Ana Menü
   ANA SAYFA

   İLETİŞİM

   SİTEDE ARA

   SİTEYİ ÖNER

   BASIN BÜROSU

   ŞEHİTLER ALBUMÜ
Bir Ayet - Bir Hadis
Bir Ayet:
Allah'in izni olmaksizin hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah'a inanirsa, Allah onun kalbini dogruya götürür. Allah her seyi bilendir. Tegabün/11

Bir Hadis:
Biat etmeyerek ölen kimse cahiliyet zamanında ölmüş gibi olur. Müslimin diğer bir rivayetinde; Cemaatten ayrılarak ölen kimse cahiliyet zamanında ölmüş gibi olur.
En Son Eklenenler
Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

Cemaati Rehberi M...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

HİZBULLAH REHBERİ...

Hizbullah Rehberi...

Hizbullah Cemaati...

Hizbullah Cemaati...

ŞEHADETİNİN 23. Y...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

HİZBULLAH CEMAATİ...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 22. Y...

Hizbullah Cemaati...

MUHTEREM EDİP GÜM...

MUHTEREM EDİP GÜM...

ŞEHADETİNİN 21. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

YENİ ZELANDA’DAKİ...

ŞEHADETİNİN 19. Y...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH REHBERİ...

HİZBULLAH BASIN B...

VAHDET VE TAHAMMÜL -6

Kur’an-ı Kerim’e Göre Diyalog

Arınma, hikmet, bilim, eğitim ve öğretimle donanmış Kur’an-ı Kerim, sıkıntı ve zorluklarımızda vahyin rahmet eliyle gönüllerimize dokunup önümüzü aydınlatmaktadır. Daha önce sapıklık içerisindeki kavimlerin ellerinden tutup bataklıktan kurtardığı gibi bugün bir kurtarıcı olarak Mü’minlerin bu ilahi iklime sığınmaları ve problemlerini bu atmosferde çözmeleri için çağrıda bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Resul-i Ekrem (sav) ile müminlere büyük lütuflarda bulunulduğu bildirilmektedir.

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler. “ (Al-i İmran 164)

Hz. Resul-i Ekrem (sav)’in risaletinin ilimle başladığını görüyoruz:

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! Kalemle öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin, en büyük kerem sahibidir. “ (Alak 1-5)

“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir” (İsra 9)

Ayeti kerimeler, hakka ve saadete ulaşmanın ilim, mantık, arınma ve eğitimle gerçekleşebileceğini ortaya koymaktadır. İnsanlar, hikmet, mantık ve arınma ışığında hakka yönelmeleri için akletmeye, araştırmaya ve düşünmeye çağrılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim’in desturlarının gerçekleşmesi, akletme, düşünme, öğrenme, diyalog ve söyleşiyle mümkündür. Konuyu ayetler ışığında irdelemeye çalışalım:

Araştırıp en iyisini seçmek

“Öyleyse kullarıma müjde ver ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir. (Zümer 17-18)

Bu ayeti kerimede önemli birkaç nokta göze çarpmaktadır:

1-Söylenenleri dinlemek. Bunun için de dinleyen kulaklara sahip olunmalıdır.

2-En iyi sözleri takip etme, onlara uyma

Uyma ve takip etme, dinlemeden sonraki merhaledir. Bu durumda gerçeklerin ve hakikatlerin açığa çıkmasıyla ilahi müjdenin belirginleşmektedir. Birinci merhale diyalog olursa, dinleme ve tanıma imkanı bulunmaz. Bu durumda ikinci merhale meydana gelmez ve güzel söze uyma şartı oluşmaz. Allah’ın müjdesinin bir anlam ifade etmesi için iki aşamanın meydana gelmesi gerekir.

3-Her fert ya da toplum bu ayet-i kerimenin kapsamına girer mi? Başkasının söz ve açıklamalarını dinleyip onların en iyilerini seçebilenlerin ilmi alanda önemli bir seviyede olmaları gerekir ki en iyi sözü seçip en iyisini ayırabilsinler. Böyle bir merhaleye ulaşmamaları durumunda, önlerine çıkan söz ve yazıların etkisinde kalacaklar. Bu durumda ayetin kapsamı içine giremezler.

4-Bir yerde doğru bilgiye ve yakîne ulaşılmamışsa, burada ihtilafın bulunması söz konusu olabilir. Ancak doğru bilgiye ulaşılmışsa ve buna rağmen ihtilaf devam ediyorsa bunun adı fitnedir.

Doğru bilgiye ulaşmadan önce ihtilaf varsa bu durumda hakikate ulaşmak için diyaloglar oluşturulur ve bakış açıları araştırılıp tahkike tabu tutulur ki doğru bir neticeye ulaşılabilsin. Bu aşamadan sonrası hakka teslim olunmadır. Resul-i Ekrem (sav)’in “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” hadisi şerefinde geçen ihtilaf, doğru bilgiden önceki merhaledir. Doğru bilgiden sonraki ihtilaf fitneye ve ümmetin bölünmesine yol açar.

5-Ayet-i kerime, diyalog ve söyleşiyle ilgili mesaj içerirken ilimle amelin kemalatına ulaşmayı teşvik etmektedir. Bu ise, araştırma ve tahkik etmenin dışındaki bir yolla mümkün değildir. Ancak bugün Müslümanlar arasında Kur’an’ın bu yönteminden istifadenin epeyce zayıf olduğu görünmektedir.

Cezbetmek için saygı gösterme ve değer verme

“De ki: “Sizi göklerden ve yerden rızıklandıran kim?” De ki: “ Allah, gerçekten ya biz, ya da siz her halde bir hidayet üzerindeyiz veya apaçık bir sapıklıkta. “
(Sebe Suresi 24)

Bu ayetten önce de Hz. Resul-i Ekrem (sav)’e şöyle buyurulmuştu:

“De ki: “ Allah’ın dışında (tanrı diye) öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiç bir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiç bir ortaklığı olmadığı gibi, O’nun bunlardan hiç bir destekçi olanı da yoktur” (Sebe 22)

Resul-i Ekrem (sav)’den müşriklere etrafınızdaki bütün bu nimetler kimdendir? diye sorması istenmektedir. Aynı şekilde onlarla diyalog kurma ve onları cezbe hazırlamak için, ilk adımda sanki onlar hak üzere olabilirler gibi yaklaşım sergilenmektedir. Oysa ilk istidlale dikkat edilirse, onların iddialarının boş ve batıl olduğu ortaya çıkar. Ancak yine de sözler ihtiramla söylenmektedir. Bu ayette ortaya çıkan diğer bir nokta, hak sözü işitmeye hazır hale gelmeleri amacıyla kendileriyle diyalog kurmada tahammül ve müsamahayla yaklaşılmaktadır. Ayete göre her söz ya hidayettir ya dalalet bunun üçüncü bir şıkkı yoktur. “Sizinle birbirlerine zıt iki ayrı sözümüz var ve toplanıp bir araya getirilmeleri mümkün değildir. Ya biz hidayet üzereyiz sizler delalet üzeresiniz, ya da siz hidayet üzeresiniz biz delalet üzereyiz. Saydığımız delillere insaflıca baksanız hak ve batılın hangisi olduğunu rahatlıkla görürsünüz” Bundan sonraki ayeti kerimede de hoşgörüyle yaklaşım göze çarpmaktadır:

“De ki: Bizim işlediğimiz suçtan siz sorumlu değilsiniz; biz de sizin işlediğinizden sorulacak değiliz. De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramızda hak ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, (her şeyi) hakkıyla bilendir. “ (Sebe’ 25-26)

Onların itikad ve inançları İslam’a göre ret edilse de, bu ayetten istifade edilerek onlarla diyalogun gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu diyalog neticesinde hakikatler ortaya konmalı ve onlar hakka çağırılmalı. İslam öyle güçlü şekilde sunulmalı ki önlerine ufuklar açılabilmeli ve basiretle hakikatlere yönelmelerine sebep olabilmelidir.

Diğer bir ayeti kerimede de Resul-i Ekrem (sav)’e çağrıda bulunulmaktadır:

“(Resûlüm!) De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah’a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz…” (Yusuf Suresi 108)

Kur’an’ı Kerim yumuşak bir dille ve itidalle yaklaşıp onları muhatap almaktadır. Böylece onların kalbinde diyalog ve temayül için bir yolun açılması hedeflenmektedir. Neticede duyguları hırpalanmadan konuşma alanına çekmeye ve çağrıya muhatap edilmeye çalışılmaktadırlar. Kur’an’ın kelamı onları rahatlatmaya çalışırken yumuşak ve hikmetli bir yaklaşımla düşmanlıklarının dozunun düşürülmesi hedeflenmektedir.

Fahrettin Razi ayet-i kerimenin tefsirinde şunları dile getirir:

Bu, Allah’ın, peygamberini ilim ve benzeri şeylerde cereyan eden münazaralara, ilmî münakaşalara bir irşadıdır. Bu böyledir. Çünkü münakaşa eden iki kimseden biri diğerine, “Söylediğin bu söz yanlış, sen bunda hata ediyorsun” dediğinde, bu söz onu öfkelendirir. Kişi öfkelenince de, fikrî doğruluk diye bir şey kalmaz. Fikir ve düşünce bozulunca da, anlama ümidi kalmaz. Böylece de, elde edilmek istenen maksada ulaşılamaz. Ama o ona, “Bu hususta ikimizden birisinin hatalı olduğunda şüphe yok. Batıl (yanlış) içinde olmak, onun içinde kalmak çirkin; hakka, doğruya, hakikate dönmek ise en güzel bir şeydir. Öyle ise sakınsın diye, hangimizin hatalı olduğunu anlamaya çalışalım” dediğinde, bu söz muhatabı düşünmeye, o hususu gözden geçirmeye ve taassubu bırakmaya sevk eder. Bu, insanın makam ve rütbesinde bir noksanlığa da yol açmaz. Çünkü bu kimsenin böylece, kendi görüşünde de şüpheli olduğu zannını uyandırılmıştır. Bu hususta, Allah’ın hidayete sevk eden, Hz. Peygamber (sav)’in de hidayete eren, o kâfirlerin ise, saptırıcı ve sapmış olduklarında hiç şüphe olmadığı halde, Cenâb-ı Hakk’ın Peygamberine, “Herhalde ya biz, ya siz, mutlak bir hidayet üzereyiz yahut apaçık bir dalâlette” demesini emredişi delâlet etmektedir. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir, 18/341-342)

Kur’an-ı Kerim sadece Hz. Resul-i Ekrem (sav)’i hak taraftarı olarak nitelendirirken, müşriklerle tartışmada yumuşak tabirlerden istifade etmektedir.

Allah Teâlâ, “ecreme” (cürüm işledi) fiilini, nefse nisbet etmiş, onların cürüm işlerini açıkça bildirmeyip “sizin yaptığınız iş” diyerek üstü kapalı şekilde ifade etmiş, böylece anlamalarına mani olabilecek bir kızgınlığa düşmelerini önlemiştir. Ayetteki, “mes’ul olmazsınız” ve “mes’ul olmayız” ifadeleri, kişiyi alabildiğine düşünmeye teşvik için kullanılmıştır. Çünkü herkes suçundan dolayı hesaba çekilir, insan suçtan kaçınıp, onu nazar-ı dikkate aldığında kurtulur. Ama suçtan uzak bir kimse, eğer bir suçtan dolayı hesaba çekilecek olsaydı, inceleme (nazar) kâfi sayılmazdı. (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir 18/343)

Kur’an-ı Kerim’de geçtiği gibi Allah’ın peygamberleri insanlarla karşılaştıklarında refk ve letafet gibi sıcak ve yumuşak lafızlardan istifade ederlerdi. Örneğin, Hz. Nuh (as)’un kavmiyle diyalogu, peygamberlerin kullandığı yöntemi açıkça ortaya koyar. Allah Teâla bununla ilgili olarak Hud Suresinin 25 – 34 ayetinde şöyle buyurur:

“Fakat iman edip salih amel işleyenler ve Rablerine karşı edepli olanlar, güvenen ve itaat edenler var ya, işte bunlar da cennet ehlidirler. Onlar orada ebedi kalırlar. Bu iki ayrı grubun misali, kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç eşit olabilirler mi? Hâlâ düşünmeyecek misiniz? Andolsun ki, vaktiyle Nuh’u da kavmine gönderdik, O, onlara şöyle dedi: “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. “ “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin! Ben, size gelecek acı bir günün azabından korkarım. “ Buna karşılık, kavminin ileri gelen kâfirlerinden bir kısmı dediler ki: “Biz seni bizim gibi insanlardan biri olarak görüyoruz, başka değil. İlk bakışta bizim ayak takımımızdan başkasının senin arkana düştüğünü görmüyoruz. Sizin bizden fazla bir meziyetinizi de görmüyoruz. Aksine sizi yalancılar sanıyoruz. “ Nuh dedi ki; “Ey kavmim! Peki şu söyleyeceğime ne diyeceksiniz? Ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana kendi tarafından bir rahmet bahşetmişse, size de onu görecek göz verilmemişse biz, istemediğiniz halde onu size zorla mı kabul ettireceğiz?” “Ey kavmim! Ben sizden herhangi bir mal mülk istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah’a aittir. Ve ben ona iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Fakat ben de sizi cahillik eden bir kavim görüyorum. “ (Hud 25-29)

Bugün diyalog konusu en fazla istismar edilen mevzuların başında gelmektedir. Kimileri diyalogla İslam düşmanlarının önünde eğilip onları yücelterek kendilerini zelil duruma düşürmektedirler. Kimileri de davetti sundukları insanlara yaklaşmada diyalog yönteminden istifade etmeleri gerekirken onlarla büyük bir savaşın içindeymiş gibi keskin bir dili tercih etmektedirler. Oysa bunda ne ifrata ne de tefrite yer vardır. Önemli olan karşı tarafı konuşmaya ve dinleyeme sevk etmektir. Ayetlerde geçtiği gibi itidal çizgisi yakalanmalıdır. Diyalog adına ne İslam düşmanlarına teslim olunmalı, ne de mesajımızı ileteceğimiz kesimlere karşı kin ve nefretle yaklaşmalıyız. İkisinin arasındaki itidal yolunu izlenerek başarılı olabiliriz. Aksi yöntemler Kur’an-ı Kerim’in davet yöntemiyle uyuşmamaktadır.

Örneğin Hz. Nuh (as) onlarla karşılaştığında meseleleri gündeme getirip sorular sorarak muhataplarının zihninde hakka dönük bir ışık yakmaya çalışmaktadır:

“Ey kavmim, ben onları etrafımdan kovacak olursam, Allah’tan beni kim kurtarabilir? Siz hiç düşünmez misiniz?” Ben size “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır. “ demiyorum ki. Ben size “Ben bir meleğim. “ de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında “Allah onlara hiçbir hayır vermez. “ de demiyorum. Onların içlerindeki niyeti, en iyi Allah bilir. (Bu söylediklerimin aksini iddia etseydim) asıl o zaman zalimlerden olurdum. Dediler ki; “Ey Nuh! Bizimle didişip durdun, didişmende de çok ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan, bizi tehdit ettiğin şu azabı getir de görelim. “ Nuh dedi ki; “Onu ancak Allah dilerse getirir. Ve siz O’nu yıldıracak değilsiniz. “ Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi helâk etmeyi murad ediyorsa, zaten öğüt vermemin size bir faydası olmaz. Rabbiniz O’dur ve nihayet O’na döndürüleceksiniz. (Hud 30-34)

İBRAHİM FIRAT
 

Diger Basliklar
   VAHDET VE TAHAMMÜL -7
   VAHDET VE TAHAMMÜL -6
   VAHDET VE TAHAMMÜL -5
   VAHDET VE TAHAMMÜL -4
   VAHDET VE TAHAMMÜL -3
   VAHDET VE TAHAMMÜL -2
   VAHDET VE TAHAMMÜL -1
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -41
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -40
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -39
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -38
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -37
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -36
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -35
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -34
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -33
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -32
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -31
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -30
   KUR'AN TOPLUMUNUN ÖZELLİKLERİ -29
İlan ve Mesajlar
 
 
 
Şehid Rehber
Şehidlerin Hayatı
Savunmalar
Manifesto


K. Dilinden Hizbullah


Anasayfa | Videolar | Arama | Siteyi Öner | Mobil | İletişim | Yukarı Git