Türkiye’nin başbakanı ve Ak Partinin lideri Recep Tayip Erdoğan bir süredir İsrail ile Suriye’nin siyasi mevzilerini yakınlaştırmaya ve Suriye’yi İsrail ile barışa razı etmeye çalışmaktadır. Diğer bir deyişle Ortadoğu barışına ön ayak olmaya çalışmaktadır. Bu, siyasi uzmanların ve tahlilcilerin yorumlarına rağmen uluslararası alanda kazan-kaybet kategorisinde tanımı olan bir barış. Burada, Siyonist işgalci devlet için kazanma, Suriye Arap devleti için ise kaybetme öngörülmektedir. Bu oyunda Suriye, kendisine ait olan ve İsrail tarafından gasp edilen bir şeyi geri almaya çalışmaktadır. Kısa veya uzun süreliğine emniyetini garantiye almaya çalıştığı için kazanan taraf İsrail olmaktadır. Siyonist rejimin kısa süreli emniyeti için bazı Müslüman devletler sürüngenvari barış masasına oturdular. Siyonist rejim; Mısır, Ürdün, Filistin ve bir miktar da Fars Körfezindeki Katarla bu işe girişmiş, Arap düşüncesini heyecanlandırıp kendisiyle uzun süreliğine barışa sürüklemeye çalışmaktadır. Siyonistler, Suriye ile barış karşılığında Golan Tepelerini geri vermeye hazır olduklarını ilan edip bunu da iyi niyetleri için bir delil olarak ileri sürdüler. Siyonist rejimin bazı stratejistleri bu girişimin kendileri için problem doğuracağını, Golan Tepelerinin geri verilmesinin İsrail’in zararına olacağını, İran hükümetinin sınıra yerleşip İsrail’in emniyetini tehlikeye sürükleyeceğini ileri sürerek bu girişime muhalif olduklarını bildirdiler. Bu projenin Amerika’da gerçekleşen Anapolisle bir irtibatının olduğu ortadadır. Bu girişimler orada gerçekleşin anlaşmanın uzantısı görüntüsü vermektedir. Bu durum her ne kadar geçen sonbaharda Anapolis’te kararlaştırılan Ortadoğu barışının bir uzantısıysa da, Erdoğan’ın bu işte rol alması işin başka boyutunu oluşturmaktadır. Karineler; meyil ve istekleri farklı olduğu halde Türkiye başbakanı Tayip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün böyle bir mecraya giriştiğini göstermektedir. Türkiye’nin siyasi yapısı dikkatlice incelendiğinde bu ülkenin siyasetinin başındakilerin böyle bir mecraya atılmalarının sebepleri rahatlıkla anlaşılacaktır. Bunların, bir müddet önce Türkiye’deki laik tarafların Ak Partiye karşı Anayasa mahkemesinde açtıkları hukuksuz ve yakışıksız kapatma davası olduğu görülecektir. Ak Parti’nin Türkiye anayasasının temeli olan laiklik ilkesini çiğnediğini iddia etmekte, bu partinin laikliğe aykırı hareketlerin merkezi haline geldiğini ileri sürmektedirler. Bu güçlerin laikliğe aykırı diye adlandırdıkları faaliyetlerden biri üniversitelerde hicap yasağının kaldırılması olup bu girişim Türkiye’nin laik gruplarınca anayasaya aykırı olarak açıklanmakta, bunların faili olduğu için Ak Parti’nin siyasetten men edilmesi istenmektedir. Diğer taraftan laiklik çizgisinde olan ve kendilerini Atatürk’ün zamanından beri laikliğin koruyucusu olarak adlandıran askerler, keskin bir kılıç olarak Türkiye’nin laik partilerinin safında bulunmakta, muhafazakar partilere karşı baskı unsuru olarak kullanılmaktadır. Diğer taraftan bu gelişmenin Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik isteğine aykırılık teşkil ettiği, Türkiye’nin bu birliğine üye olması sürecine büyük bir darbe vuracağı ve bu ülkenin yıllardır süren üyelikle ilgili faaliyetlerini baltalayacağı dile getirilmektedir. Diğer taraftan Avrupa Birliği, Türkiye’nin üyeliğine karşı muhalefetine devam etmektedir. Türkiye’nin Nato üyesi olması ve Nato’nun en önemli üslerinden biri olan İncirlik üssüsün bu ülkede bulunmasına rağmen, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkılmaktadır. Özellikle Avrupa birliği üyelerinden Almanya ve Fransa Türkiye’nin üyeliğine karşı ciddi bir şekilde muhalefetlerini sürdürmektedirler. Muhalefet sebeplerini de Türkiye’nin insan haklarına aykırı hareketi ve bu ülkede siyasi özgürlüklerin bulunmamasına bağlamaktadırlar. Türkiye’nin laik partileri, Avrupa birliğine üyelik için konulan standartları göz önüne almaksızın mezkur gerici fikirlerinde direnmekte, bu ülkede sadece laiklik usullerine riayet edilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Ak Partinin, kendi istek ve meyline rağmen bazı işlere el atmasının dışında fazla bir alternatifinin kalmadı görünmektedir. Bunlardan biri Erdoğan’ın giriştiği siyasi tellallıktır. Türkiye’nin muhafazakar hükümeti bu işe (İsrail-Suriye görüşmeleri) girişmekle Amerika siyaset adamlarının dikkatlerini üstüne çekmeye çalışmakta, Amerika’nın girişimiyle ordunun ve laiklerin geri adım atabileceğini ummaktadır. Böylece küçük de olsa arkasında bir destek oluşacak. Askerlerin zihniyetiyle tanışık olan Türkiye’nin bu İslamcı partisi, bu ülkede askerlerin İslami partilere karşı yumuşak yada sert darbelere giriştiğini, bu partileri siyasi arenadan silip süpürdüğünü yakından bilmektedir. Daha önce Necmettin Erbakan liderliğindeki Fazilet partisinin başına böyle bir bela getirilmiş ve bu parti siyasetten men edilmişti. Tayip Erdoğan hükümeti, belki de parti kapatılmaktan kurtulur ve siyasi arenada kalır umuduyla böyle bir girişimde bulunmuştur. Siyasi aktör rolünü oynayan Tayip Erdoğan, bununla askerlerin ve laik partilerin düşüncelerini içeriden sınırların dışına yönlendirmeye ve belki de bu yolla askerlere ve laiklere karşı bir çare bulmaya çalışmaktadır. Yazan: Mesut Mahmudiyan Kaynak: Genç Arya Tahlilcileri Kulübü Çeviren: İbrahim Fırat
|