İnsanlık tarihi birçok katliam, facia ve soykırıma tanıklık etmiştir. Fakat kayıt altına alınmak suretiyle ibret ve ders almak için insanların nazarına sunulan bu olayların hiçbirisi Gazze’de yapılmakta olan Filistin faciası kadar kalleşçe ve haince yapılmamıştır. Tarihte zalimler tarafından yapılan katliamlar ya gizli yapılmış ya dünyanın sadece bir kısmı duymuş veya duymamış veya tarih sayfalarında saklı kalmış veyahut ta sırları ile beraber tarihe gömülmüştür. Ama Gazze’de yapılan bu soykırım diğerlerinden farklı olarak dünyanın gözleri önünde aleni bir şekilde yapılmaktadır. Ve birkaç ufak istisna dışında (ki onlar da bu vahşeti durdurmaya dönük ciddi bir şey ortaya koyamamakta) dünyanın bütün lider ve devlet yetkilileri her gün televizyon ekranlarında bu katliamların vahşet görüntülerini seyrederek sessiz kalmaktadırlar. Tepkilerini ortaya koyan ise sivil halktır. Gazze’de yapılanlar çok büyük bir musibettir ve dünyanın her noktasındaki Müslümanları ve vicdan sahibi insanların kalplerini dağlamaktadır. Bu facia karşısında insanın kalbinin dağlanmaması ve vicdanların sızlanmaması mümkün değildir. Çünkü Gazze’de yaşanan bu musibet öyle bir musibettir ki en taş kalpli insanların bile kalbini yumuşatacak ve İsrail’in bu zulmüne karşı uyandırıp harekete geçirecek boyuttadır. Fakat nedense bu musibet karşısında Arap liderlerinin kalpleri daha da taşlaşmaktadır. Aslında bu Arap liderlerinin taştan kalpleri bile yoktur. Eğer taştan kalpleri olsaydı bu facia karşısında sessiz kalmazdılar. Demek ki bunların hiç kalpleri yoktur, taş kalpli bile değildirler. Onun için aynı kavimden ve aynı dinden olan Filistin halkına yapılan bu soykırıma duyarsız ve sessiz kalmaktadırlar. Aslında Gazze’den daha büyük musibet olan, bu Arap devletlerinin zillet içindeki tavırlarıdır. İsrail, 2006 yılında 33 günlük savaşında Hizbullah karşısında aldığı ağır yenilginin telafisi için gerek kendi halkı nezdinde ve gerekse uluslar arası platformda kaybolan siyasi ve askeri itibarını geri almak için iki yıldır Gazze savaşına hazırlanıyordu. Ve bu savaş öyle tek solukta yapılan bir savaş değildir. Uzun vadeli askeri ve siyasi sonuçları hesaplanan, ABD ve Avrupa desteği sağlanan ve bazı Arap devletlerinin de bu işin içine katıldığı bir savaştır. Bu savaşta güdülen hedef Hamas ve diğer direniş örgütlerinin merkezi konumunda olan Gazze şehrini Moğolların Bağdat’ta yaptığı gibi soykırımdan geçirmektir. Çünkü onların nazarında Hamas ve diğer İslami direniş gruplarının bir çocuğu hayatta olduğu müddetçe onlara rahat yüzü yoktur. Dolaysıyla Gazze’de topyekûn soykırım yapılarak yerle bir edilmelidir. Bu savaşta güdülen diğer bir hedef ise; bugün Ortadoğu’da ABD ve Siyonizm’e karşı direnişin merkezi genelde Lübnan ve Filistin, özelde ise Gazze’dir. Ve Ortadoğu’daki ABD ve Siyonizm’in çıkarları için en büyük tehlike ve engel Hizbullah ve Hamas’tır. Ortadoğu’da siyasi, askeri ve iktisadi olarak sultalarını kurup İslam’ın kalbi, medeniyetin beşiği ve her yönüyle hassas olan bu bölgeye yerleşmek için ümmetin övünç ve gurur kaynağı, direniş ve mukavemetin alemdarı Hizbullah ve Hamas’ı yok etmeleri gerekiyordu. İşte bu nedenle 2006’da Hizbullah’ı yok etmek için İsrail, Güney Lübnan’ı yerle bir etti. Ama Hizbullah’ı yenemedi ve İsrail, tarihinin en ağır yenilgisini aldı. Hizbullah ise bu savaştan daha da güçlenerek çıktı. İki yıldan beri Gazze savaşına hazırlanan İsrail bu sefer Hamas ve Filistin mukavemetini kırarak ve ebediyen bir Filistin devletinin kurulmaması için Gazze’yi işgal etmeye girişti. Bu savaşta en önemli hedefi; eğer mukavemeti kırıp Gazze’yi işgal etmeyi başarırsa, Filistin toprakları iki Arap devleti arasında paylaştırılacak ve böylece Filistin devleti tarihe gömülmüş olacaktır. Bu Plana göre Gazze Mısır’a, Batı yakası ise Ürdün’e verilecektir. Bu plan üzerinde ABD, İsrail ve bazı Arap devletleri ittifak etmiştir. Bu plan, İsrail’in bu savaştaki en önemli hedefidir. İsrail’in diğer önemli hedeflerinden bir tanesi de sınır bölgelerini işgal edip buraya BM askerlerini yerleştirmektir. Onun içindir ki bütün kuvveti ile Refah şehrini bombalamaktadır. Mısır sınırındaki Refah kapısı ve diğer kapılar Gazze’nin dünyaya açılan kapısıdır. Bu, Hamas ve Gazze halkı can damarı gibidir. İsrail’in havadan, karadan ve denizden tüm acımasız kuşatma ve bombardımanına rağmen bu hedeflerine bir arpa boyu yaklaşamamıştır. Ve bu hedeflerine ulaşması da mümkün değildir. Çünkü karşılarındaki güç, 6 gün içinde yenilgiye uğratılan Arap orduları değildir. Karşılarındaki güç; maddi kuvvete, silaha ve maddi üstünlüğe inanan ve sadece bunlara bel bağlayan değil, Allah’ın yardımına inanan, ahiret hesabını yapan, ölümden korkmayan, şehadeti nimet bilen, imanları dağlardan daha kavi Selahaddin Eyyubi’nin serdengeçti neslidir. Bu öyle bir nesildir ki; kadını, erkeği ve herkes canını feda etmeye hazır, şahadeti arzulayan ve ölümden korkmayan bir nesildir ve bu neslin kültürü ve mektebi şahadettir. Dolayısıyla mektebi şahadet olanın hiçbir şeyden korkusu yoktur. Mektebi şahadet olmayanın korkusu vardır. Tarih de daima kanın kılıca karşı galip geldiğine ve zafer kazandığına şahitlik etmiştir. 33 günlük savaş ve devam etmekte olan Gazze savaşı muvahhit Müslümanlara çok büyük dersler vermektedir. Zaferin en önemli unsuru bedel vermektir ve bedel vermekten korkulmaması gerekir. Zafer ve muvaffakiyetler bedeller üzerinde bina edilir. Dünya tarihinde bedeli olmayan hiçbir zafer ve başarı görülmemiştir. Rahat ve tesadüfî kazanan bir zafer de yoktur. Bir millet nice bedeller verir, tecrübe ve kazanımları olur ama bunları muhafaza etme yolunda gevşek davranıp sebat etmez, kendi kazanım ve tecrübelerine sahip çıkmazsa zamanla kazanımlarına, tecrübelerine ve öğretilerine yabancılaşır. Hizbullah ve Hamas değil zafer, kazanım, tecrübe ve öğretilerinde gevşek davranma, bilakis bunların üzerine yenilerini ekleyerek yoluna devam edebilmektedir. Belki Hizbullah ve Hamas’ı zafer ve muvaffakiyete götüren sır da budur. Selam ve muhabbetle, dayanak ve sığınağı Allah olan bir millete yenilgi yoktur. CUDİ NUHOĞLU |