Diyalog
Diyalog
iki kişi ya da kesim arasındaki karşılıklı konuşma ve söyleşi anlamındaki
irtibat şeklidir. Kelime etimolojik olarak Yunanca kaynaklıdır. Diyalog ya da
diyalektik şeklinde eski Yunan felsefesinde yoğun bir şekilde istifade edildiği
görülür.
Diyalogun gerçekleşmesi için alıcı ve verici olan iki taraf ve iletilmek istenen
mesaj bulunulmalı. Yaygın bir şekilde istifade edilen diyalogun dini, siyasi,
ilmi, kültürel ve ahlaki alanlarda kullanıldığı görülür.
Diyalog aralarında ihtilaf olan, ancak müşterekleri de bulunanlar arasında
gerçekleşir. Arada müşterekler yoksa diyalogun bir anlamı kalmaz.
Aslında beşer olmaları hasebiyle bütün insanlar arasında müşterekler bulunur.
Farklı din mensupları arasında da müştereklerin olduğu görülür. Bu noktadan
bakıldığında diyalogdan çok geniş perspektifte istifade edilebilir.
Toplumsal yaşamın sağlıklı bir zeminde yürümesinde ve insanlar arasındaki
muamelelerde diyaloga şiddetle ihtiyaç duyulur. Düşünsel, kültürel, siyasi, dini
ve mezhebi alanları kapsayabilecek derecede geniş sahaya sahiptir. Karşılıklı
konuşarak ve yazışarak yapılabileceği gibi tebliğ alanında ve araştırmalarda da
istifade edilebilen bir yöntemdir.
Bütün bunların ötesinde çoğu alanlarda müştereklere sahip cüzi konularda
ihtilafları bulunan Müslümanlar arasına derin uçurumların bulunması diyalogu
zorunlu hale getirmektedir.
Bu araştırmamızda Müslümanlar arasında samimi irtibatların kurulması ve
diyalogun geliştirilmesi üzerinde durup bunların yollarını araştırmaya
çalışacağız.
Müslümanların hayatında diyalogun yaygın bir şekilde kullanıldığı görülür. Her
Müslüman tabii bir mübelliğ olduğundan, Allah’ın dinini tebliğ ederken
insanlarla irtibat kurmayı ve diyaloga geçmeyi öğrenmelidir.
Diyalog, insanlar arasındaki ihtilafların çözümünde istifade edilen yöntemlerden
biridir. Zira ihtilaf, varlık âleminde tabii olarak bulunan ilahi
sünnetlerdendir. Ancak bu ihtilaflar düzene sokulmaz ve yönlendirilmezse zararlı
hale gelebilir. İhtilaflar hakka ve doğruya doğru yönlendirilirlerse bunlardan
ciddi şekilde istifade imkânı doğar.
Söyleşi ve diyalogu fıtri ihtilaflardan faydalanma yolu olarak önümüze çıkaran
Kur’an-ı Kerim böylece zararlı yönelişlerden korunmanın yolunu göstermektedir.
İrtibata geçme ve diyalogda nihai hedef insanların hakka yönlendirilmesinde
ortam ve şartların uygun hale getirilmesidir. Kur’an-ı Kerim’de bununla ilgili
birçok örneğe rastlarız: “Allah’a çağıran, salih amelde bulunan ve:
“Gerçekten ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet
33)
Sohbet ve Söyleşi
Sohbet ya da söyleşi, normal şartlarda basit gibi görünse de, insanların
birbirleriyle irtibat kurma, başkalarına mesajlarını iletme, diğerinin mesajını
alma ve birbirleriyle dayanışma içinde yaşamaları açısından büyük önem
taşımaktadır. Söyleşi, karşılıklı konuşma, söyleme, dinleme ve sohbet
manalarında da kullanılır.
Cedel (Münakaşa)
Sözlükte ipi sağlamca bükme, birini sert bir şekilde düşürme, tartışmada muhkem
olma ve cephe alma anlamında kullanılır.
Bir tezin doğruluk veya yanlışlığını göstermek amacıyla yapılan tartışma
kurallarından bahseden ilim dalı olarak tarif edilir.
Kur’an-ı Kerim’de iki yerde cedel kelimesi, iki yerde cidâl, yirmi altı yerde
mücâdele kökünden türeyen değişik şekillerde kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de kesin delile dayanmayan, yanlışı doğru, doğruyu yanlış
göstermek suretiyle hakikati reddetme ve batılı savunma amacına yönelik
tartışmalar yasaklanmış, buna karşılık kesin delillerden hareketle yanlış
fikirleri çürütme ve gerçeği ispat edip savunma maksadıyla yapılan tartışmalar
caiz görülmüştür. Hatta bu anlamda Hz. Resul-i Ekrem (sav)’e muhalifleriyle
cedel yapması için emredildiği de görülür.
Birçok ayeti kerimede Allah’ın dinine davet edildiklerinde buna karşı direnen
müşrikleri susturmak ya da ikna etmek için tartışmaların yapıldığına şahit
oluyoruz. Bazen de önceki peygamberlerin kendi kavimleriyle aralarında geçen
tartışmalar zikredilir. Kur’an’ın sergilediği tartışmalarda değişik yöntemlerin
kullanıldığı, inançsızlıkta diretenlere cevap verilirken insanın bütün yetenek
ve özellikleri dikkate alınarak yerine göre felsefî, psikolojik, sosyolojik ve
tarihî bilgiler ihtiva eden delillerden istifade edildiğini görüyoruz.
Bazı ayetlerde mücadeleden uzak durulması istenmektedir: “Fakat insan,
tartışmaya son derece düşkün bir varlıktır” (Kehf 54) “Onlar sanki göz
göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi, gerçek ortaya çıktıktan sonra seninle
tartışıyorlar. “ (Enfal 6)
Bazı ayetlerde ise cedel kelimesi güzel bir söyleşi şekli olarak ifade edilir.
“…ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!” (Nahl 125), “Ehlikitap’la,
en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin…” (Ankebut 46)
Ayetlerden anlaşıldığı şekliyle inat, çekişme ve delilsiz her türlü tartışma
ret, güzel mücadele şekli ise teşvik edilmiştir.
Münazara
Sözlükte “bakmak, düşünmek” anlamındaki nazar kökünden türeyen ve “karşılıklı
bakmak, birlikte düşünmek” manasına gelen münazara, terim olarak gerçeğin
bilinmesine yönelik tartışmaların yöntem ve kurallarını araştırıp belirleyen
ilmi disiplini ifade eder. Kur’an’da “münazara” kelimesi geçmediği halde “nazar”
kökünden türeyen bazı fiillerle düşünmenin temel bilgi kaynakları arasında yer
aldığına dikkat çekilmiş, fikrî tartışma ise “cedel” kavramı ile ifade
edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim, tartışmaların en güzel şekilde yapılmasını ister. Muhatabın
ileri sürmediği bir görüşü isnat edip onu mağlûp etmeye çalışmak, kişiliğini
küçük düşürücü tavırlar sergilemek, kesin delile dayanmadan münakaşalarda
bulunmak, gerçeğin ortaya çıkmasından sonra tartışmayı devam ettirmek, hakkı
bâtıl, bâtılı ise hak şeklinde gösterme gibi ilmî ve ahlâkî özelliklerden yoksun
tartışmalar red edilir.
Kur’an’da, gerçeği savunma amacıyla yapılması istenen en güzel tartışma için
bazı şartlar ileri sürülür. Tartışmayı uygun zeminde yapmak, kesin delile
dayanmak, getirilen açık delili kabul edip tartışmaya son vermek ve muhataba
yumuşak davranmak…
Kur’ân-ı Kerîm peygamberlerle kavimleri arasındaki tartışmaları aktarırken bu
tartışmalarda bir fikrin doğruluğunu kanıtlama veya yanlışlığını gösterme
şeklindeki metotların kullanıldığı görülür.
Cedel kavramında sertlik ve muhatabı mağlûp etmek için çabalama gibi İslâm
ahlakıyla uyuşmayan bir anlamın bulunmasına karşılık münazaranın birlikte
düşünüp en uygun sonuca varmayla irtibatlı olması bu yöntemin daha fazla
benimsenmesine yol açmıştır.
Tartışmalara gelince, tartışan kimse naklettiği görüşü kaynağa dayandırmalıdır.
Ancak naklettiği düşüncenin doğruluk veya yanlışlığını ileri sürmesi durumunda
iddia sahibi olup tezini kanıtlamakla yükümlü hale gelir. Zira açık bir şekilde
bilinemeyen her iddianın delillendirilmesi gerekir.
Cedel ya da münazaranın yapılmasında bazı kurallara riayet edilmelidir. Aksi
takdirde hedefe ulaşmak söz konusu olamaz;
1. Tartışırken sözü gereğinden fazla uzatmamalı, anlaşılmaya engel olacak
şekilde ise kısa tutmamalı
2. Hedefi saptıracak şekilde başka konulara girilmemeli
3. Tartışma esnasında gülme, öfkelenme gibi olumsuz tavırlardan kaçınılmalı
4. Muhataba konuşma fırsatı tanınmalı.
5. Münazara kural ve adabını bilmeyen, alaycı davranan ve böbürlenen kişilerle
tartışmaktan kaçınılmalı
6. Muhataba karşı yumuşak ve saygılı davranılmalı
7. Muhatabın gerçeği ortaya çıkarma çabalarına engel olunmamalı…
İbrahim FIRAT
|