Bir Ayet:
Allah ve Resûlü bir ise hüküm verdigi zaman, inanmis bir erkek ve kadina o isi kendi isteklerine göre seçme hakki yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karsi gelirse, apaçik bir sapikliga düsmüs olur. Ahzap/36
Bir Hadis: Bir insanın gerçek zenginliği, onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir.
20. yüzyılın son dönemecinde, dünya; Balkanlarda büyük bir zulüm ve soykırıma şahitlik etti. 1992 yılında başlayan bu soykırım ile yüz binlerce insan ülkesinden sürüldü, hayatını kaybetti ve işkencelere maruz kaldı. Bu soykırım, önce Bosna daha sonra Kosova’da gerçekleştirildi. Sırplar bu mezalim ve soykırımı, dünyanın jandarması olduğunu iddia eden ve aynı zamanda insan hakları ve özgürlük havariliğini yapan devletlerin gözleri önünde yapıyordu. 1998 yılında Kosova’da Sırpların etnik temizlik hareketi tüm hızı ile devam etti. Ancak Sırpların bu etnik temizlik hareketine karşı bir yıl sonra 24 Mart 1999’da NATO, müdahale kararı aldı. Dönemin Amerika Başkanı Bill Clinton müdahale kararını açıklarken; “Kara hareketini düşünmüyoruz” Şeklindeki konuşmasıyla istenilen yere, yani Miloseviç’e mesaj ulaşmış ve Sırpların Kosova’daki soykırım ve mezalimini korkunç boyutlara ulaştırmıştı.
Batılı ülkeler ve Amerika’nın hava harekâtı ile müdahale etmesi Kosova’ya güvenlik getirmedi. Caydırıcı kara harekâtı olmaksızın yapılan hava harekâtı, Kosovalıları Sırpların canlı hedefi haline getirdi.
Eğer amaç Sırpların zulüm ve soykırımını önlemek olsaydı, hava harekâtının yanında kara harekâtı da caydırıcı bir güç olarak devreye sokulurdu. Ama gerçek amaç; Amerika’yı fazla zahmet ve riske sokmadan “insan hakları koruyucusu” gibi gösterebilmekti ve bu da Sırpların işine yaradı.
Üzerlerine bomba yağdırılan ve bir taraftan karada Sırpların baskı ve müdahaleleriyle karşılaşan Kosovalı Müslümanlar canlarını kurtarmak için yollara düştüler. Binlercesi bu yollarda hayatını kaybetti. NATO müdahalesi 12 Haziran 1999’da sona erdi. Ve arkasında yıkım ve harabeye dönüşmüş bir Kosova bıraktı.
Bunca mezalim, soykırım ve yıkım gördükten sonra nihayet bu maddi ve manevi bedellerin karşılığı olarak, Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Kosova’nın bağımsızlığı, tarihi bir olaydır. Bu bağımsızlık ile Avrupa ve Balkanlarda yeni bir dönem başladı. Avrupa’da halkının ezici çoğunluğu Müslüman olan bir devlet tarih sahnesinde yerini aldı.
Kosova ABD ve AB garantörlüğünde yaşamaya devam edecek ve onlara bağımlı olacak. Düne kadar Sırplar ve Rusların hâkimiyet alanlarında iken, şimdi hâkim unsur değişti, yerini ABD ve AB aldı. ABD ve AB’ye biat edildi ve istikametin yönü batı oldu.
Kosova Başbakanı Haşim Taçi, “Kosova’nın bağımsızlığının” ilan edildiği Parlamento oturum konuşmasında, Kosova devletinin rotasını net bir şekilde çizdi. Haşim Taçi, ABD’ye, AB’ye ve NATO’ya teşekkür ettikten sonra, konuşmasının devamında; “Kosova’nın tarih ve coğrafya nedeniyle yani geçmişinden ötürü geleceğini Avrupa’da gördüğünü, Euro-Atlantik demokrasi ailesinde yerini alacağını, Kosova’nın hedefinin AB üyeliği olduğunu”…dile getirdi.
Kosova’nın bağımsızlık kutlamalarına baktığımızda da yönünün batı olduğunu açıkça görebiliyoruz. Kosova’nın bağımsızlık kutlama ve şenlikleri Kosova’dan ziyade, ABD veya AB’nin bağımsızlık gününü andırıyordu. Kosova bayrağından çok ABD’nin bayrağı sallanıyordu. Acaba Kosova, bağımsız ve özgür olduğunu mu kutluyordu yoksa Amerika Birleşik Devlerine veya AB’ye ilhak ettiğini mi?
Milli marşları yok diye Beethoven’in 9. senfonisi çalmaları, bağımsızlık ilanı nedeniyle İngilizce manası ‘bağımsız’ olan ‘Independent’ diye bir şarap üretmeleri, kısacası yapılan bütün bu etkinlikler, Amerika ve Batıyı memnun etmek ve batının değerlerini kabul ettiklerini göstermek içindir.
Çok dramatik ve acıklı bir olay. Yüzde 90’ı Müslüman olan bir ülke, bağımsızlığını ilan edip, Sırpların zulmünden kurtuluyor, hürriyete, özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuştuğu için Allah’a şükredip, İslami bir adap ve tevazu ile bunu kutlayacağı yerde, Müslümanlarla savaş halinde olan Emperyalist Amerika Birleşik Devletlerinin bayrağı altında ‘Bağımsız Şarabı’ ile kutluyor. Böyle yabancı unsurların hele hele ABD gibi insan hakları konusunda sicili bozuk olan bir devletin baskın olduğu bir bağımsızlık, ne derece bağımsızlık getirebilir ve halka ne kadar özgüven verebilir?
Başkasının gölgesi altında ilan edilen bir bağımsızlık kendisinden ziyade başkalarına yarar. Kosova’nın bağımsızlığı en çok ABD’nin işine yarayacak. Balkanlarda nüfuzunun yerleşmesine ve emperyalist emellerinin kökleşmesini hızlandıracaktır. Balkanlar üzerindeki tarihi Rusya hegemonyası sona erip, ABD ve Batı’nın hegemonyası yerleşecektir. Çünkü Balkanlarda artık batı yanlısı yönetimler iş başına gelmektedir.
Kosova’nın bağımsızlığının eski Marksist ve laik bir kadronun öncülüğünde yürümesi ve aynı zamanda batıya bağımlı olması yönünde deklere edilmesi, ABD ve AB için bir güvencedir. Bu laik kadro, batıcı çizgiden taviz vermeyeceklerinin ve İslami bir devlet kurmayacaklarının garantisini bile vermişler.
Şimdiye kadar başta ABD olmak üzere, AB ülkelerinin çoğunluğu ile beraber 17 ülke, Kosova’nın bağımsızlığını tanıdı. Ayrıca Kosova medyasında 37 ülkenin daha Kosova'nın bağımsızlığını tanımasının beklendiği belirtildi. Kosova'nın bağımsızlığını tanıyan ülkeler sırasıyla şöyle: ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Estonya, Afganistan, İtalya, Letonya, Arnavutluk, Avusturalya, Belçika, Türkiye, Finlandiya, Litvanya, Kostarika, Avusturya ve Senegal.
Sırbistan ve Rusya Kosova’nın bağımsızlığına şiddetle karşı çıktılar. Rusya’nın karşı çıkışı, Sırplarla akrabalık ve tarihi misyonundan kaynaklanıyor. Tarihte Rusya, hep Sırplar sayesinde Balkanlar üzerinde hâkimiyet kurabilmiştir. Balkanlarda güçlü bir Sırp hâkimiyeti Rusların işine gelmekte idi. Ama tarihi ‘Büyük Sırbistan’ hayali suya düştü. Ve son olarak da Kosova Sırbistan’dan ayrılıp, bağımsızlığını ilan etti. Artık Balkanların yeni efendileri ABD ve Batı olacaktır.
Ümit ederdik ki, Kosova Müslümanlarının verdikleri bunca bedelin karşılığı bağımsız bir İslam devleti olsun. Kosovalı Müslümanlar bunu hak etmişti. Ama eski Marksist ve batı yanlısı laikçi kadro, Kosova’nın yönünü batıya çevirmişlerdir. İnşallah bir gün gelir Balkanlardaki Müslüman potansiyel bir araya gelir, güç birliği yapar ve Avrupa’nın kucağında güçlü bir İslam devleti kurarlar. Zaten Avrupa’nın korktuğu da budur.