MÜCADELESİNİN ŞAHİDİ Metin Yüksel, Bitlisin Tatvan İlçesi Nurşin Köyünün Kolongo Yaylasında 17 Temmuz 1958 günü dünyaya geldi. Babası şarkın tanınmış âlimlerden Sadreddin Hocadır. Annesi ise, Şarkın en tanınmış simalarından, Nurşinli Şeyh Masum Efendinin kızı, Sarete Hanımdır. Metin, daha dokuz yaşındayken doğunun o özgür ve berrak toprağını terk ederek ailesiyle birlikte 1966 yılında İstanbul’a göç ederek Fatih’e yerleşirler. Metin Yüksel’in ailesi İstanbul’a yerleştikten sonra Metin, Hüsanbey Mahallesinde bulunan Akşemseddin İlkokulunda kayıt olur. İlköğretimini tamamladıktan sonra Sinanağa Mahallesindeki Gelenbevi Ortaokuluna kaydını yaptırır. İlköğretim tahsili sırasında babasından, temel İslami dersleri ve Kur’n-ı Kerim’i öğrenir. Gelenbevi ortaokulunda bir yıl okuduktan sonra okula devam etmek istemez ve babasının tüm ısrarlarına rağmen okulu bırakır. Okulu bıraktıktan sonra bir taraftan babasından İslami ilimler okurken bir yandan da o dönemin İslami gençliğin uğrak yeri ve aktivite merkezi olan MTTB bünyesinde mücadele etmeye başlar. İslami gençlik mücadelesi içerisinde Şuuru, samimiyeti ve aktivitesiyle kısa bir zamanda öne geçerek kendinden yaşça daha büyük olan insanlarla faaliyetlere katılır. Diğer taraftan da Milli Nizam Partisi ve daha sonra da Milli Selamet Partisi’nin çalışmalarına destek verir. MTTB’de aktif faaliyet gösteren Metin Yüksel, 1976 yılına gelindiğinde artık MTTB’nin çalışmaları onu tatmin etmez. O yıllarda yeni kurulmaya başlanan Akıncılar Teşkilatı'nın şube açma iznini alarak bazı arkadaşlarıyla beraber Fatih Akıncılar Teşkilatı'nı kurarlar. Metin Yüksel, teşkilatın şube başkanı olur. Metin Yüksel’in bitmez tükenmez gayret ve aksiyonu sayesinde; Fatih Akıncılar Teşkilatı çok kısa bir zaman içinde Türkiye'nin en aktif Akıncılar teşkilatı haline gelir. Metin ve arkadaşları bir yandan siyasi, ideolojik ve akidevi faaliyetler yaparken diğer taraftan da sosyal faaliyetleri ihmal etmiyorlardı. Akıncılar teşkilatı içinde kurduğu dispanserde doktorlar gelerek haftada iki gün fakir insanları muayene ediyorlardı. Doktoraların yazdığı ilaçlar da çevre eczanelerden temin edilerek hastalara bedava veriliyordu. Fatih Akıncılar Teşkilatının yaptığı siyasi ve sosyal etkinliklerle kısa zamanda halkın teveccühünü kazanarak potansiyel bir güç haline geldi. Şehir şehir gezen, mitingden mitinge koşan Metin Yüksel, bir yerde miting olsa bütün gün çalışıp afişlerini bizzat kendisi hazırlıyor, İstanbul’un her tarafını afişler ile donatıyordu. Miting ve gösterilerde, Türkçe, İngilizce, Arapça ve Kürtçe olmak üzere 4 dilde “Müslümanlar Kardeştir” sloganını attırırdı. Bu sloganlardan da açıkça belli oluyor ki; Metin Yüksel bir ırk, bir kavmi ön planda tutmamış, onun için öncelikli ümmet anlayışı ve İslam kardeşliği olmuştur. Yaptığı faaliyet ve çalışmalarla Fatih’i komünist ve Milliyetçi unsurlardan temizleyen, bir nevi Fatih’i kurtarılmış bölge haline getiren Metin Yüksel, gün geçtikçe komünist ve faşistlerin hışımlarını üzerine alıyordu. 70’li yıllarda siyasi olaylar öyle bir noktaya gelmişti ki siyasi örgütler artık işi kurtarılmış bölgeye getirerek, bu bölge senin bu bölge benim şeklinde paylaştırma noktasına gelmiştiler. İşte Fatih de Müslümanların kurtarılmış bölgesi haline gelmişti ve Metin Yüksel sol ve faşist unsuların Fatih’te çalışma yapmasına müsaade etmiyordu. Komünist ve faşistlerin tüm tehdit ve saldırılarına rağmen mücadelesinden taviz vermeyen Metin Yüksel’i ortadan kaldırmak için karar alınır. 26 Ekim 1977 yılında İstanbul Daruşşafaka Lisesi önünde sekiz kişilik bir komünist grubun saldırısına uğrayan Metin Yüksel, çıkan çatışmada ikisi karnından olmak üzere üç kurşun yarası alır. Vakıf Gureba hastanesine kaldırılarak ameliyat olur. Bir hafta hastanede kaldıktan sonra çıkar. Hastanede geçirdiği süre, mücadeleci Müslümanların ders alabileceği bir olay olur. Ameliyat masasına yattığında doktorların ameliyat için pantolonunu keseceğini anlayan Metin, ayağa kalkarak bir tane pantolonum var diyerek pantolonunu çıkarıp tekrar ameliyat masasına yatar. Retorik sözlerle mücadeleye aday olduğunu, sade ve israftan uzak yaşadıkları edebiyatını yapanlara soruyorum; kaç tane pantolonuz var? Bu olayda gazi olarak kurtulan Metin, daha da bilendi ve çalışmalarına daha fazla yoğunlaşarak aktivite kazandırdı. Her yeri dolaşarak mücadelenin ön saflarında ve en tehlikeli sahnelerde yer aldı. Şehadete olan aşk ve tutkusunu gittiği her yerde “Şehadet şehadet sururi inkılâbest” “şehadet inkılâbın müjdesidir.” “şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara” şeklinde dilinde sloganlaştırdı. Şahadeti kendine şiar ve mektep seçen Metin Yüksel, Allah’tan başka hiç kimseden korkusu olmamıştır. Hedefi ve mektebi şehadet olmayanın korkusu vardır. İşte böyle bir mücadele ve şehadet aşıkı olan Metin Yüksel, Fatih’te kazandığı tecrübe ve birikimini diğer yerlerdeki Akıncılarla paylaşmak için yurt gezileri düzenliyor ve artık seminerler, mitingler, gösteriler Metin Yüksel’in bütün hayatını kapsamıştı. Metin ve arkadaşları o dönem İslâmî kesimin etkin yayın organları olan Gölge, Akıncılar, Akıncı Güç, Sebil gibi dergilerin halka ulaşması için büyük çaba sarf ediyorlardı. Her işte ön safta yer alan Metin’e kendinden büyük Akıncılar bile yapılan çalışmalarda ona tabi oluyorlardı. Fatih deyince akla Metin Yüksel gelirdi. Onun yiğitliği, cesareti, fedakârlığı, mücadeleci kişiliği, samimiyeti, İslam davasına olan bağlılığı dilden dile dolaşıyor, gün geçtikçe de namı yayılarak tanınıyordu. Lokal düşünen, yalnızca içinde bulunduğu Müslümanların dertleri ile dertlenen biri olarak değil aynı zamanda dünyadaki İslami mücadeleleri de takip eden biri olarak karşımızı çıkan Metin Yüksel, İslam dünyasının sair yerlerinde mücadele veren Filistin, Filipin, Eritre Müslümanlarının mücadelelerine destek veriyordu. İstanbul ve çeşitli şehirlerde gösteriler düzenliyor duvar gazeteleri adı verdikleri gazeteler vasıtasıyla, İslam dünyasındaki mücadeleleri kareleyen fotoğrafları kalabalık cadde ve meydanlarda sergiliyor ve bu mücadeleleri insanlara tanıtıyorlardı. 1976 yıllarının sonlarına doğru Hürriyet Gazetesi’nde çıkan; “İran’da Marksist Müslümanlar Ayaklandı” başlıklı bir haberi okuyan Metin Yüksel, bu konuyu müzakere etmek için gazeteyi babasına gösterip, bu hareketin İslami olup olmadığı ve destekleyip desteklememeyi sorar. Babası; “Müslüman’dırlar. Bu İran milleti, çok inatçı bir karaktere sahiptirler. Bir yola baş koydular mı ya onu elde ederler, ya da o uğurda yok olurlar” diyerek, İran Müslümanlarını desteklemelerini söyler. Babası ile yaptığı bu istişareden sonra, İran Müslümanlarının mücadelelerini, Türkiyeli Müslümanlara duyurmak için tüm imkân ve olanaklarını sarf ederek gereken gayreti sergiledi. İran Müslümanlarının mücadelelerinden haberdar olup daha iyi tanımak için Öncelikle üniversitelerde okuyan İranlı Müslüman öğrenciler ile Mercan’da bulunan Valide Han’daki İranlılar Camii’nin o zamanki İmamı Ali Ekber Mehdipur ile tanıştı. Bunlardan aldıkları bilgileri, Şura Gazetesinde haber yaparak Türkiye’ye duyuruyorlardı. Bunun dışında Metin ve arkadaşları çeşitli şehir ve semtlerde yaptıkları duvar gazetelerinde İran Müslümanlarının mücadelelerini anlatıyor, duvar afişleri bastırıp İstanbul’un birçok semtinde asıyorlardı. İmam Humeyni’nin İran’a vardığı gün, İstanbul’daki İran Konsolosluğu’nun, İslam cumhuriyeti muhalifi öğrenciler tarafından işgale uğradığı haberini alan Metin Yüksel, bir grup arkadaşı ile birlikte İran Konsolosluğu’na giderek işgalci öğrencileri konsolosluktan atarlar. Şehadetinden bir gün önce, 22 Şubat 1979 tarihinde Metin Yüksel ve arkadaşları İzmir'de komünist işgali altındaki İran konsolosluğunu basıp, konsolosluğu Müslümanlara teslim ederek İstanbul’a dönmüşlerdi. Aynı gün Akıncıların devamlı gidip geldikleri Fatih’teki Hacılar kahvesi faşistler tarafından taranmış, bazı Müslümanlar yaralanmışlardı. Daha sonra kahve çıkışında faşistler ile Müslümanlar arasında çıkan ikinci bir kavgada birçok Müslüman dövülmüştü. Bunların arasında Metin Yüksel’in ağabeyi Müfit Yüksel de vardı. İzmir’den Metin Yüksel ve arkadaşları 23 Şubat 1979’de sabah vakti İstanbul'a ulaştılar. Günlerden Cumaydı. Akıncılar Derneğinde bir müddet dinlendikten sonra, Metin Yüksel, arkadaşlarıyla beraber cuma namazına gitmek için hazırlandılar. Faşistler ve Müslümanlar arasından çıkan kavgadan dolayı o gün Fatih çok gergindi. Bu gerginlik ve tehlikeye rağmen Metin ve arkadaşları silahsız olarak camiye giderler. Metin Yüksel, namazını kıldıktan sonra sanki son duasıymış gibi uzunca bir dua etti. Namazdan çıkınca, Fatih Camii’nin arka avlusunda gizlenen bir grup faşist ona adıyla seslendiler. Metin Yüksel, onlara yönelince, silahlı grup Metin’i mermi yağmuruna tutular. “Kelime-i Şehadet" getiren Metin Yüksel, olduğu yere yığıldı. Katiller kafasına iki el daha ateş ederek Metin Yüksel’i şehit ettiler. Metin Yüksel, özlemini çektiği şehadet arzuna kavuşarak kendisinin sözü olan “şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara” sadık kalarak Fatih camisinin avlusunda akan temiz kanlarıyla haykırdı. Selam ve muhabbetle. Tevhit Mücadelesinin sancaktarlığını ancak sözüne sadık yiğitler yapabilir. CUDİ NUHOĞLU |