza?" diye sordular, "Her
kimse, o'nun çok zalim biri olduğundan kuşku yok!" İçlerinden bazıları: "İbrahim
denen bir gencin o (tanrı)ları diline doladığını işitmiştik" dediler.
(Berikiler:) "Onu insanların karşısına çıkarın, (aleyhine) tanıklık etsinler!"
dediler. (İbrahim onların yanına getirilince, o'na) "Bunu tanrılarımıza sen mi
yaptın, ey İbrahim?" diye sordular. (İbrahim:) "Bu işi, belli ki, şu yapmıştır,
putların en irisi yani: ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun; tabii, eğer
konuşmasını biliyorlarsa!" Bunun üzerine birbirlerine dönüp: "Doğrusu, asıl
zalim olan sizlermişsiniz!" dediler. (Enbiya 52-64)
“Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim'e:) "Bu
(put)ların konuşamadıklarını kendin de pekâlâ biliyorsun!" dediler. (İbrahim:)
"O halde" dedi, "Allah'ı bırakıp da, size hiçbir şekilde ne yararı ne de zararı
dokunmayan şeylere mi tapınıyorsunuz? Yazıklar olsun size de, Allah yerine
tapınıp durduğunuz bütün bu nesnelere de! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"
"Eğer (bir şey) yapacaksanız" dediler, "bari o'nu yakın da, böylece
tanrılarınıza arka çıkmış olun!" (Ne var ki) Biz "Ey ateş, serin ol, İbrahim'e
dokunma!" dedik. (Enbiya 65-69)
Yine başka ayet-i kerimelerde Hz. İbrahim’in güzel mücadele şekli şu ifadelerle
gözler önüne serilir:
“Bu kitapta bir de İbrahim'i an. Gerçek şu ki, o özü sözü doğru biriydi, (yani)
bir nebiydi. Hani o babasına "Ey babacığım!" demişti, "Ne işiten, ne gören ve ne
de sana bir yarar sağlayabilen şeylere niçin tapınıyorsun?" "Ey babacığım,
gerçek şu ki, senin hiç haberdar olmadığın bir bilgi ışığı ulaştı bana; öyleyse
bana uy ki seni dosdoğru bir yola çıkarayım.
"Ey babacığım! Gel, Şeytan'a kulluk etme; çünkü Şeytan O sınırsız rahmet
sahibine baş kaldıran biridir! Ey babacığım, ben senin başına O sınırsız rahmet
sahibinin katından bir azabın çökmesinden korkuyorum; (öyle bir azap ki,) başına
geldiği zaman şeytanın dostu ol(duğunu hemen anlar)sın." (Babası:) "Ey İbrahim,
sen benim tanrılarımdan hoşlanmıyor musun?" dedi, "Eğer bu tutumuna bir son
vermezsen, seni mutlaka öldüresiye taşa tutarım! Haydi, şimdi bir süre benden
uzak dur!" (İbrahim:) "Sana selâm olsun!" diye cevap verdi, "Rabbimden seni
bağışlamasını isteyeceğim: Çünkü O bana karşı hep lutufkar olmuştur. (Meryem
41-47)
Şuara Suresinde ise Hz. İbrahim (as)’ın diyaloga nasıl geçtiği ve muhataplarına
nasıl delil sunduğu belirtilir:
“Hani, o babasına ve kavmine "Nelere kulluk ediyorsunuz?" diye sormuştu. Onlar
da: "Putlara kulluk ediyoruz" diye karşılık verdiler "ve her zaman, kendini
onlara adamış kimseler olarak kalacağız!" (İbrahim:) "Peki, yalvarıp
yakardığınız zaman sizi işittiklerine yahut size fayda ya da zarar
verebildiklerine (gerçekten inanıyor musunuz)?" dedi. "Ama" diye çıkıştılar,
"biz atalarımızı da bunu yapıyor gördük!" (İbrahim:) "Peki" dedi, "(bu)
taptığınız şeylere (başınızı kaldırıp da) hiç bakmadınız mı: "Sizler ve sizden
önceki atalarınız? "İmdi, (bana gelince, ben biliyorum ki,) şüphesiz (bu düzmece
ilahlar) benim düşmanlarımdır (ve benim için) âlemlerin Rabbinden başka (ilah
yoktur); beni yaratan da, bana doğru yolu gösteren de O’dur ve beni yediren de,
içiren de O’dur ve hasta olduğum zaman beni iyileştiren ve beni öldürecek olan
ve sonra yeniden diriltecek olan (hep) O'dur (Şuara 70-81)
Kur’an-ı Kerim, iddiasını ispat için sadece burhan ve delilden istifade yolunu
seçmemektedir. Zaten Kur’an’ın kendisi apaçık bir nur ve delil olarak
muhataplarını en güzel ifadelerle hakka davet etmektedir:
“Ey insanlar Rabbinizden size 'kesin bir kanıt (burhan)' geldi ve size apaçık
bir nur (Kur'an) indirdik.” (Nisa 174)
Kur’an-ı Kerim, kendisi bütün olarak delil olmakla birlikte ayetleri teker teker
delildir. Farklı ayetlerde delilden istifade edilmekle birlikte muhataplardan da
delil getirmeleri istenmektedir.
“Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onu iade edecek olan ve sizi gökten
ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: "Eğer
doğru söylüyor iseniz, kesin-kanıt (burhan)ınızı getiriniz." (Neml 64)
Yukarıdaki ayette söyleşi ve diyalog yöntemlerinden biri olan soru sorma
yöntemiyle müşriklerden delil getirmeleri istenmekte, böylece fıtrata ve insan
toplumlarının anlayışına uygun olan yöntemden istifade edilmektedir:
“Peki kimdir, gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren?…” (Neml
60)
“Peki kimdir, yeryüzünü (yerleşmeye) uygun bir yer haline getiren ve vadilerden
dereler, ırmaklar akıtan; ve onun üzerine sağlam dağlar yerleştiren; ve iki
büyük su kütlesi arasına bir engel koyan?…” (Neml 61)
“Peki kimdir, kendisine başvurduğunda darda kalmış olanın darına yetişen?…” (Neml
62)
“Peki kimdir karanın ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulmanızı sağlayan…” (Neml
63)
“Allah’la birlikte başka bir ilah öyle mi?” (Neml 63)
Yukarıdaki ayet-i kerimeler, tevhidi bırakıp sapık yola girenleri delil
vasıtasıyla hakka çağırıp şöyle buyurmaktadır: De ki: "Eğer ileri sürdüğünüz
iddiaya gerçekten inanıyorsanız getirin o zaman delilinizi!" (Neml 64)
Bakara suresinde de muhataplardan iddialarına karşılık delil getirmeleri
istenmektedir:
Onlar: "Yahudi ve Hıristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez!" diye iddia
ederler. Bu onların kuruntusudur! De ki: "Eğer söylediklerinizde samimi iseniz,
iddianızı kanıtlayın!" (Bakara 111)
Enbiya Suresinde de küfürlerinde direten muhataplar kanıt getirmeye davet
edilmektedir:
“Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah'ın dışında ilahlar olsaydı, elbette,
ikisi de bozulup gitmişti… Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki:
"Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri
(Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar,
bundan dolayı yüz çeviriyorlar” (Enbiya 22-24)
Mü’minun Suresinde ise söyle buyurulmaktadır:
“Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın
başka bir ilaha taparsa…” (Mu’minun 117)
"Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten bize döndürülüp
getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" (Mu’minun 115)
Görüldüğü gibi Kur’an-ı Kerim’in çağrısı muhataplara hikmete yaklaşma, güzel
öğütle davet etme ve en güzel tartışma şekliyle onlara hitap etme şeklindedir.
En güzel davetle ilgili birçok örnek bulunmaktadır. Ancak konumuza ışık tutması
açısından bu kadarıyla yetiniyoruz.
İbrahim FIRAT
|