Tarih boyunca Kürdistan coğrafyası; boğuşma, kavga, kıyam ve savaş alanı olmuş ve birçok egemen güçler Kürdistan’ı kendi hâkimiyetleri altında tutmak için boyundurukları altına girmeyen Kürt kıyam ve hareketlerini çok acımasız bir şekilde bastırmışlardır. Müslüman Kürtlere karşı girişilen en vahşiyane saldırı ve insanlık suçu niteliği taşıyan en acımasız zulümler, Kemalist rejimin kurulmasıyla başlamış ve günümüze kadar da devam etmektedir.
Hâlbuki Müslüman Kürtler tarih sürecinde darda kalan birçok halka kendi yurtlarında kucak açmış; çadırını, silahını ve aşını onlarla paylaşmıştır. Bu büyük ahlaki ve insani fedakarlığı en çok da Türkler için yapmışlardır. Türklerin en zor zamanlarında Kürdler, yardımlarına koşarak onları tehlikelerden kurtarmışlardır.
Selçuklular, Malazgirt’te Bizans’la karşı karşıya geldiklerinde Müslüman Kürtler, 20 bin savaşçı ile Selçukluların yardımına koşarak savaşın kazanılmasına yardımcı olmuştur. Böylece Malazgirt savaşının kazanılmasıyla Anadolu’nun kapıları açılarak Bizans’a karşı Selçuklu akınları hız kazanmıştır.
İslam dünyasının liderliğini ele geçirmek için Osmanlı ve İran’ın giriştiği amansız mücadele ve savaşların bir nebze de olsa durması yine Müslüman Kürdler sayesinde olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in Kürdistan’a özerklik verilerek Kürdistan Emiri İdrisé Bitlisi ile anlaşması, İran tehlikesini önledi. Bu şekilde doğu sınırlarını İran’a karşı sağlama alan Yavuz, ancak Mısır seferine çıkabildi. Eğer doğu sınırlarını Kürdler korumasaydı asla Mısır fethedilemeyecekti ve hiçbir zaman da Osmanlının doğu sınırları güvenlik altında olmayacaktı.
Birinci Dünya savaşı sırasında Osmanlı toprakları yer yer işgal ediliyor ve etnik kavimler de bağımsızlıklarını kazanıp ayrılıyorlardı. Müslüman Kürdlerin de Osmanlı’dan ayrılma imkânları olduğu halde bunu yapmayıp, Türkleri dar günlerinde yalnız bırakmayarak onlarla omuz omuza zafere kadar savaştılar.
Gerek savaş sırasında ve gerekse zafer kazandıktan sonra her antlaşma ve platformda Kürdleri devletin kurucu unsuru olarak ifade eden ve hatta belgelere yazan Mustafa Kemal ve arkadaşları, devleti kurup, iktidarlarını sağlamlaştırdıktan sonra Kürdlere verilen hiçbir sözü yerine getirmedikleri gibi Müslüman Kürdlere karşı inkâr politikası uygulayarak en büyük ihaneti yaptılar ve halen de yapmaktadırlar.
Müslüman Kürdlerin tarihte Türklere yaptıkları bu yardım ve vefa örneği başka yerde var mıdır? Ki varsa her halde bunun karşılığı ihanet olmamıştır. Ama ne yazık ki birçok dönemde Müslüman Kürdlerin bu dostluk, yardım ve vefa örneğinin karşılığı ihanet olmuştur, soykırım olmuştur, sürgün olmuştur, talan olmuştur ve ülkeyi elden alma olmuştur.
Her platformda Kürdleri devletin kurucu unsuru olarak ifade eden Mustafa Kemal ve ekibi, Kemalizm’i devletin resmi ideolojisi haline getirip devlet ve iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra Müslüman Kürdlerin tarihte Türklere yaptıkları bunca iyilik ve yardımı unutarak Müslüman Kürdlere karşı topyekûn bir imha hareketine başladılar. Ve bu imha hareketi günümüze kadar da devam etmektedir.
Kemalist rejimin Müslüman Kürdlere karşı giriştiği bu insanlık suçlarını şöyle sıralayabiliriz:
Kemalist rejim, Müslüman Kürt halkının varlığını inkâr etti, Kürtlerin esasen dağ Türkleri olduğu iddia edilerek tezler geliştirdi.
Her sabah okullarda Müslüman Kürt çocuklarına “Türküm, doğruyum, çalışkanım… Varlığım Türk varlığına armağan olsun” andı söyletildi.
Müslüman Kürtlerin yaşadığı Kürdistan’ın dağ, taş ve tepelerine “Ne Mutlu Türküm Diyene” şeklinde yazılar yazılarak Müslüman Kürdler ruhen çökertilmeye çalışıldı.
Kürd, Kürdistan ve Kürdçe olan kelimeleri kullanmak bile tek başına bir suç unsuru olarak yeterli görülerek Kürd kavmine ait her şey yasaklandı.
Müslüman Kürtleri asimile etmek için zorunlu tehcir ve iskân yasaları çıkartılarak Müslüman Kürtler, Kürdistan’dan batıya göç ettirildi.
Yatılı Bölge Okullarında okutulmak suretiyle ailelerinden uzaklaştırılan Müslüman Kürd çocukları kültürlerine yabancılaştırıldı.
Kürdçe konuşmak kanunla yasaklandı. “Devlet dairelerinde Kürtçe konuşmak yasaktır” şeklinde levhalar asılarak Müslüman Kürd halkına karşı en büyük insanlık suçu işlendi.
Müslüman Kürtlerin tek eğitim kurumları olan medreseler kapatılarak Müslüman Kürt halkı cehaletle baş başa bırakıldı.
Kürdistan coğrafyasındaki tüm yer adları Türkçe ile değiştirildi. Kürtçe isimler unutturulmaya çalışıldı. Aynı şekilde Kürd çocuklarına Kürtçe isim vermek yasaklandı.
Kürd illeri ekonomik olarak geri bırakıldı. Devletin bilinçli olarak ekonomik açıdan Kürdistan’ı geri bırakmasından dolayı yoğun işsizlik ve aşırı geçim sıkıntısıyla karşılaşan Müslüman Kürdler batıya göç etmek zorunda kaldılar. Böylece kültürlerinden uzaklaştırıldılar.
Kemalist rejim Kürdistan’ı sürekli sıkıyönetim ve Olağanüstü Hal ile yöneterek Kürdistan illerinde çağdışı bir hukuk uyguladı. Bu uygulamanın bir sonucu olarak sürekli ev basmalar, gözaltında ağır işkenceler ve yargısız infazlar yapıldı. Devletin oluşturduğu kanun dışı JİTEM, ifsat hareketleri ve koruculuk sistemi… gibi oluşumlar Kürdistan’da vahşi cinayetler işlediler.
İşte Kemalist rejim 80 yılı aşkındır Müslüman Kürdlere karşı insanlık dışı suç işlemektedir. Dünya da işlenen bu insanlık suçuna karşı lakayt kalmakta ve seyircilikle yetinmektedir.
Bir halkın dilini, dinini, kültürünü ve ona ait her şeyini yasaklamak insanlık suçu değil mi? Buna seyirci kalmak bu suça ortak olmak anlamını taşımaz mı?
Dünyanın en meşhur tarihçileri, tarihte yaşanmış en büyük ihanetleri tespit etmek için araştırmalar yapsalar; Kemalist rejimin Müslüman Kürdlere karşı yaptığı ihanetleri herhalde birinci sıraya koyacaklar.
Kemalist rejimin durmak bilmeyen zulümleri ve dünya insanlığının bu derece duyarsızlığı, kör ve sağır tutumu karşısında Müslüman Kürdlerin kendilerine gelmeleri, gaflet uykusundan uyanmaları, İslam’dan başka hiçbir sermayelerinin olmadığı bilinciyle İslam çerçevesinde geleceklerini tayin etmeleri gerekir.
Selam ve muhabbetle
CUDİ NUHOĞLU |