Çocukluk yıllarında ailelerimizin nezdindeki en sevimli şeyler henüz tomurcuklarından yeni fışkırmış küçük çocuklar ve duvarlarımızda asılı duran babalarımıza ait silahlardı. Küçük çocuklar, bütün güzellikleri çehrelerinde barındıran melekuti bakışlarıyla en katı kalpleri bile okşar, en hüzünlü anların üstüne içten bir gülümsemenin ortaya çıkışına sebep olurlardı. Bir de ailenin vazgeçilmezi ve çocukları kadar sevimli olan silahları vardı. Alman beşlisi denilen “Çarkulp” ile aile kendisini daha güvenli ve daha güçlü hissederdi. Beş mermiden fazla alamayan bu silah oldukça güçlüydü. Menziline diyecek yoktu. Nişanı iyi isabet ettirenlerin vazgeçilmeziydi. Babalarımızın haftada en az bir kez yağladığı, sevimli bir çocuğu okşar gibi okşadığı Alman beşlisi evin güzel yerinde, Kur’an-ı Kerim'in asılı bulunduğu duvarın karşısında asılı dururdu. Bu koca silahı her zaman taşıma imkânı olmadığından, ceketin altında taşınan tabanca güvenlik süpobu gibi emniyeti temin ederdi. Tabancaların da Belçikaları en popüler olanıydı. Keleşin piyasaya çıkışıyla, Alman beşlisi tahtını kaybetmeye başladı. Kullanılması kolay, fazla mermi alan ve uzun menzile sahip bu silah, güvenlik problemi olanların aradığı bütün vasıfları taşıyordu. Kısa sürede yaygınlaşan Kaleşnikof’a sahip olmak isteyen insanlar koyununu, keçisini ve ineğini satıp karnı mermiyle dolabilen bu yeni silaha sahip olmak için adeta yarışıyorlardı. Ailenin en torpilli sakinleri arasında yerini alan Keleşe sahip olmanın en zor anları jandarma baskınlarıydı. Köyde herkesin silahı vardı. İhbar çok çirkin ve aşağılık bir davranış sayıldığından kimse kimseyi ihbar etmezdi. Oysa halkın evlerinin duvarlarının en güzel yerinde silahlarının asılı olduğunu devlet de bilirdi. Kürd bölgelerinde bu gelenek hiçbir zaman değişmedi. Kendilerini topraklarında emniyetli hissetmeyen Kürdler sürekli silaha ihtiyaç duydular. Başlarındaki devlet, emniyetlerini sağlama bir yana, onları potansiyel birer suçlu görüyor ve sürekli ezmeye çalışıyordu. Merhamet kucağını açma yerine üzerlerinde sürekli sopa tutuyordu. Asker ve polis Kürdlerin güvenliğini temin yerine kafalarına vurmayı yeğliyordu. Silahlara Kürdleri mecbur eden en büyük sebep güvenlikleriydi. Devlet ayrıcalık yapıp ezmeye çalıştığından ve yok etmeyi hedeflediğinden hiçbir zaman devlete güvenmediler. Güvenlik olmayınca halkın sığınak yerleri kendi silahlarının gölgesiydi. Adalet olmayınca ve halkın suç işlenmesini önleme mekanizmaları bulunmayınca ister istemez kargaşa ortamı doğuyordu. Ezilmek istenen Kürdlerin içerisinde devlete yakın görünen bazı feodal beylere verilen büyük destek suç işlemelerine yol açıyordu. Artık silah, biricik sığınak konumuna yükseliyordu. Devletin sona ermez zulümlerinden bıkan halkın bir kısmı, bir kurtuluş umuduyla “denize düşen yılana sarılır” misali PKK’yi desteklemeye başladı. Onlarca yıldır Kürdlerin kafasına vuran devlet, bazı aşiretlerle temasa geçerek kendi güvenliği uğruna halktan bazılarını silahlandırma yolan gitti. Kürdler bir taraftan silahlarını devletten saklamak için çabalarken, devlet onbinlerce Kürd’ün koluna keleş takarak rejimin güvenliğinin bekçisi yapıyordu. Devletin güvenliğini temin karşılığında elleri açık tutulan korucular, halka karşı en az asker ve PKK kadar vahşi davrandılar. Devletten aldıkları destekle sayısız cinayet işlediler. Öldürülenler Kürd ve yağma edilen Kürdlerin serveti olduğu için hiç kimsenin umurunda bile değildi. Arkasına devleti alan korucuların Kürd’e zulmetmede sınırları yoktu. Askeriyeden aldıkları destekle hiçbir engel tanımıyorlardı. Adam öldürmeyi, halkın mallarını zorla elinden almayı ve zulmetmeyi çok iyi öğrenmişlerdi. Kürd illerinde korucuların işlediği sayısız cinayetler sürekli kapalı kaldı. Sayısız cinayetler “devlet-i âli”nin emniyetinin sağlanması uğruna işlendiğinden yer yer bizzat teşvik ediliyor, caniler ödüllendiriliyordu. Sultan Şeyhmus (Bilge) Köyü, Ehl-i Beyt’ten büyük bir zatın kabrinin bulunmasıyla bölgede iyi bilinen mekânlardan biridir. Bu köyde işlenen korkunç cinayet hakkında Kürd halkını tanımayan, inancını ve geleneklerini bilmeyenler tarafından çok şeyler söylendi. Herkes kendince cinayeti bir yerlere bağlamaya çalıştı. Yorumcuların önemli bir kısmı Müslüman Kürd halkını küçük düşürmeye ve hakaretlere yeltendi. Olayın kökenine inmeye çalışanlar oldukça sınırlıydı. Bilge köyündeki katliam, devletin başından beri Kürdlere karşı takındığı tavrın vahim bir sonucudur. Kürd olduğundan dolayı ezilen, inkâr edilen ve yok edilmeye çalışılan Kürd halkı, devleti hiçbir zaman merhametli bir ana gibi görmedi. Devlet Kürdlere zulümden başka bir şey vermediği ve her türlü insani davranışı esirgediği için Kürdler, hiçbir şekilde kendilerini devletle aynı cins ve tenden sayamadı. Kürdlere karşı savaşmaları için ellerine devlet silahı verilen korucuların hedefi yine Kürdler olduğundan önleri sonuna kadar açılmıştı. Yaptıkları her türlü kanunsuzluklar yanlarında kar kaldığından vahim cinayetlerin önünü alacak hiçbir engelleyicileri yoktu. Arkalarında devlet, kurşunlarına hedef olanlar Kürd olduğundan onları kim durdurabilirdi? Kürdlerin geleneklerinin temel dayanağı İslam’dır. Savaş halinde bile kadın, çocuk ve yaşlıları öldürme, ibadet halindeki insanlara silah çekme gayr-ı insani ve alçakça bir tutum sayılır Kürdlerin nezdinde. Bu aşağılık cinayetleri hiçbir Kürd benimsemez ve kabullenemez. Ancak ellerine verilen silahlarla insan öldürmeyi meslek edinen ve ocakları yakıp yıkanların dayanağı ve desteği bizzat rejimin kendisidir. İnsanlara silah çekip bir sürü masumu öldüren eli kanlı katiller rejimin çehresinin en bariz görüntüsünü yansıtmaktadır. Kemalist rejim, İslam’a düşmanlığını sürdürdükçe, Kürdlere yönelik ayrımcılık ve inkârcılığı devam ettirdikçe, koruculuk adı altında insanları silahlandırıp patlamaya hazır mayınlar gibi topluma sürdükçe ve bazı aşiret ileri gelenlerinin sırtını sıvazlayıp halkın üzerine saldırttıkça bu gibi vahim olaylara daha çok tanık olacağız. Selam ve dua ile İbrahim FIRAT |