Her seçimde olduğu gibi kirli pazarlıklara, tehditlere, şantajlara, yalanlara, iftiralara, kavgalara ve öldürmelere tanık olduğumuz bir seçimi daha geride bıraktık. “Fazilet rejimi demokrasinin gereği” olarak nitelendirilen seçimler insanımızı biraz daha küçük düşürmekte, boş ve anlamsız çekişmelerin ve ucuz siyasetlerin malzemesi haline getirmektedir. Seçimlerden önce ve sonra ortaya çıkan ürkütücü tablo insani ve ahlaki sıkıntıların ve yetersizliklerin odağını oluşturmakta, insanların yüreğinden bir parçasını kopararak onları en derin ve en hassas noktalarından vurmaktadır. Laik rejimin dayattığı seçimlerin fıkhi boyutunu tartışmak istemiyorum. Seçimlerin sathi tahlilinde bile insanlık için tek ve biricik sistem olarak adlandırılan demokrasilerin bir yönüyle insan ahlakı ve fıtratıyla nasıl çatışma halinde olduğunu, insana mutluluk vadiyle ortaya sürülen bu sistemin taraflar arasında acımasız ve çirkin kavga ve çekişmelere yol açtığı, var olan mutluluğu da ellerinden aldığını göstermektedir. İnsanları sandığa çekme ve çoğunluğun oyuna başvurma işi olan seçimle toplumun büyük kesimi oy sandıklarına çekilmektedir. Siyasi aktörlerin önemli kısmının, halkın oylarıyla iktidarı ele geçirip birkaç yıllığına daha iyi nemalanma ve daha fazla servete konma uğruna başvurmadıkları fırıldak ve oynamadıkları oyun kalmamaktadır. Basit bir muhtarlığın kazandırdığı kudret uğruna ülkenin değişik yerlerinde çıkan olaylarda birkaç kişinin hayatını kaybetmesi işin boyutu hakkında yeterli ipucunu vermektedir. Seçimden sonra gerek mahalli alanlarda ve gerekse de ülke yönetiminde iktidarı göğüsleyenlerin fazilet ve şahsiyet ölçüleri ne kadar da üstün olsa adil ve eşitlikçi bir yönetim oluşturamadıklarını onlarca yıllık demokrasi tarihinde müşahade etmekteyiz. Hiçbir yönetim gerek iktisadi ve gerekse de hukuki alanda adaleti tesis edebilme başarısını gösterememiştir. Bununla birlikte mevcut siyasi cenderenin psikolojisi altında kültürel açılım, insan hak ve hukukunu koruma ve toplumun farklı kesimlerinin kültürel ya da dini inançlarına karşı hoşgörülü ve saygılı olmayı ve bu alanda topluma dayatılan sıkıntı ve yasaklamaları ortadan kaldırmayı becerememiştir. Bütün bunlar, “fazilet sistemi” denilen demokrasinin bazı sakatlıklarının olduğunu, bu sistemin insan ihtiyaçlarını karşılayacak yeterliliğe sahip olmadığını göstermektedir. Demokrasi denilen mevcut sistem insanları mutlu etmekten yoksunsa, toplumun değişik kesimleri sosyal, kültürel ve inanç bakımından haklarından mahrum bırakılıyorsa, bu durum, demokrasi gömleğinin insanlara dar geldiğininin en basit göstergesidir. Bu sistem, Batı tarafından geliştirilmiş ve en mükemmel sistem iddiasıyla ortaya çıkarılmıştır. Oysa ahlaki boyuttan tamamıyla yoksun olan bu sistem, geçici bazı rahatlamalara yol açmışsa da insanları mutlu etme ve sorunlarını giderme başarısını gösterememiştir. Batının, bundan başka sunacağı alternatifi ve ortaya koyacağı bir sistemi kalmamıştır. Son ilahi din olan ve insanlığın ihtiyaç duyduğu her şeyi içinde barındıran İslam, insanlığa huzur verecek ve onları mutlu edecek sistemi bünyesinde bulundurmaktadır. Kur’an’ı Kerim’in çerçevesini çizdiği şura sistemi ve Resulullah (sav)’tan sonra halkın seçimine dayanan hilafet sisteminin kökleri İslam’ın ruhundan beslenmektedir. Yoğun olarak yaşanılan toplumsal buhranların, çıkmazların ve sıkıntıların aşılmasında İslam’dan başka hiçbir yol, yöntem ve alternatif kalmamıştır. İslam’ın örtünen bu gerçekliğini ortaya çıkarıp bir sistem halinde insanlığa sunma vazifesi Müslüman ilim adamları ve düşünürlere düşmektedir. Birbirleriyle uğraşmaları, mezhebi ve kavmi tartışmalarla enerjilerini harcamaları yerine, bir araya gelerek başta İslam dünyası olmak üzere dünya insanlığının içine girdiği çıkmazın aşılması için İslami kaynaklara başvurarak kurtuluş reçetesi hazırlamaları gerekir. Her gün insan hayatını biraz daha tehdit eden Batı sisteminin yerine, insanlara mutluluk vadeden İslami sistem üzerinde gerekli çalışmaları yürütüp alternatif olarak ortaya koymalıdırlar. Sorumluluk sahiplerinin harekete geçip ellerini çabuk tutmaları ve vazifelerini bir an önce icra etmeleri zorunludur. Aksi takdirde insanlığı tehdit eden sıkıntı ve krizler her tarafa yayılmaya ve herkesi yutmaya başlayacaktır. İbrahim FIRAT |