İyi niyetlerle başladı her şey. Büyük bir diriliş yaşanıyordu. On yıllarca süren sıkıntılardan sonra gençliğin arasında başlayan İslami dirilişte heyecanlar doruktaydı. Bu paralelde İslami kültür alanında da gelişmeler fevkalade güzeldi. Özellikle Müslüman düşünürlerin eserlerinin tercümesinde büyük bir yoğunluk göze çarpıyordu.
Gençliği yönlendirecek ve geliştirecek alanların yetersizliği dirilişin sağlıklı olarak gelişmesinin önündeki en büyük handikaptı. Ancak gençlerdeki heyecan gelecekle ilgili büyük ümitler vaad ediyordu.
Müslüman toplumu hayırlı bir koridora açma, İslami adalet ve ölçüyü tesis etme amaçlı faaliyetler büyük bedeller istiyordu. O gün harekete geçen Müslümanların bir kısmı her türlü bedeli ödemeye hazır oldukları bilinciyle hareket ederken, bazılarının ise yaklaşımları boğazlarından aşağıya inmiyordu. Edebiyat dili çok fazla şeyler söylüyordu. Ancak hal dili bunu ispat etmede zorlanıyordu.
Günler, aylar, yıllar geçti. O günkü samimi İslamcılarımız birçok engellerle karşılaştı. Öne çıkan her engel, sağlam bir duruş ve ciddi bir direniş gerektiriyordu. Çoğu zaman maldan-mülkten, kısaca hayattan el-etek çekme zorunluluğu insanın dört tarafını kuşatıyordu.
Rejim, sürekli bozmaya, dağıtmaya ve yok etmeye kurgulanmıştı. İslami olan her ne varsa hedefti. Şerrini Müslümanlara bulaştırmaya, onları yollarından döndürmeye çalışıyordu.
Aradan geçen yılların ardından geriye bakınca; samimice ortaya çıkan, diriliş ikliminde kendilerini yapılandırmaya çalışan, büyük bedeller ödemeye ahdetmiş Müslümanlardan önemli kısmının döküldüğünü, çözüldüğünü ve düşüncelerinin çok ötelerine düştüğünü görmek acı veriyor. Kimi, paranın ve mülkün tatlı ve sarhoş eden kollarına kapılırken, ebediyen kendini kurtarmış haleti ruhiye içerisinde. Kimi, kabul etmediği rejimin şemsiyesi altında bir memuriyete kapak atınca, yıllarca savunduğu fikirlere inat, devletten garantilediği bir parça ekmeğin verdiği huzuru kalp ile kendince sorunsuz bir hayatın eteğine yapışmış durumda. Hatta söylemlerinde devletin dilini çoktandır paylaşmaya başlayan bazıları rejimin ideolojisini dillendirmekten de çekinmemekte.
Yıllarca savunulan düşünceler hayatın birçok alanında birer birer çiğnenerek yok edilmiş. Helal-haram çizgisi oldukça kalınlaşmış. İslami hassasiyetler hayatın birçok alanında varlığını yitirmeye başlamış. Eskiden eşi için çarşaftan başka örtü tanımayan Müslüman zevatın önemli kısmı çarşafı rüyalarında bile görmekten rahatsızlık duymaya başlamış. Beyefendilerin kız ve gelinleri örtülü hayattan fersah fersah uzaklaşmış sıradanlaşmaya ideal hayat olarak yapışmışlar.
Bizim kuşaktan önemli bir kesimin ulaştığı nokta içler acısı ve utanç verici. Ancak tablo sadece bundan ibaret değil. Geçen onca zamana, olaylara ve gelişmelere rağmen, boyun eğmeyen, çözülmeyen, geri adım atmayan, dimdik ayakta duran, aynı ruh ve aynı düşünceyi daha da derinleştirerek savunan, aynı heyecanı diri ve canlı tutan insanlar da var. Onlardan birileri olarak esen fırtınalara rağmen eğilmeden, çözülmeden, dökülmeden, davamıza ve dava arkadaşlarımıza hıyanet etmeden, o günkü gibi mücadele aşkıyla tutuşan yüreklerimizle dimdik ayaktayız. Başkaları gibi hayatımıza lüks girmedi. Son model arabalara sahip olmadık. Çoğumuzun kendine ait bir evi bile olmadı. Ancak, düşüncelerimiz, ideallerimiz ve bakış açılarımızla, o günkü gençlik duygularının hamlığından kurtularak daha kuşatıcı, daha kapsayıcı ve daha derinliğine inanç ve mücadele bilinciyle, İslami adalet ve ölçüyü tesis etme yolunda duraksamadan adımlarımızı atmaya çalışıyoruz. Bunun için ağır bedeller ödedik. Ancak hiçbir kıymetle ölçülmesi mümkün olmayan yüce davamız uğruna seve seve ödediğimiz bedellerle imanlarımız kökleşirken, davamız emin adımlarla ilerlemeye devam etti.
Eğilmeden, bükülmeden ve boyun eğmeden devam eden bu uzun yürüyüşte hedefleri tutturup tutturamama Allah Teala’nın takdirine bağlı. Ancak, İslami davanın hizmetçileri olarak her türlü sıkıntı ve engele rağmen onlarca yıllık yürüyüşümüz devam etmekte. Bu yürüyüşten geri kalan, dökülen, farklı sebeplerden dolayı ayrı düşenlere çağrım, can bedendeyken hayatın sarhoş eden kollarından sıyrılıp fıtratlarına dönmeleri! Mücadeleyi yarı yolda terk ederek, bilinçli bir Müslümanken enerjisini boş şeyler uğruna harcama veya halktan birileri gibi sıradanlaşmanın vebalinin ağır olduğunu hatırlatmak isterim. Can bedendeyken tövbe kapıları açıktır. Her samimi dönüş, gecikmiş de olsa pişmanlığın, yanlışta diretmemenin ve doğru olmayandan kopmanın göstergesidir. Boğaza kadar kuşatmış gaflet deryalarından çıkıp pişmanlık göstermek kocaman yürekler ister. Akledenler ve kocaman yüreği olanlar, ciddi bir silkinişle yeniden özlerine dönebilirler. Aksi takdirde işler içinden çıkılmayacak kadar zorlaşacak ve bir daha yanlıştan dönme imkânı kalmayacak.
Selam ve dua ile
İbrahim FIRAT |